Şimdilik...
Bugün 3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ
Türkiye nüfusunun %13 oranında engelli vatandaşa sahip olduğunu, hepimizin bir engelli adayı olduğunu, şu an iyi olsak da bir saniye sonrası engelli olmayacağımızın garantisinin olmadığını belirterek başlamak istiyorum.
Şahsım adına Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü yaptığım dönemde pek çok Engelli Derneği ile işbirliği içinde ortak çalışmalarda bulundum. O dönemde onların yüreğinin ne kadar büyük olduğunu görüp saygım daha da arttı onlara karşı. Hepsine selam ve saygılarımı sunuyorum.
İnsan düşündüğünde bile tahammül edemiyor, güzelliklerinin yanında her olumsuzluk ve kötülüğüne rağmen hep karanlık olan bir dünyaya... En zoru da daha önce görüp sonradan bu karanlığa mahkum olanlar olsa gerek. Unutamadığım ise, hep hayran olarak kalacağım, mors alfabesiyle okuma yazma öğrenip üniversite sınavına giren kursiyerim olacak.
Sabah kalkıp spora giden bir kişi, kendini her zaman tekerlekli sandalyeye mecbur kalan bir kişi yerine koyduğunda ne düşünür tahmin edebiliyorum.
Kuş sesleri, müziğin melodisi hiçbir şeyi duyamamak… Bunların kıymetini bilmediğim her an için kendime kızıyorum aklıma gelince. Kulağına kulaklık takıp spora giden pek çok insan, bunları düşündüğünde daha da değerli olacaktır yaptıkları.
Ama ben biliyorum ki onların pek çoğu asla kötü düşünmüyor, azimle kararlılıkla çabalıyorlar; yeter ki engel olmayın, “Engel Sizsiniz!!!” diyorlar.
“Engelin insanın YÜREĞİNDE olduğunu, destek olamıyorsan engel olma, bize o yeter.” diyorlar.
Aşağıda bahsedeceğim kişilerin, dediklerini haklı çıkaran hikayelerini okuyunca hak veriyorum onlara.
Ve soruyorum kendime, “Kim engelli?”
Her organı tam olup bir köşede boş boş oturan ömrünü boşa tüketen bir insan mı?
Engeli olmasına rağmen yılmadan pes etmeden sanki engeline, engelsizlere inat edercesine başarıya ulaşan biri mi?
Yakalandığı çiçek hastalığı sebebiyle gözleri görmeyen; ama babasının ona oyalansın diye aldığı sazla söylediği türküleri günümüze de ulaşan Büyük Halk Ozanı Aşık Veysel mi?
Önceden görüp 38 yaşında tamamen göremeyen fikir adamı ve Türk Edebiyatının ünlü yazarı Cemil Meriç mi?
İşitme engelli olmasına rağmen hepimizin dünyayı daha aydınlık görmesini sağlayan, ampulu bulan Thomas Edison mu?
Dokuzuncu Senfonisini sağır olduktan sonra yazan Ludvig van Beethoven mı?
Ve efsane olan, ALS hastası olup bütün vücudu çöken; ama beyni hala çalışan, bu duruma rağmen evrenin sırlarını anlatan pek çok kitabı yazan, pek çok bilimsel çalışma yapan Stephen Hawking mi?
Cevabı size kalmış...
Onların bizden istediği çok basit aslında, engel olmayalım yeter. Pozitif ayrımcılık yapılmalarına inandığım bu insanlar, biliyorum ki, kendimizi onların yerine koyarak sadece günlük yaşamda sokakta saygı bekliyor bizlerden.
Ve son olarak bu durumu açıklayacağına inandığım bir sözle bitirmek istiyorum yazımı.
Bir Kızılderili atasözü özet olarak der ki: "Benim hayatımı anlamak için önce benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan geç. Benim takıldığım taşlara takıl, yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git benim gittiğim gibi, anca o zaman beni anlayabilirsin."
Evet, bir tekerlekli sandalyede veya gözleri bağlı ya da kulakları tıkalı olarak en işlek caddede yürüdüğümüzü düşünelim bir anlığına, hatta deneyelim, bu yeterli olacaktır.
3 Aralık Engelliler günü vesilesiyle sadece bugün değil, her daim kendimi dostları olarak gördüğüm Yüreği büyük insanlara selam ve saygılarımı sunarım.
Kalın sağlıcakla.
Sağlıklı ve güzel günlerde buluşmak dileğiyle...