Kaçıp giden hayatlar...
Kız kardeşimden aldığım zarf ile yanıma aldığım çizgisiz kağıda ayak üstü birkaç not yazmaya başladım.
Tam da o esnada orta yaşlarda, kısa boylu bir teyzenin, elinde tuttuğu sarı kolilerle ardı ardına içeriye eşya taşıdığını fark ettim.
Bilgisayar başında oturan çalışanlardan biri, diğer arkadaşına dönerek, “Bu teyze geçtiğimiz günlerde de gelmemiş miydi?” diye sordu.
Genç kız, yanıbaşında oturan arkadaşını mimiksel bir refleksle doğrulayarak;
“Bu teyze neredeyse her hafta geliyor. Kızı evden kaçınca babası, kızını reddetmiş. Annesi de kızına gizlice çeyizlik niyetine eşya gönderiyor…” yanıtını verdi.
(Bir yandan içimden gelen güzel dilekleri kağıda yazarken, diğer yandan da bu üzücü sohbete kulak kabartıyordum.)
Arkadaşının söylediklerine duygulanan büro çalışanı; “Kıyamam teyzeme ya. Gözlerim dolmak üzere…” demekle yetindi.
Bir an önce mektubu yazıp iş yerine dönmeliydim. Kurye ücretini ödediğim sırada, acılı anne meraklı bakışlar arasında çalışanların bitmek bilmeyen sorularını mahcup bir yüz ifadesiyle yanıtlıyordu:
“Babası, kaçtığı için onu evlatlıktan reddetti… Senelerdir görüşmüyoruz, gizlice telefondan konuşup haberleşiyoruz… Kızım bize hiçbir şey söylemeden kaçtı. İstemeye dahi gelmediler…”
Kargo şubesinden alelacele çıktıktan sonra bu üzücü olayı düşünmeye başladım.
Pek de uzak bir hikaye değil bu aslında, daha önce buna benzer birçok olayla karşılaştım. Ne yazık ki oturduğum semtte bu tip durumlar bir hayli fazla!
Bir sabah uyanıyorsunuz, senelerce binbir emekle yetiştirdiğiniz evladınız evi terk ediyor. Aylar sonra bir telefon geliyor: “Anne ben kızın. Falanca kişiye kaçtım…”
“Neden istemeye gelmediler kızım, neden?” diyorsunuz, yanıt yok!
* * *
Bu tip olaylar son zamanlarda bir hayli arttı. Üstelik nedensiz bir şekilde evi terk etmenin mantıklı hiçbir yanı yok.
Kendinizi düşünmüyorsanız bari onları düşünün...
Bir anneyi üzmek, bir babanın başını öne eğmek bu kadar kolay olmamalı!