DEMET EVGAR’A MEKTUP
Manisa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu…
Saat 16.00…
Kediler Bataklığı’nda adlı oyun için rol arkadaşlarınla birlikte sahnede yerini aldığında tüm ışıklar kapalıydı. Sen sahnedeki sandalyelerden en öndekine oturdun, sırtın seyirciye dönüktü. Sahnelediğiniz bir okuma tiyatrosu olduğu için hepinizin elinde oyunun tekstleri vardı.
Işıklar yandı, oyuna başladınız; sen seyirciye döndün ve ilk cümlelerini söyledin.
Sihir o an mı başladı?
Tiyatroyu profesyonel olarak yaptığın günden beri ilk kez doğup büyüdüğün, tiyatroya ilk adımı attığın şehrin sahnesindeydin. Karşındaki yüzlerce kişi birer seyirciden çok daha fazlasıydı.
Sen sahnede Hester Swane isimli İrlandalı bir kadının repliklerini okurken biz Manisalı bir kadının -tam da okuma tiyatrosunun amaçladığı gibi- hayal gücümüzü harekete geçirişine izin veriyorduk.
Sen bize dışlanmış, terk edilmiş, hep yarım kalmış bir Hester’i okurken biz Hester’e üzülüp bir yandan da onlarca karaktere hayat veren bizim Demet’le gurur duyuyorduk.
Karşında yüzlerce seyirciden daha fazlası vardı. Gördüğün her yüz yaşamının 39. Basamağına gelene değin sende bir iz bırakmıştı. Salona baktığında her yüzde hayatından kesitler görüyordun:
Aile arasında yaptığın ilk tiyatro gösterileri…
Mahallede oynadığın oyunlar…
Okul yılları…
İlk sahne arkadaşların…
Hester’in hayatını okurken, insanların yüzlerinde de kendi hayatını okuyordun.
Belki de bunu anladığın an başladı sihir?
Ya da sen o an fark ettin, salondaki birçok yüz sana yaşamından bir fotoğraf yansıttığında duyumsadın o büyüyü…
Şu bir gerçek ki; sahneden sesin yükselmeye başladığı andan itibaren bir sihir kapladı salonu. Hepimiz çivilenmiş gibi koltuklarımızda kımıltısız oturduk, oyun bitene kadar seninle karşılıklı bir duygu aktarımına girdik. Çok açık bir şekilde duyumsanan bir sihirdi bu. Bizimle birlikte şahane oyuncu arkadaşların da bu sihrin etkisindeydi. Zaten bu yüzden oyunun sonunda senin gözyaşlarına eşlik etmediler mi?
Bana oyundan sonra ne dediğini hatırlıyor musun?
Nasıl bir histi diye sordum, tam 23 yıl sonra tiyatroya adım attığın şehirde sahneye çıkmak nasıl bir duyguydu?
Dedin ki; “Karşımdaki herkes birer duyu organım gibiydi, hepimiz bir bütün gibiydik.”
Oyunun bir yerinde Monica, Hester’e şöyle diyordu: “Zaten senin birisinden büyü yapmayı öğrendiğini söyleyip duruyorlar.”
Hester de şöyle yanıt veriyordu: “Büyü mü? Bilsem hemen şuracıkta yapardım.”
En iyi salonda olanlar anlayacaktır ki, hemen oracıkta bir büyünün içindeydik. Sen mi yaptın, hep birlikte mi yaptık, bilemiyorum.
Ama tekstte beni en çok etkileyen replik başkaydı. “Ben hiç deniz görmedim” diyen kızına Hester’in verdiği yanıttı:
“ Bataklığın büyüğü işte… ve mavi… o kadar, fazla bir şey yok.”
Çok derin bir söz bu. Hem Hester’e ve onun gibi kadınlara dair, hem de yaşadığımız ve daha çok yaşıyor gibi yaptığımız hayatlara dair çok derin bir söz…
Sevgili Demet;
Seninle 23 yıl önce aynı sahneyi paylaştık. İki farklı oyunla birçok kez sahne aldık, turnelere çıktık. Sayısız anı biriktirdik. Oyunculuğumuz da amatördü, ruhumuz da. Şimdi yaklaşık çeyrek yüz yıl sonra görüyorum ki, sen oyunculuğun şahikasına erişmişken bile aynı ruha sahipsin. Beni en çok bu mutlu etti.
Seni daha önce de sahnede birkaç kez izledim ama hiç birinde salonda bugünkü sihre tanık olmadım. Bambaşka bir hava vardı tiyatroda, bambaşka…
Oyun bitti, selam verdiniz, sonra o ağlamaktan tamamlayamadığın teşekkür konuşmasını yaptın. Kulise gidip hemen sonra geri döndün. Hiç kimseyi kırmadan, sabırla, gülümsemeni eksik etmeden herkesle fotoğraf çektirdin, sohbet ettin.
Sonraki sohbetimizde bana şöyle dedin; “Hayatımız su gibi, akıp gidiyor işte. Mühim olan o kaynağı, o kökü unutmamak. Yoksa kurursun…”
Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabında şöyle bir şey diyor: “Eğer bir kitabı okuduktan sonra keşke bunu yazan benim arkadaşım olsaydı da istediğim zaman onu arayıp konuşabilseydim diyorsanız o kitap iyi kitaptır.”
Aynı şey tiyatrocular için de geçerli bence. Emin olmalısın ki arkadaşım, bu şehirde yaşayan herkes seni arkadaşı olarak görüyor. Salondaki sihrin sebebi de buydu işte.
Canım arkadaşım Demet;
Seni sahnede izlerken ve sonrasında sohbet ederken bir yerlerde hep aynı şarkı çalıyor gibiydi: Sezen Aksu’nun Gülümse şarkısı. Ama ben içimden sözlerini değiştirerek söylüyordum şarkıyı:
Bir gün şehre Demet gelir, iklim değişir, Akdeniz olur…