Asım USLU- BASININ ÖZGÜR OLDUĞU KADAR ÖZGÜRÜZ

Türk Basını 24 Temmuz Basın Bayramını yine bir yığın sorunla kutluyor. Aynı zamanda basında sansürün kaldırılışının yıldönümü olan bugünde maalesef basın emekçilerinin hala temel birçok sorunla boğuştuğunu görmek üzüntü verici. Sansürün yerini alan oto-

Abone Ol

Türk Basını 24 Temmuz Basın Bayramını yine bir yığın sorunla kutluyor.

Aynı zamanda basında sansürün kaldırılışının yıldönümü olan bugünde maalesef basın emekçilerinin hala temel birçok sorunla boğuştuğunu görmek üzüntü verici.

Sansürün yerini alan oto-sansür, ekonomik sorunlar, davalar, yargılanmalar, para ve hapis cezaları, gazeteciliğin temel görev köklerinden uzaklaştırılıp endüstrileşmesi ve siyasallaşması, düşünceyi özgürce ifade etme önündeki engellemeler, çalışma koşullarının ağırlığı, güvenirlilik ve tarafsızlık konusunda uğradığı erozyon vs…

Gazetecilerin ve tüm basın emekçilerinin yığınla sorunları var ve ne yazık ki iyiye gidiş yönünde de pek umut verici bir manzara yok önümüzde.

**

ntvmsnbc.com'un haberine göre; Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2013 yılı dünya basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye 179 ülke arasında 154. sırada gösterildi. Geçen yıla göre 6 basamak daha son sıraya yaklaşmışız. Son sıradaki Eritre ile aramızda pek bir şey kalmamış!

Bu “Demokratik Türkiye” adına olağanüstü üzücü ve üzerinde düşünülmesi gereken bir tablodur.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün raporunda Türkiye ile ilgili iki cümle çok çarpıcı.

“Çeşitli ve canlı bir medya ortamına rağmen, Türkiye hedeflediği bölgesel model olma durumuna uygun olmayan bir yerde.”

“Demokratik Türkiye bugün gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi.”

**

Aslında bu gerçekleri görmek için uluslararası örgütlerin listelemelerine veya raporlarına ihtiyaç yok. Kendi içimize baktığımızda çok açık görülen iç karartıcı bir “basın özgürlüğü” tablosuna sahibiz.

Bu durumu şu veya bu iktidarla da ilişkilendirip işin içinden sıyrılamayız.

Türkiye’deki basın özgürlüğü (daha doğrusu özgürlük mücadelesi) macerası, ülkenin demokratikleşme macerasıyla kol kola ilerlemiştir.

Tek Parti iktidarı döneminde, 1940’larda, gazete matbaaları baskına uğramış, Demokrat Parti döneminde 1950’lerde gazeteler boş sütun ve sayfalarla okurunun eline ulaşmış, askeri darbe dönemlerinde siyasilerden sonra ilk içeri alınanlar gazeteciler, düşünen ve yazan insanlar olmuştur.

Türkiye’de “Öldürülen Gazeteciler Günü” diye bir gün vardır maalesef! (6 Nisan)

6 Nisan 1909’da Galata Köprüsü üzerinde kurşunlanarak öldürülen Hasan Fehmi Bey’den bu yana bu topraklarda 112 gazeteci ve yazar öldürülmüştür.

Patron, iktidar veya yerel güçlerin baskıları ve çalışma koşullarını da dikkate alırsak gazeteciler tabiri caizse görevlerini “kelle koltukta” yapmaktadır.

Gazeteciler yani halkı doğru bilgilendirme ve fikirlerini iletme görevi yapan kişiler gerçek anlamda özgür olmadıkça, bir ülkede ne özgürlükten ne de demokrasiden dem vuramayız.

Hem gündelik hayatta dünyada olup bitenlerle hem de siyaset kurumuyla halk arasında köprü işlevi gören bir meslek örgütü demokrasinin en temel harcıdır. O harcın hakkı verilmediğinde kişisel özgürlüklerimiz de demokrasimiz de güdük kalır.

**

Ülkemizde artık herkes “kendi medyasını” takip ediyor ne yazık ki.

Herkesin kendi görüşüne uygun haber kanalları, yorumcuları, köşe yazarları var.

Toplumdaki ayrışma en çok kendini basın dünyasındaki saflaşmada belli ediyor.

Cephelerini oluşturanlar birbirlerine öfke ve kinle saldırıyorlar.

Bunu en iyi internet medyasındaki okuyucu yorumlarında görüyoruz. Kendi görüşüne uygun olmayan haber veya yazının altına okurlar öfke dolu yorumlar yazıyorlar.

Oysa “öfke çok benzin yakar.”

 

Burada en üzücü olan, tepkilerin kimi zaman patronaja veya editasyona değil bu saflaşmada en masum sınıf olan haber peşinde koşan gerçek basın emekçilerine yönelmesidir.

Bu işin asli unsuru olan haberciler yalnızca işlerini yapma mücadelesindedirler; sorunları tartışırken de sapla samanı birbirinden ayırmalıyız.

Özgür basın için, sokakta haber kovalayan muhabirden genel yayın yönetmenine kadar hak ve özgürlüklerin hem yasal güvencesi hem de uygulanması için çalışmalıyız. 

Bilmeliyiz ve hepimiz bunun mücadelesini vermeliyiz ki, basın özgür olduğu kadar özgürüz.

Medyada ne görüyorsak gördüklerimiz, bize çevrilmiş bir aynadan yansıyanlardır aslında.