Son yıllarda dolandırıcılığın sürekli şekil ve boyut değiştirdiği malumunuz. Öyle yöntemler geliştiriyorlar, öyle olmadık yollara başvuruyorlar ki yani dolandırılmamak nerdeyse elde değil! Ama siz siz olun uyanık olun, asla hemen karar vermeyin ve mutlaka sağınızdaki solunuzdaki insanları o anki şüpheli durumdan haberdar edin. Çünkü düşmüş olduğunuz durum ve diyalog sizi ikna noktasına götürebilir. Karşı tarafın tek amacı ikna ve bunun bütün hünerlerini sergiler. Biraz saflığınıza denk getirebilirse yandınız.
İlginç yöntemler dedik ya biz Türkler bu konuda nedense çok yetenekliyiz. Japonlar, Almanlar en güvenlikli arabaları yapar, bizimkiler o arabaların kapılarını bir şekilde açar! Bu konuda bir sürü buluşumuz da var. Pinpon topuyla kapı açmak kimin aklına gelir? Kapının kilidine topu yapıştırıp hızla basıyorsunuz. Hava basıncı kilidi açıyor. Halbuki bu aynı kafa, aynı zeka başka işlere kafa yorsa ne buluşlar yağacak değil mi? Hapishanelerimiz hırsızlık sabıkalı ne bilim adamlarıyla dolu bilseniz!
Sanal alemde de bir numarayız. Türk hackerlerin ününü duymayan yok. Delmedikleri güvenlik duvarı, çökertmedikleri site kalmadı nerdeyse. En son Çin Türk hackerlerin hedefinde idi. Fazlasını bile hakettiler hele çaresizlikleri çok hoşuma gitti. Eskiden olsa Çin seddi yaparlardı şimdi ise onlar düşünsün!
Bizdeki dolandırıcılık hikayelerinin filmleri bile yapıldı. En çarpıcı olanı Yılmaz Erdoğan’ın “Organize İşler” filmi… Gerçek hayatın beyaz perdeye bu kadar cuk diye oturduğu çok az yapıt var. Filmdeki hikayeler birebir doğru. Hele şu;
- Araba nerde?
- Müşteride…
- Para nerde?
-Müşteride!
- Araba nerde?
Diye devam eden diyalog yok mu? Yılmaz Erdoğan ile Tolga Çevik arasındaki bu sahne tam bir efsane…
Tabi hayatımızda onlardan çok var. Bizim sektörde bile var. Son yıllarda sayıları da arttı. Yöntem çok basit! Haber sitesini kurup şantaja başlıyorsunuz. Ne koparabilirseniz. Kurduğunuz cümleler devrik mi değil mi, de da ayrı mı yazılmış birleşik mi kimin umurunda? Cümlenin nerede başladığını nerede bittiğini bulmak ne mümkün? Bir gazeteci metin yazmayı beceremiyorsa hatta bunu hiç yapamıyorsa, o zaman ne yapar abi? Ona gazeteci denir mi? Denmez dimi…
Ama deniyor…
Bu konuya girince geriliyorum. Ben yine şu organize işlere döneyim. Yazıma ilham olan şahsı tanımıyorum. Bugün öğlen saatlerinde tanıştık. Hatta 10 dakika boyunca pazarlık ettik. Tabi bu şahıs çok sevdiğim bir abimin facebok adresini patlatıp bana onun adına yazdı. Aklımı çelmeye çalıştı güya ama daha girişte kendini ele verdi. “selam” diye girilir mi mevzuya? Ondan sonra kafa yaptık. O bir umut kandırırım diye uğraştı ben de çaktırmadan dalga geçtim. Ama ne taklalar attı görseniz. Sohbetin bir bölümünü yazıya ekledim.
İlgimi çeken en önemli kısmı aynen aktarıyorum; “Dün 1600 teleye notebok bilgisayar aldım 210 tele kampnya verdiler hattınız faturalıysa ver numaranı yükliyeyim sende 3 ay byunca fatura ödeme…”
Ve ısrarla telefonumu istedi. Telefonumu versem herhalde bir onay mesajı gelecekti, benden onaylamamı isteyecekti. Ve farkında olmadan sözde bir firmanın kampanyasına katılıp dolandırılmış olacaktım. Üstelik kendim onaylamış olacaktım. Fatura geldiğinde iş işten çoktan geçmiş olacaktı…
Yani anlayacağınız facebook, telefon ve benzeri sosyal medya araçları dolandırıcılarla dolu. Çevrenizde de onlardan var. Dikkatli olun. Her mesaj yazan arkadaşınız gerçek arkadaşınız olmayabilir. Size hitap şekline dikkat edin. Her zaman selamun aleyküm diyen arkadaşınız o gün “selam” diyorsa bilin ki dolandırılmak üzeresiniz…