Basık burunlu, sarkık dudaklı ve göbekliydi…
Yaz kış kentin her yerinde görülürdü. Cadde cadde, meydan meydan dolaşırdı.
Günün herhangi bir zamanı karşınıza çıkabilir, size sorular sorabilirdi.
Sürekli insanlarla konuşurdu.
En büyük hayranı gençlerdi. Onu gören gençler hemen çevresini sarar, sorular sorardı.
Birçok kişi gençleri olumsuz etkilemekle suçlardı onu.
Giyimine önem vermezdi.
Soğuğa, sıcağa, açlığa aldırmaksızın sağlam bir bünyeye sahipti.
Yalınayak yürür, “ben bu kentin at sineğiyim, “benim gibi bir at sineğini kolay kolay bulamazsınız” derdi.
Para kazanacak herhangi bir iş yapmadı.
Alışkanlıklarından başka bir uğraşı yoktu.
Bir gün “sakallarını niye kesmiyorsun?” diye sordular, “neyle karşılaşacağımı bilmiyorum” diye yanıt verdi!
Dinleyicisini hem etkileyebiliyor, hem rahatsız edebiliyordu.
Yazılı bir şey bırakmadı.
İnsanlara bilgiye sahip olduklarını sandıklarını, oysa sahip olmadıklarını kanıtladı.
Adı: Sokrates’ti…
2500 yıl önce yaşadı.
Felsefenin kurucusu kabul edildi…
**
İnsan insana benzer…
2500 yıl sonra, Şarapçı Orhan…
Sokrates’in yaşam tarzına, dudağının kenarındaki sigarayla dilinden eksik olmayan küfürleri kattı.
Evet kimileri tarafından onaylanmayan bir yaşamı vardı.
Ama Sokrates’inki onaylandı mı sanıyorsunuz?
Bilgi’yi, erdem’i, fazilet’i, ahlak’ı hayatı boyunca insanlara anlatmaya çalışan Sokrates idama mahkum edilmişti.
Sokrates’te vücut bulan bilgi ve erdem’di; Orhan’da küfür ve şarap…
Sokrates felsefenin kurucusuydu, Orhan tüm felsefelerin pabucunu dama attı!
Sonuçta sorgulaması gereken insanın, kendisidir.
Sokrates’in dediği gibi “sorgulanmamış hayat, yaşamaya değer değildir”
Ruhun şad olsun Orhan, Manisalı seni unutmayacak…
Asım Uslu