Manisa’nın belediye başkanı, Manisa’nın kurtuluş gününde, konuşma yapamıyor.
Yaptırılmıyor…
İzmir’in kurtuluş gününde ve aynı zamanda kurtuluş savaşının bittiğini simgeleyen günde, İzmir’de bayrak çekme töreni yönetmeliğe takılıyor, son anda bakanın devreye girmesiyle törenler gerektiği ve halkın istediği şekilde yapılıyor…
19 Mayıs gibi stadyum gösterilerinin ön planda olduğu bayramlarımız ‘çocuklarımız üşümesin’ diye yeniden düzenlenmişti.
30 Ağustos resepsiyonları, bir yıl terör acısına, diğer yıl hastalıklara falan takılıyor, yapılamıyor…
Bayram kutlamalarıyla ilgili yönetmelik, haklı tepkilere yol açıyor…
**
Ülkemizdeki en önemli sorun farklılıkların keskinleşmesi, ayrışmanın ürkütücü boyutlara ulaşmasıdır.
Toplumun bir kesimi ne yazık ki, ulusal bayramlarımızın toptan, kökünden kaldırılması, mümkünse hiç kutlanmaması hatta tarihteki bu günlerin yok sayılması eğilimindedir.
Maalesef bu bir realitedir…
Toplumun yüzde 50’sidir veya yüzde 10’udur, bunu tam olarak bilemeyiz ama şu bir gerçektir ki, -yine ne yazık ki diyorum- bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz en temel günlerimizi hazmedemeyen, yerine yeni günler ikame etmeye çalışan insanlarla bir arada yaşıyoruz.
Onlara önerilerim var.
Yormasınlar zihinlerini.
Şu günleri bayram olarak kutlayabiliriz örneğin…
**
3 Kasım… “Anadolu İhtilali Bayramı…”
İsim babası Sabah Gazetesi…
3 Kasım 2002 seçimlerinde Ak Parti ezici bir zaferle sandıktan çıkınca, hemen ertesi günü, Sabah gazetesi bu manşeti atmıştı…
Bir milat kabul edilip bayram olarak kutlanabilir!
**
17 Aralık… “Avrupa Birliği Bayramı…”
17 Aralık 2004 günü, Avrupa Birliği, Türkiye’ye müzakerelerin başlaması için tarih verdiğinde, dikkat buyurun, Avrupa Birliği’ne kabul ettiğinde değil, müzakereleri başlattığında da değil, müzakereler için gün verdiğinde, başbakan Türkiye’de kahramanlar gibi karşılanmış, havai fişekler gökyüzünü aydınlatmış ve o gün bir bayram havasında kutlanmıştı.
Bu bayram havasını devam ettirmeli, her 17 Aralık gününü AB bayramı olarak kutlamalıyız.
Üstelik İzmir’deki gibi Türk bayrağını göndere falan çekmeye de gerek yok, AB bayrağı yeterli!
**
30 Ocak… “Bir Dakika Bayramı”
Her 30 Ocak’ta, 30 Ocak 2009’da İsrail başbakanına konulan one minute postasını yaşatmalı, coşkuyla kutlamalıyız.
Kutlamalara gelmeyen, daha da gelmesin!
**
12 Eylül… “Adalet Bayramı…”
12 Eylül 2010’da yapılan referandum ve sonucunda yapısı değiştirilen Anayasa Mahkemesi, Hakimler ve Savcılar Kurulu ile ülkemize tam adaletin gelmesi onuruna bu günü de bayram olarak kutlamalıyız.
**
7 Eylül…” Kilim Bayramı…”
25 şehit verdiğimiz günün ertesinde, kışladaki patlama nedeniyle Afyon’da bulunan Genelkurmay Başkanı’na hediyeler veren ve bunu doğal olarak ifade eden valinin onuruna, bu günü de her yıl kutlamalı ve sayın valinin o özlü sözlerini her yıl aramızda paylaşmalıyız:
“Genelkurmay Başkanı gibi popüler bir isim gelmiş. Küçük maddi değeri olmayan bir hediye verdik. Genelkurmay Başkanımız çevresi olan bir insan. Bir yere o kilimi koysa, biri de 'Nereden aldınız' diye sorup Afyon'a gelip satın alsa fakir insanlar nasiplenecek. Emrivaki yapıp eline tutuşturmuşuz. Hayır mı diyecekti. Hayat devam ediyor. Bir acımız varken buna ara mı verelim?”
Ne denir ki?...
**
“ÖSEYEME Bayramı…”
ÖSYM’nin tarihi eski olsa da, bu bayramı, ÖSYM Başkanı Ali Demir’in göreve getirildiği 22 Eylül’de kutlamalıyız.
Bu bayramı 22 Eylül’de kutlayarak hem öğrencilerimize, ÖSYM tarihinin en önemli skandallarını tekrar hatırlatma fırsatı bulur, hem de artık bir fenomene hatta efsaneye dönüşen Sayın Ali Demir’in adını yaşatmış oluruz!
**
15 Nisan… “Takla Bayramı…”
Spor biraz da takladır!
Bunu liseye giden her öğrenci bilir.
Beden Eğitimi dersini geçmenin en temel koşullarından biri, düzgün takla atabilmektir.
Artık spor bayramını stadyumlardan alıp meydanlara taşımanın vakti gelmiştir.
Ve bu bayram için en uygun gün sayın bakanın Erzurum ziyaretinde kendisini gördüğü için sevindiğini belirten bir vatandaşa, ’Nereden bileyim sevindiğini, hadi bir takla at ya da oyna da göreyim’ diyerek vatandaşı oynattığı 15 Nisan günüdür.
Taklalar atmaya artık tüm vatandaşlar alışmalıdır…
**
Bu bayramlar sizin olsun!
Siz bu günleri kutlarken ben başka günleri de anacağım…
Örneğin 17 Mayıs’ı…
Yer altında can veren madencilerimizi…
17 Mayıs 2010’da, Zonguldak’ta grizu faciasında, 30 işçi yaşamını yitirdi.
Ve dönemin Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, ölen işçiler için; “güzel öldüler” dedi!
Her 17 Mayıs’ta, o faciayı ve o sözleri hatırlayıp dua edeceğim.
**
Tıpkı, 13 Ağustoslarda, “birkaç Mehmet için meclis toplanmaz” sözünü hatırlayıp, bu ülkeye canını veren şehitlerimi minnetin yanında hicapla anacağım gibi…
**
Tıpkı, 4 Temmuzlarda, Washington semalarında kurtuluşun havai fişekleri gökyüzünü doldururken, 2003 yılının 4 Temmuz’unda başına çuval geçirilmiş askerlerimi düşüneceğim gibi…
**
Ve ne yazık ki her gün…
Ulusal ve yerel basını okurken…
Bir bakanın ağzından çıkan, “ağzına tıkarım o yazıları senin” sözünün, hangi yazarda, hangi muhabirde, hangi medya patronunda hedefine vardığını kederle izleyeceğim gibi…