Bu köşe yazımı yazdığım 12 Aralık 2020 tarihi itibariyle, ülkemizde 15 bin 977 vatandaşımız tüm dünyayı pençesine alan Covid-19 virüsüne yenik düşerek sevdiklerinden ayrılmak zorunda kaldığı bir anda yazıyorum. 60’i hekim olmak üzere 150’ye yakın sağlık çalışanı imkansızlıklar içerisinde hastalarına şifa olabilmek adına yaşamlarını yitirdi.
Sağlık çalışanı ölümlerin başlamasıyla birlikte Türk Tabipler Birliği “Covid-19, sağlık çalışanları için meslek hastalığı olarak kabul edilmelidir” diye feryat etmeye başladı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’da “Benim gönlümden de böyle geçiyor” demesine karşın henüz birkaç gün önce Meclis alt komisyonunda kabul edildi ‘Meslek Hastalığı’
Pardon, bu kadar zor mu sağlıkçıların Meslek Hastalığı hakkını TBMM gündemine getirmek. Sağır sultan duydu sağlık çalışanlarının hayatlarını hiçe sayarak milyonlarca kişiye şifa olduğunu.
Savaş şehidi sayılmak sadece cepheye mahsus değildir. Savaşsa evet şu an içinde bulunduğumuz savaşın ta kendisi. Üstelik merminin nereden geldiğini bile bilmiyorsunuz. İşte nereden geldiğini bilmediğiniz o mermilerin önünde kendilerini siper ederek, kurtardıkları her hayat için kendi canlarını ortaya koyan sağlık çalışanları savaşın alasıyla savaşıyor.
21. yüzyılda bu savaşın adı biyolojik ve kimyasal savaş. Bugüne kadar uluslararası düzeyde nice başarılara imza atmış hekimler, kapitalist sistemin özenerek ve vicdanlarının sesini bile dinlemeden ürettikleri bir virüs ile dünyada milyonlarca insanın hayatını yok etme pahasına salt ceplerini kanlı dolarlarla doldurmak adına katledildi. Ve katledilmeye devam ediliyorlar.
15 Temmuz 2016 yılında hain FETÖ tarafından darbe girişimi gecesinde 251 vatandaşımız şehit oldu. 2196 vatandaşımız ise gazi oldu. Hepsini rahmetle anıyoruz, o şehitlerimiz ülkeyi uçurum eşiğinden aldı bu ülkede yaşayan 83 milyon yurttaşımız bunun bilincini taşıyor.
İşte şehitlik mertebesine eren 150’ye yakın sağlık çalışanımızı da böylesi bir savaşta hayatlarını milyonlarca kişiyi hayatta tutabilmek adına yitiren sağlıkçılarımızı şehit sayma sınavında vicdanlarımızı kaplumbağa hızıyla çalıştırıyoruz.
TBMM’sindeki tüm siyasi partilerin böylesi bir kararı ilk günden alarak şehit olan sağlık çalışanların öksüz kalan evlatlarına, dul kalan eşlerine, evlatsız kalan anne ve babalarına karşı vermeliydi. Üstelik te hiç tereddüt bile etmeden...
Oysaki aynı Meclis, akaryakıt zammına, kendi maaşlarına zam yapmaya, yandaş müteahhitlere milyarlarca dolarlık ihalelerin ödeme tablolarını bir kalemde bütçeden aktarmaya, elektriğe, doğal gaza yüzde 60’ların üzerinde zam yapmaya, tüm zenginliklerimizi Katar ile arap şehlerine gizliden satarken tek el yetmez deyip iki elini kaldırarak onay verdikleri günleri unutmaz şehit olan sağlık çalışanların yetim kalan evlatları.
İşte tamda bu anlamda "Daha neyi bekliyor sunuz? Vakit kaybetmeden vicdanları sızlatmadan bir an önce getirin sağlıkçıların şehitlik mertebesini Meclis'e" diyorum.
60 değerli bilim adalı hekimin arasında öyle bir dostum vardı ki onun ölümü beni derinden yaraladı. O yıllar öncesinde ettiği Hipokrat yeminine sadık kalarak binlerce bebeğin hayata gözlerini açmasına, birçok başarılı ameliyata imza atarak anneleri yaşama bağladı.
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi Kadın Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Yönetim Kurulu Üyesi değerli dostum Prof. Dr. Faik Mümtaz Koyuncu'nun mekanı cennet olsun.
Manisa CBÜ Rektörü Prof.Dr. Ahmet Ataç’a ve onun başkanlığındaki üniversite senatosuna sesleniyorum; Faik Hoca ve onun gibi bu şehre hizmet etmiş ve hizmet etmekte olanların isimlerini ölümsüzleştirecek projelere imza atmanızı bu şehirde yaşayan 2 milyon kişi sizlerden bekliyor.
Üniversite Senatosuna da böylesi bir vefayı yerine getirmek yakışır...
Son söz olarak, maskesiz evinizden dışarı adım atmayın, sosyal mesafeyi koruyun, hijyeni elden bırakmayın.
Hep birlikte kucaklaşacağımız günler yakındır.
Saygılarımla….