Yıllar önce bir yerlerde okuduğum ve etkilendiğim bir hikaye.
İtalya'da bir araştırma yapılıyor. Araştırmanın konusu; Çevresel faktörlerin, çocukların geleceğini etkilemesi. Tezi de şu: Olumsuz çevre koşullarında büyüyen çocuklar, ileride suç işlemeye eğilimli olurlar. Topluma faydalı bireyler olmaları zordur.Saygın bir meslek sahibi olamazlar.
İlk bakışta, akla ve mantığa son derece uygun gelen bu tez, İtalya'nın gecekondu semterinde yaşayan 100 çocuk üzerinde araştırma yapılarak doğrulanmak isteniyor.
Seçilem 100 çocuğun mevcut yaşam koşulları saptanıyor ve 20 yıl sonra tekrar bakılmak üzere dosyalanıyor.
20 yıl sonra ortaya çıkan sonuç; evet, araştırmanın tezini doğrular nitelikte. Fakat ilginç bir durum araştırmacıların dikkatini çekiyor.
Bu 100 çocuğun içerisinde, 25 kişi, farkedilir ölçüde toplumda iyi bir yerlere gelmiş. Sosyal statüleri son derece iyi. Saygın bir konumdalar. Topluma faydalı bir çok faaliyetlerde bulunuyorlar. İçlerinde doktorlar, avukatlar, iş adamları var. Şaşırtan bu durum, araştırmacıları bu kez, bu 25 kişinin üzerine yoğunlaştırıyor. Daha detaylı bir araştırma yapmaya yöneltiyor.
Nasıl oldu da bu çocuklar, bu başarıları elde etti? Ortak noktaları ne? Zeka düzeyleri mi? Özel yeteneklere mi sahipler? İleriki yaşlarında özel bir eğitim alma imkanına mı ulaştılar? Yoksa sadece diğerlerine göre daha mı şanslılar? Bütün seçenekler eleniyor. Bu 25 kişi üzerinde yapılan detaylı araştırmada ortaya tek bir ortak nokta çıkıyor. Bu 25 çocuğun tek ortak özelliği, İLKOKUL ÖĞRETMENLERİ. 25'inin de İlkokul Öğretmeni aynı kişi.
Başka hiç bir söze gerek bırakmayan bu hikaye beni çok etkiledi. Bu nedenle paylaşmak istedim.
24 Kasım'da tüm eğitimcilerin öğretmenler gününü kutlarken, Sevgili Melahat Pınar (benimki), ve Sevgili Gülsüm Kabalar (oğlumun ki) saygıyla ellerinizden öpüyor ve sevgiyle kucaklıyorum sizleri. Dünyadaki en kutsal iş, gerçekten de sizinkisi.