Bölgemizde yaşanan gelişmeler ve içeride terör örgütünün eylemlerini arttırması, toplumda kaygıyı arttırmış durumda.
Milletvekilinin, siyasi parti il-ilçe başkanlarının kaçırılması, yol kesip örgüt propagandası yapılması, teröristlerin BDP milletvekilleriyle sarılıp kucaklaşmaları, Foça’da, Gaziantep’teki bombalama olayları, Şemdinli, Beytüşşebap saldırıları, ülke genelinde teröre duyulan öfkeyi ve nefreti arttırdığı gibi ülkemizin geleceği ve ulusal bütünlüğümüzle ilgili endişelerin de insanların zihinlerinde yer etmesine neden oluyor.
Toplumun bir bölümünü yıllarca Sevr paranoyasıyla suçlayanlar bile gelinen noktada ülkemizin toprak bütünlüğüyle ilgili endişelerini dile getirmeye başladılar.
Yakın gelecekte bizi nasıl bir Türkiye bekliyor?
Sınırları aynı fakat rejimi tepeden aşağı değişmiş bambaşka bir devlet, yeni bir “cumhuriyet” mi?
Ya da Irak, Suriye, İran’dan da alınan topraklarla kurulmuş yeni bir ülkeyi federatif yapı içinde kendi bünyesinde barındıran yeni bir “Osmanlı” mı?
Ya da sınırları küçülmüş, siyasal ve toplumsal karmaşanın hakim olduğu, Ortadoğu’da söz sahibi olayım derken, Ortadoğu’nun siyasi bataklığında kendini arayan “yeni” bir Türkiye mi?
Birçok insanın dile getirdiği kaygı gerçek olabilir mi?
Bir bölünme tehlikesiyle karşı karşıya mıyız?
**
Aslına bakarsanız bence biz bölündük bile!
Fiili olarak değil ama duygusal olarak bölündük.
Haritadaki sınırlarımız değil ama toplumsal sınırlarımız çoktan değişti.
Tahammül sınırlarımızı hepten yitirdik.
Siyasal olarak sandıkta tam ortadan ikiye ayrıldık.
“Biz” ve “onlar” gelip yerleşti dilimize, herhangi bir siyasi kişilikten, politik bir görüşten bahsederken.
Anlamsız ve saçma bir mevzilenme yarışına girdik. Kamplarımızı netleştirip hatlarımızı keskinleştiriyoruz.
Bizim gibi düşünmeyene bırakın hoşgörü göstermeyi, tahammül bile edemiyoruz.
Başbakan konuşurken her paragrafına CHP ile başlayıp BDP ile bitiriyor. Kendi partisinin adından çok CHP adını telaffuz ediyor. Neredeyse yağacak yağmurdan esecek fırtınadan bile onları sorumlu tutuyor.
CHP veya MHP veya diğerleri farklı mı? Değil…
Yukarıdaki bu keskin ayrışma toplumun her kesimine sirayet etmiş durumda.
İnsanlar salt sahip oldukları görüşe göre tepki veriyor ve yalnızca karşısındakinin siyasi kimliğine göre bir yargıya varıyor.
Türkiye’nin karşısındaki tehlike etnik temelli bir terör örgütünün hedeflediği bir bölünmeden daha tehlikeli bir bölünmedir.
**
Haber sitelerinde en çok okuduğum bölümler okur yorumlarıdır.
Gerek bizim sitede, gerekse ulusal haber veren sitelerde her önemli haberin altındaki okur yorumlarını okurum.
Anlatmak istediğim şeyi o yorumlarda çok net görebilirsiniz.
Sitemizde belediyenin bir icraatı veya aldığı bir karar haberleşmişse, altındaki yorumlara bakıyorum ve şunu görüyorum.
Siyasal kimliği belediye yönetimine yakın olanlar koşulsuz belediye başkanını destekliyor, aksi görüşte olanlar eleştiri dozunu aşacak derecede sert yorumlar yazıyorlar.
AK Parti ile ilgili bir haber geçiyor, AK Parti’nin karşısında olanlar bizi “akpartihaberleri.com” olarak itham edecek kadar kendilerini kaybedebiliyorlar.
Asım Uslu’yu kafasında bir yere oturtan okuyucu, eğer onu kendi tarafında görmüyorsa, Asım Uslu ne yazarsa yazsın, takacak bir kulp, yazacak bir eleştiri bulur.
Murat Yalçın, Gökmen Aytaç ve diğerleri için de aynı şeyler geçerli.
Farklılıklarımızı öylesine keskinleştirdik ki, tahammül ve hoşgörü sınırlarımızı tamamen yitirdik.
Asıl tehlike budur.
**
Yugoslavya’nın nasıl paramparça olduğunu unutmayalım.
İnsanlar, komşusuna, akrabasına düşman edildi. Ekilen nefret tohumları birbirlerini düşman görecek kadar gözlerini ve vicdanlarını köreltti.
Ortalık kan gölüne döndü.
Uygar dünya tüm olan biteni izledi ve yardıma değil, yeni sınırları çizmeye geldi ancak, her şey olup bittikten sonra.
**
Toplumun böylesine kesin çizgilerle birbirinden farklı bölümlere ayrılması, kendisinden olmayana nefretle yaklaşması, hoşgörüsüzlüğün tahammülsüzlüğe, giderek vicdansızlığa dönüşmesi en büyük tehlikedir.
Bölünürsek bu yüzden bölünürüz…