İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, boykot çağrısı yapanlar hakkında re’sen soruşturma başlattı.
Yazıya başlamadan şunu belirteyim Boykot, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 25., 26. ve 34. maddeleriyle güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve protesto özgürlüğünün bir parçasıdır. Kişiler, herhangi bir ürün, kurum ya da ülkeye karşı barışçıl bir şekilde boykot çağrısı yapabilir ve bu çağrı anayasal hak kapsamında değerlendirilir.
*
2008 yılında hükümetin istediği şekilde haber yapmayan gazetelere yönelik: “Hürriyet ve Radikal gibi gazeteler…Bu gazeteleri almamaya ve onların yanlış bilgilerle halkı yönlendirmelerine fırsat vermemeye çağırıyorum. Bu tür yayın organlarını boykot ediyoruz.”
*
2013 yılında Gezi parkı eylemlerine katılanlara destek veren kuruluşlara yönelik: “Bu çapulculara destek veren, onlara bu şekilde destek olmayı sürdürenlere, bunların yanında yer alanlara da biz boykot çağrısı yapıyoruz. Hem ekonomik hem de siyasi anlamda boykot edilmelidir.”
*
2016 yılında Cumhuriyet gazetesine yönelik: "Cumhuriyet Gazetesi, Türkiye'nin huzuruna zarar veriyor. Bu gazeteyi ve benzer gazeteleri destekleyen herkes, ülkemizin milli çıkarlarına zarar vermektedir. Bu tür yayın organlarına karşı halkımızın dikkatli olması gerekiyor."
*
2016-2017 yılları arasında alkollü içki firmaları ve alkollü satış yapan yerlere yönelik: "Bizim kültürümüzde alkollü içkiler yeri olmayan, halkımıza zarar veren ürünlerdir. Bu tür ürünleri üreten ve satanları, halkımıza boykot etmeleri çağrısında bulunuyorum."
*
2018 yılında Çiftlik bank dolandırıcılığı sonrası bunu haberleştirmiş reklamını yapmış medya kuruluşlarına yönelik: "Çiftlik Bank gibi dolandırıcılık faaliyetlerini gündeme getiren bazı medya organları, halkı yanıltıyor. Bu tür kuruluşlarla iş birliği yapanlar, halkımıza zarar vermektedir ve boykot edilmeleri gerekir."
*
Yukarıdaki tüm çağrılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yerli ve milli sermaye ile kurulmuş şirketlere, medya kuruluşlarına yönelik yapılmıştı. Bu çağrılar, anayasal hak olduğu için “Kandırılma” çağrısı olarak nitelendirilmemektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasal hakkını kullanarak bu çağrıları yapmış ve desteklemiştir. Boykot çağrıları yalnızca bunlarla sınırlı değildir. Bunlar, sadece ülke içinde yerli ekonomi ile iş yapan kuruluşlara yönelik olarak Cumhurbaşkanı tarafından yapılan çağrılardır.
Devam etmek gerekirse;
2015 yılında hükümet yanlısı kuruluşlar Türk Telekom’un siyasi olarak kendileri ile aynı düşüncede olmadıkları gerekçesi ile boykot çağrısı yapmıştı.
2019 yılında hükümet yanlısı kişi ve gruplar İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal medya hesaplarından İzmir Marşı paylaşması ve CHP'nin yerel yönetimi ele alması üzerine İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin paylaşımını haince olarak nitelendirmiş “İzmir’deki bu zihniyete karşı halk olarak tavır almalı ve bu belediyenin hizmetlerinden faydalanmamalıyız." Diyerek boykot çağrısı yapmıştı.
2020 yılında “Halk TV ve Fox TV’yi izlemeyin, bu kanallar Türkiye’ye zarar veriyor. Cumhuriyet Gazetesi gibi hükümetin karşısında duran yayınları boykot edin" şeklinde mesajlar, sosyal medya üzerinden hükümet yanlısı kişi ve gruplar tarafından yayılmıştı.
*
Şimdi geldiğimiz noktada ay sonunu zaten zor getiren emeklinin, asgari ücretli çalışanın, çiftçinin, işçinin ne alıp almayacağı üzerinden yapılan tartışmalar ironik hale geliyor. Boykot sadece bir çağrıdır; bireyler yıllardır enflasyonun, ekonomik sıkıntıların getirdiği zorluklar ile zaten zorunlu boykottalar. Diyorsanız ki “BOYKOT” Anayasal bir hak değildir, darbe girişimidir. Elbette yukarıdaki boykot çağrılarına da re’sen soruşturma açacak bir “Cumhuriyet’in Savcı’sı” vardır.