MANİSA’NIN PAMUKLU MENSUCATLI YILLARI  

Nam-ı diğer Tekstil Sümerbank… Zamanında Manisa'nın her sokağından en az bir kişinin çalıştığı, sabah yedide başlayıp, kesintisiz yirmi dört saat, üç vardiya... Bin beş yüz kişinin istihdam edildiği.

Abone Ol

Pamuğun ham halinden kumaşa dönüştüğü, trafosu, kliması, yemekhanesi, kreşi , dershanesi, lojmanları, kahvesi,  mescidi, misafirhanesi ve kantiniyle komple muhteşem bir tesiste çalışmaktı...

Manisa Tekstil, kart basma sırasında aceleyle daireye veya otobüse koşmaktı.

Akort sistemiyle çalışanın sayı yetiştirmesi, saat ücretiyle çalışanın daha rahat olduğu ama "sizin priminiz yüksek." diye akort çalışanla tatlı tatlı çekişmesiydi.

Yarım saatlik yemek arasına, yemekhaneye koşup, sıraya girip, yemeği alıp, aceleyle yemeğini yiyip, koşarak bir çay alıp içerken, araya birçok sohbet sıkıştırmak, bir saniyenin bile kıymetini bilmekti. Arkadaşlarla güzel zamanları, birlikte geçirmek, çalışmanın, üretmenin değerini bilmekti.

Gündüzcü olunca o zamanın deyimiyle yedi - üç  vardiyasında çocuklu kadınların, kreşten çocuklarını alıp ,bir de arkadaş  gezmesine gitmesiydi. Tabi çantalar çocukların kirli bezleriyle doluydu… O zamanlar hazır bez yoktu. O zor şartlarda bile, arkadaş gezmeleri ayarlayıp aynı dairede çalışan on -on beş kişinin bir arkadaşta toplanmasıydı.

Gece vardiyasına uykusuz gelenler, on dakika kestirmek için fırsat ararken… Uyku gözlerinden akan birinin, alıştığı çalışma temposuyla, gözleri kapalı, makinasını o vaziyette tertemiz bağlayıp, boşlukta masır bağlıyormuş gibi  aynı hareketle devam ederken,  ustası tarafından  şaşkınlıkla uyandırılması.. Yani çalışırken ayakta uyumaktı.

İstenilen sayıyı çıkarmak için bazen yemeğe bile gitmemekti...

İşe yeni başlayan bir kadının, makinasında masır bitince:

-Masırı nerden alabilirim diye yanındaki arkadaşına sorduğunda;

- Bak şu karşıdakini görüyor musun? Masırı o pislik dağıtıyor. Git ona söyle dediği, kadın "Demek Manisa'da Pislik diye isim var."

Diyerek adama:

-Pislik abi benim makinaya Masır getirir misin? dediği. Lakapla ismi karıştırmaktı.

Sağır - dilsiz  karı -kocanın kavgasını görünce yanlarına gidip durumu soran birinin , sağır dilsiz kadından ,kocasının maaşını okeyde kaybedip eve geldiğini,  bu yüzden kavga ettiğini öğrenince  kadına :

- Sen haklısın, bir tanede benim için patlat deyince kadının anında kocasına bir tokat attığını görmekti.

Ay başında kantine koşup, alışveriş yapmaktı.

Kooperatife üye olup, borç para çekmek, yapı kooperatifine girip ev sahibi olmaktı.

Sendika sözleşme zammını iple çekmekti. İkramiye ve temettüleri bir yıl önceden hesaplamaktı. Dağıtılan kaliteli havluları kullanmak, yerli üretimden gurur duymaktı. .  .

Belediye otobüs saatlerini güzergahları su gibi bilmek, işlerini otobüs saatine göre ayarlamaktı.

Üç - on bir vardiyasında belediye otobüsüne güne giden kadınlarla  birlikte binerken ;

" Kadınlar güne biz hapishaneye." diye nankörlük etmekti.

Devletin halkına sahip çıktığını hissetmekti. Sendikayı, sigortayı, sosyal hakları öğrenmekti.

Kopmaz bağlarla dostluk, arkadaşlık kurmak, beraber sevinmek, acıyı paylaşmaktı.

Saat altı buçukta, bir de iki buçuk ve dört buçukta fabrikanın zamanı hatırlatan borusunu duymaktı.

Binlerce hatıra biriktirip, dost sahibi olmaktı… Kamu kuruluşlarına saygı duymaktı.

"Türkiye'yi ve Sümerbank’ı çok seviyorum ." demekti...