ÇALIŞIRKEN VE KAZANIRKEN İFLAS EDİLİR Mİ?

Abone Ol

İmalathane sorumluluğu üzerine geçtikten sonra daha bir hırs ile işlerine sarıldı. Bu sırada doğan çocukları ile fazla ilgilenememişti.  Bu çalışma temposu ile işler düzene girmişti. Eskiden babası, ailenin ancak geçimini sağlarken, kendisi geçimin yanında kazandığı paraları da biriktirmeye başlamıştı. Yanında fazla adam çalıştırmadığı için her işe kendisi koşuyordu.
Biriktirdiği para ile orta ölçekli sanayi bölgesinden bir arsa alıp, küçük bir fabrika yaptı. Atölyesini  oraya taşıdı.  İmalat imkanları artmış ve daha fazla üretim yapabilir hale gelmişti. Yeni pazarlar bulmalıydı. Bu sebeple dükkanına 4 pazarlamacı almış, ön muhasebeyi tutan vergi dairesinden emekli Hasan amcanın yanına bir eleman daha almıştı. Bugüne kadar ürettiği malları küçük esnaflara satarken, şimdi büyük fabrikalara satış yapması gerekmekteydi.
Pazarlama elemanları bu bağlantıları sağlamaya başladılar. Fabrikalar aldıkları malın ödemesine birkaç ay sonra başlamak istiyorlar ve hepsi birkaç fatura içerde kalsın istiyorlardı.  Dar bir çevresi vardı. Çalışmaktan arkadaşlık kurmaya fazla vakti olmamıştı. Para konusunda sıkıntılı olduğu bir gün bir arkadaşı akıl vererek, “Malın var, mülkün var. Bir banka ile görüşür kredi limiti açtırırsın, lazım olursa kullanırsın” demişti.
Ne babası ne de kendisi şimdiye kadar bankadan kredi almamışlardı. Birkaç gün sonra çalan telefonun da arayan bir banka müdürüydü. Telefonunu geçenlerde kendisine, kredi al tavsiyesi eden arkadaşının verdiğini söyledi. Birkaç gün sonra banka müdürü, yanında bir elemanı ile iş yerine ziyarete geldi. Kredi limiti açabileceğini söyledi.
“Bunu ister kullan ister kullanma. Kullandığın kadar faiz ödersin. Herkes bunu yapıyor. Birilerine el açacağına, lazım olunca ihtiyacın kadar kullanırsın” diye bir de akıl vermişti. Birkaç gün düşünme payı isteyip müdürü yolcu etmişti. Adamları ile bu teklifi değerlendirdiğinde, pazarlama elemanları iyi olur, böyle bir imkânımız olursa daha çok üretim ve satış yaparız demişlerdi.  Bu düşüncelerle bankanın ilgili müşteri temsilcisini çağırdı. İstedikleri evrakları hazırlaması için en güvendiği adamı Hasan Amca’ya talimat verdi.
Gerçekten satış elemanları yeni fabrikalar buluyor, oralara satış yapıyorlardı. Fabrikalardan para almakta zorlandıklarından, kredi kullanmaya başlamışlardı.  Artık nereden nasıl para bulurum düşüncesi de ortadan kalktığı için eve daha rahat bir yüzle geliyordu.  Bu konuyu evde hanımına da açmıştı.
Hanımı bir gün, “Bey” dedi, “Koca fabrikamız var hala babadan kalma evde oturuyoruz. Çocuklar büyüyor, güzel bir ev alsak.”
Banka müdürü ile artık dost olmuştu. Konuyu ona açtı.  “Olur” cevabı almış lüks bir semtten bir ev almış ödemenin büyük bir kısmını kredi ile ödemeye başlamıştı.
Günler geçince alacağı çoğalıyor, kullandığı kredi limiti de artıyordu. Ödediği faiz şirket için hissedilir olmuştu. Bir gün iş yerinde   televizyon izlerken, dövizin   hızla arttığını duydu. Çok önemsemedi. Ne de olsa kimseye döviz borcu yoktu. Fakat günler geçtikçe, bunun böyle olmadığını anladı. Maliyetler artıyor fakat kendi fiyatlarını o maliyete göre arttıramıyordu. Kısaca, karlılık oranları düşmüştü.  Kazancının çoğu faiz ödemelerine gidiyordu.
 Bir gün pazarlama elemanının biri sıkıntılı bir yüzle yanına geldi.  Çalıştıkları bir fabrikanın konkordato ilan ettiğini söyledi. Söylediği   fabrika en fazla alacakları olduğu fabrikaydı.  Konkordatonun ne olduğunu bilmese de yüz hallerinden başlarına dert açacak bir şey olduğunu anlamıştı. Alamadığı alacaklar başına dert olmuş, bir sürü alacağına rağmen borçlarını ödeyemez duruma gelmişti.  Babasının her zaman söylediği söz aklına gelmişti, ‘’Alacakla borç ödenmez.’’  O zaman anlamıştı bu sözün anlamını. 
Nerden nereye gelmişti. Küçük atölyesinde, az elemanla çalıştığı ve para biriktirdiği günler aklına geliverdi.  Kendi kendine bir söz verdi. Bu sıkıntıyı atlatayım, bankanın kapısından geçmem.
Şu an da ne durumda mı? Al takke, ver külah! Günü kurtarmaya çalışıyor.