BİR PUANA SEVİNİLİR Mİ?
Maçta 90+4’ler oynanıyor. Zaten en kötü günündesin. Öyle kötü oynuyorsun ki, bir mucize lazım. Şans bile yanına uğrayacak gibi değil. Derken bir uzun topta ceza alanı karışıyor, Murat Tosun röveşatayı çakıyor, statta bayram havası. Gitti denilen maçta bir puanı yakalıyorsun. Zaten gol oluyor, maç bitiyor. Sonrasın da statta bir puan sevinci.. Hatta bayramı. Peki şampiyonluğa oynayan Manisaspor, kendi sahasında aldığı bir puana sevinmeli mi?
Sevinmeli…
Neden mi?
Başlayalım o zaman…
Maça başlamadan defansın kilit adamı Hikmet’i yatakta bırakmışsın. Ateş 40 derece… Yerine Turgutlu’dan siyasi olarak transfer edilen Ümit Yasin oynuyor. İlk maçı olmasına rağmen de fazla sırıtmıyor. Ama Hikmet-Hüseyin uyumunu bulman zor.
Maça başlıyorsun 13. Dakikada seni bir çok maçta ipten alan kaleci Volkan’ı başını yarıyorlar. Uzun süredir nerelerde olduğunu merak ettiğim hakem Deniz Çoban faul çalmaya bile gerek görmediği pozisyonda genç kalecinin kafası neredeyse karpuz gibi ikiye ayrılıyor. Bu yaraya dikişte tutmayınca, Volkan hastaneye, İhsan kaleye geçiyor. Maça zaten Hikmet gibi bir eksikle başlarken, başladıktan sonra da en büyük silahını Volkan’ı kaybediyorsun.
Manisaspor’un oyununa bakacak olursak, bir acayip durumda. Manisa’daki kasvetli hava aynen sahaya yansımış durumda. Öyle bir hava var ki, sıkıcı, boğucu, iş karartıcı. Havanın bu durumu sahanın aynası. Manisaspor’un oyunu da sıkıcı ve iş karartıcı. Organize olamayan bir takım. Organize olmadığı için baskı kuramayan bir takım. Baskıyı kuramadığı için pozisyon bulmayan bir takım.
Buna rağmen stadyuma gelen ve ‘Biz inandık, siz de inanın’ diyen 4 bine yakın taraftar. Helal olsun onlara. Böyle bir tablo da inançlarını yitirmemeleri takdirlik. Bir tek bizim basın tribününün solunda bulunan Ak Parti locasında takım elbiseli, sarışın, yakışıklı ve futboldan acayip anlayan bir kardeşimiz dışında Manisasporlu futbolculara küfür eden yok.
Neyse. Aslında şunu da yazmalıyım. 1461 Trabzon’un taş gibi bir takım olduğunu. Hatta taş bile az gelir kaya gibi olduğunu. Bu kaya gibi takımın başında da benim tanışmadığım ama futbol felsefesine bayıldığım ve de mucizelerin adamı olarak gördüğüm Mustafa Reşit Akçay var.
Manisaspor kötü oynuyor diye yazıyorum. Yazıyorum ama, aslında karşıdaki rakip kötü oynatıyor Manisaspor’u. Bir savunma kurguları var. Delmen mümkün değil. Ne kadar uğraşsan hata yapmıyorlar. Kahe’nin üzerine de Mehmet Kuruoğlu’nu vermişler, seni iyice kilitlemişler. Bu yüzden de sağa oynuyorsun olmuyor, sola oynuyorsun olmuyor, mecburen geriye dönüyorsun. Böyle olunca da sahada yokları oynuyorsun. Bir de rakip golü bulunca, işi çevirmek için ıkınıp, sıkılıyorsun.
Rakibin ceza alanına giremeyince, pozisyonda bulamayınca işin mucizelere kalıyor. Ya da tesadüflere. Ya da şansa… Ya da Reha Erginer’in son hamlesine. Reha hocanın hamlesi gitti denilen maçı çeviriyor. 90+2’de Hüseyin Tok’u ileri gönderiyor. Hatta bu dakikada Manisaspor sahasından rakip taç atıyor. Hüseyin geleyi mi’?Diyor. Reha hoca ileri, ileri diyor… O ileri mesajından sonra top Yasin’e geliyor, o
da şişiriyor topu ceza alanına Hüseyin Tok orayı karıştırıyor, sonrasında Murat Tosun röveşatayı çakıyor, işi bitiyor.
Bu kadar kötü giden bir oyunda, kendi sahadan da olsa bir puanı alıyorsan ve rakibinle arandaki puan farkını koruyorsan, elbette ki sevineceksin. Hatta eve gidip iki rekat şükür namazı bile kılacaksın.