Ramazanda cuma, cumada Ramazan ne güzel. Allah'ın lütfuyla, Recep, Şaban aylarında, Regaip, Miraç ve Berat kandillerinin feyzi ve bereketinden sonra, şükür Ramazan’a kavuştuk...
Ramazanın rahmet , mağfiret, bolluk , bereket ayı olduğunu şükür yaşayıp görüyoruz. Eskiden bayram yaklaştıkça içim içime sığmazdı. Oruç bitiyor, sahura kalkmayacağım diye için için sevinirdim. Rahmetli babam derin bir hüzne kapılır, sanki çok sevdiği birinden ayrılıyormuş gibi; "Mübarek Ramazan bu sene de bitiyor, seneye kim öle kim kala...Evimizin bereketi, kıdemli misafiri gidiyor." diye adeta yas tutardı. Ben de içimden; "Çok şükür bitiyor, sabahları kahvaltı, gündüz yemek harika… Aman Ramazan bitsin de bayram gelsin" diye düşünür, babamın üzülmesine anlam veremezdim. Oysa oruç tutmam için zorlayan yoktu. Küçük yaştan beri Ramazan’da büyükler oruç tutuyorsa ben de tutmalıyım diye kendimi şartlandırmıştım. Büyükler vazgeçirmeye çalıştıkça, o sevaptan ben de pay almalıyım düşüncesiyle inatla oruç tutuyordum. Oruç tutmayı bu kadar severken, bayrama kavuşmayı daha çok seviyordum. O zamanlar oruç, sonu bayram olduğu için güzeldi. Öyle düşünüyordum. Şimdi birçok şeyin manasını, derinliğini anlamış biri olarak, bu güzel günlerin hepimize sağlık, iman, hidayet, bolluk, bereket, birlik ve sevgi için vesile olmasını diliyorum.
Kısa bir anı: Salı günü Ayvalık'tan gelirken Şakran'dan dağ yolunu seçtik trafik yoktur diye… İlk defa bu yoldan geliyorduk. Yol dar ve engebeli, bol virajlıydı. Muradiye'ye yaklaşmışken yol kenarında kiraz satan birini görünce durduk. Oğlum kiraz almaya gitti biz de arabadan indik, yanında durduğumuz bahçenin sahibi bizi görmüş;
“Hos geldiniz, buyurun çay için diye” seslendi.
Biz teşekkür edince;
“O zaman erik toplayın, ağaçta çok erik var”
Bunu söyleyen bir kadındı. Kendisi erik toplayıp bir poşete koyarak verdi.
“Burası yer olarak neresi?”
Diye sorunca:
“Siz Manisalı değil misiniz? Burası Küçük Sümbüller köyü…”
Tabii birçok köyün adını bilip, yerini bilmediğimi söyledim... Bahçenin önünde büyük bir dut ağacı ve şimdi kapatılmış olan bir çeşme vardı. Oranın eski sahibi yaşlı bir kadın yoldan geçenlere su dağıtırmış, Allah rızası için gelen geçen dut yesin diye, o ağacı hayır için dikip büyütmüş. Dutlardan biz de kopardık. O an aklıma Cunda adasında yasadığım bir anı geldi. Yıllar önceydi, Cunda adasının ara sokaklarını dolaşmış, yıkılmak üzere olan bir kiliseye gelmiştik. Etraf eski tarihi evlerle doluydu. Aylardan Ağustos’tu. Kimi evlerin bahçe duvarlarından narlar dışarıya sarkmıştı. Henüz olmamışlardı. Kardeşim:
“Abla Almanya'da yıllarca nar görmedim. Bir tane dalından koparabilir miyiz” dedi.
“Tabii, sahibinden izin alalım” diyerek bir kapıyı çaldım. Yaşlı bir kadın çıktı. Şalvarı, örtüsüyle tipik bir adalı kadın.
“Kardeşim ücretiyle bir tane nar istiyor. Dalından bir tane nar alabilir miyiz? Fiyatı neyse ödeyelim.” dedim Kadın;
“Ben kimseye nar vermiyorum“ dedi.
Şok olmuştuk. Cunda'nın hepsi öyle değil tabii ki. Bir o kadını düşündüm, bir de hayır için su dağıtan, ağaç yetiştiren mübarek kadını. Ve bizlere dut ikram eden hanımı
Bunları Manisahaberleri.com ve ESKİ MANİSA FOTOĞRAFLARI sayfasında yazarım deyince, hanım adımı söyleyip:
“Benim Şekerci Dedemi de yazmıştınız” dedi. Bu da hoş bir rastlantı olmuştu...
Herkese hayırlı Ramazanlar, hayırlı güzel gelecekler diliyorum.
Fotoğrafta dut ağacı ve şimdi bahçe sulamakta kullanılan üstü kapatılmış çeşme.