Afet İnan anılarında şöyle yazıyor:
"1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. Reşit Galip, heyecanla Çankaya köşküne geldiği vakit, Atatürk'ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı. 'Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir and meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı' dedi.”
*
Andın ilk hali şöyleydi:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam; küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak,
yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.”
*
Bugünkü şeklini 1972 ve 1997'deki değişikliklerle aldı.
*
Yeni kurulan cumhuriyetin, yetişen gencecik nesillerine, yurdunu ve yurdunun insanlarını gönülden sevdirmekten başka bir amacı olmayan bu kısacık metnin faşist ve diktatoryal, yazarının da ırkçı sayıldığı 2013 Türkiye'sinde, tam da 23 Nisan haftasında, bu vatansever insanı, Reşit Galip'i bilmeyenlere anlatma vaktidir diye düşündüm.
**
Dr. Reşit Galip Bey, Cumhuriyet döneminin gördüğü en yurtsever, devrimlerin yerleşmesinin en ateşli savunucularından biridir.
Henüz İstanbul Tıbbiye mektebinde okurken 1. Dünya Savaşı’na katılıp Kafkasya cephesinde savaşmış, savaş sonrası ülke işgale uğradığında Milli Mücadele’ye katılmış, kurtuluş sonrası vatana hekim olarak hizmet vermiştir.
Atatürk ile tanışması hekimlik yaptığı Mersin’de gerçekleşir.
Herkesin Mustafa Kemal’i yüceltmeye çalıştığı günlerde (Yıl 1923) o Atatürk’ün huzurunda şöyle konuşur:
"Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün. Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmaktır."
2 yıl sonra Atatürk’ün teklifiyle meclise girer.
Ülkeye en önemli hizmetlerini Milli Eğitim Bakanlığı döneminde yapar.
Üniversite Reformu onun döneminde gerçekleştirilir.
Almanya’da Nazi baskısında yaşayan Yahudi akademisyenler, onun özel çabalarıyla Türkiye’ye davet edilir ve getirilir. (Onu ırkçı diye yaftalayanların kulakları çınlasın!)
**
Kaleme aldığı andın okullarda okunmasını istediği genelgede usul ve yöntemi anlatır. Çocuklara bunun kuru bir şekilde ezberletilmemesini, içeriğinin, kazandırılmak istenen yurt ve insan sevgisi kavramlarının öğretilmesini ister.
Dikkat ederseniz ilk metinde “eyyyy büyük Atatürk” diye bir sesleniş yoktur.
“Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe hiç durmadan yürüyeceğime” gibi askeri ve diktatoryal bir disiplin de yoktur.
Dikkat edin; “Ne Mutlu Türküm Diyene” de yoktur!
Yani vesselam; 3 askeri darbeden sonra hem metinde, hem uygulamada oluşturulan iticiliğin vebalini, Reşit Galip’e ve Atatürk dönemine yüklemek hem kolaycılık, hem de cahilliktir!
**
Atatürk’ün en kudretli zamanında bile “Atatürk” adını metne koymayan Dr. Reşit Galip Bey, yeri geldiğinde, devrimleri yerleştirmek uğruna, Atatürk’e bile, üstelik sofrasında kafa tutmuştur.
Çok kişinin tanıklıklarında vardır.
Reşit Galip, Çankaya sofrasının müdavimlerindendir.
Henüz Milli Eğitim Bakanı olmadığı zamanda, dönemin Milli Eğitim Bakanı’nın icraatlarını ve hatta şahsını sofrada çok sert eleştirir.
Sofra gerilir. Atatürk, sonra tartışırız deyip konuyu kapatmak ister, Reşit Galip sert çıkışlarına devam eder.
Atatürk; “Bu sofrada hocama ve bir bakana hakaret etmenize müsaade edemem!”
Reşit Galip, “Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Gerekirse sizi de eleştiririm.”
Atatürk, kibarca onu sofradan kovar ama bu kez Reşit Galip tarihi çıkışını yapar:
“Burası sizin değil, milletin sofrasıdır! Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar benim de hakkımdır!”
Atatürk bu çıkış karşısında ne mi yapıyor?
Yanındakilere dönüyor ve “Öyleyse biz kalkalım” diyor. Birlikte kalkıp onu sofrada yalnız bırakıyorlar.
Kısa süre sonra da Reşit Galip, Atatürk tarafından Milli Eğitim Bakanı yapılıyor!
(Atatürk’e diktatör deyip duran cahillere bu olay her sabah, andımız niyetine anlatılmalı, anlattırılmalı!)
**
Yalnızca 41 yıl yaşayan ve kısacık ömrü ülkeye hizmetle geçen bu insanın öldüğünde cebinde yalnızca 5 lirası vardı.
Eşi 3 çocuğunu büyütebilmek için Afet İnan’dan yardım istemişti.
*
(Bir ilginç not vereyim; Torunu Feyman Hanım’ın eşi kim biliyor musunuz?
Vaktiyle “Ermenilerden Özür Diliyoruz” kampanyasını başlatan, günümüzün “akil adamı” Baskın Oran!)
**
Hepimizin Ulusal Egemenlik Bayramını kutlarken, son söz olarak hem Dr. Reşit Galip Bey nezdinde cumhuriyetimize emeği geçen herkesi saygıyla ve şükranla anıyor hem de şunu özellikle belirtmek istiyorum:
Doğru ve çalışkan nesiller yetiştiremediysek, küçüklerimize sevgiyi büyüklerimize saygıyı yüreklerimizde yaşatamadıysak, yurdumuzu nasıl seveceğimizi bilemediysek, varlığımızı hep başkalarının varlığına armağan ediyorsak, hatayı artık Atatürk döneminde aramaktan bi zahmet vazgeçelim artık!