83- Yazarlarının ölümü nedeniyle tamamlanamayan romanlar: Canistan, Yusuf Atılgan / Niteliksiz Adam, Robert Musil / Hoşgeldin Ölüm, Sevgi Soysal / Aydaki Kadın, Ahmet Hamdi Tanpınar / İlk Adam, Albert Camus / Ölü Canlar, Gogol / Eylembilim, Oğuz Atay / Dava, Kafka / Şato, Kafka / Amerika, Kafka / Sanditon, Jane Austen
84- Jane Austen kırk bir yaşında öldü ama ailesinin neredeyse tüm üyeleri çok uzun yaşadı. Jane Austen sekiz çocuklu ailenin yedinci çocuğuydu. Babası yetmiş dört, annesi seksen sekiz yıl yaşadı. Kardeşlerinin hemen hepsi yetmiş yaşın üzerini gördü. Jane’den bir yıl önce doğan Francis doksan bir yıl yaşadı: Jane’den tam elli yıl fazla.
85- Jane Austen, aile çevresi dışındakiler tarafından yazdıklarının görülmesini istemiyordu. Yazmak için kullandığı odayla diğer bölümler arasında gıcırdayan bir kanatlı kapı vardı. Kapının gıcırdamasının giderilmesini istemedi; böylece birinin geldiğinden haberdar oluyordu. Üstünü çabuk kapatabilsin diye küçük kâğıtlara yazıyordu.
86- Sait Faik, yanından hiç ayırmadığı saman kâğıdı deftere kurşun kalemle ve eski yazıyla yazıyordu.
87- Virginia Woolf ayakta yazıyordu.
88- Attilâ İlhan da şiirlerini ayaktayken ve genelde vapurda seyahat ederken mırıldanarak yazıyordu.
89- Jack London’ın ‘bin kelime kuralı’ vardı: Her gün en az bin kelime yazmadan sosyal hayata karışmıyordu. Bu sayede kırk yıllık kısa ömründe kırk üç kitabı yayımlandı.
90- Jack London’ın kırk yıl yaşayabilmesi bile bir şanstı aslında: Annesi ona hamileyken intihar teşebbüsünde bulundu. / 2 yaşında difteriye yakalandı. Annesi ondan öylesine ümidi kesmişti ki, tabutunu bile sipariş etmişti. / 16 yaşında tren seyahatinde öyle çok içki içti ki zehirlendi. Kendisini trenden aşağı atarken son anda kurtardılar. / 21 yaşında Kanada’da altın ararken iskorbüt hastalığına yakalandı. Zor atlattı. / 28 yaşında savaş muhabiri olarak Japonya’dayken bir Japonu yumrukladığı için idam cezasıyla karşı karşıya geldi. Diplomasi sayesinde kurtuldu. / 1906 yılında, 30 yaşındayken, binlerce insanın öldüğü 7,9 büyüklüğündeki San Fransisco depreminden sağ kurtuldu.
91- Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’nden: (YKY)
*zamzum etmek: Kekelemek. Laf gevelemek. Saçma sapan konuşmak.
92- Şair burada ne anlatmak istiyor? (4)
Edebiyat derslerine konu olan en ünlü şiirlerden biri Sessiz Gemi’dir. Yahya Kemal’in bu şiiri üzerine derin irdelemeler yapılır. Her dizesi kuyumcu titizliğiyle incelenir. Sessiz Gemi’nin ölüm temasını en etkili işleyen şiirlerden biri olduğu kabul edilir.
Bunlar doğrudur ama eksiktir. Şiir aynı zamanda bir sevgiliye yazılmıştır.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Edebiyat tarihimizin en etkileyici ve ilgi çekici aşklarından biri Yahya Kemal Beyatlı ile Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım arasında yaşanmıştır. 1917-1919 yılları arasında yaşanan buruk bir aşk öyküsüdür bu…
Yukarıdaki dizelerdeki “demir alıp limandan giden gemi”, Büyükada’dan İstanbul’a giden vapurdur; yolcularından biri Celile Hanım’dır ve sessizce yol alan geminin ardından bakan ise Yahya Kemal… O gemi aylar boyunca Yahya Kemal’in sevgilisini adadan Nişantaşı’na götürüp getirecek, şair “elemli” ve “gözleri nemli” olarak onu bekleyecektir. Üç yıllık tutkulu ve fırtınalı bir aşkın sonunda sevgililer ayrılacak, gidenler dönmeyecekti seferlerinden…
93- Yazar/şairlerin gerçek isimleri:
Yahya Kemal: Ahmed Agâh / Yaşar Kemal: Kemal Sadık Gökçeli / Orhan Kemal: Mehmet Raşit Öğütçü / Kemal Tahir: İsmail Kemalettin Demir
94- Vedat Türkali’nin gerçek adı Abdülkadir Pirhasan. Oyuncu kızı, yazar kimliğindeki soyadını kullanıyor (Deniz Türkali); yönetmen oğlu, gerçek soyadını kullanıyor (Barış Pirhasan). Bir torunu ses sanatçısı (Zeynep Casalini), diğer torunu yönetmen (Yusuf Pirhasan). Tam bir sanatçı ailesi.
95- Yusuf Atılgan Vedat Türkali’nin çok sevdiği bir dostuydu. İkisi de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okudu. Vedat Türkali, Yusuf Atılgan’dan iki yaş büyüktü. Başyapıtı Güven romanındaki Turgut karakterini tip olarak Yusuf Atılgan’ı düşünerek oluşturmuştur.
96- Sevdiğim roman başlangıçları: (6)
“Daha genç olduğum ve daha kolay etkilendiğim yaşlarda babamın bana verdiği bir öğüt, o gün bugündür hiç aklımdan çıkmaz. ‘Birini eleştirmeye kalktığında,’ demişti, ‘herkesin seninle aynı imkânlarla dünyaya gelmemiş olduğunu aklına getir.’”- Muhteşem Gatsby, F. Scott Fitzgerald (İletişim Y. Hasan Fehmi Nemli çevirisi)
97- Muhteşem Gatsby’nin son cümlesi de Fitzgerald’ın mezar taşında yazılıdır: “Böylece durmadan geçmişimize doğru sürüklenerek akıntıya karşı kürek çekip dururuz.”
98- Çok sevdiğim bir başlangıca sahip olmasına rağmen açıkçası Muhteşem Gatsby, Fitzgerald’ın en sevdiğim eserlerinden değildir. Hayal gücünü ve yaratıcılığını benzersizce sergilediği, benim de en çok beğendiğim yapıtı Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi’dir.
99- Geçtiğimiz yüz yıl boyunca Fitzgerald denince akla gelen ilk isim Zelda oldu. Zelda Sayre Fitzgerald (1900-1948), eşi Scott Fitzgerald sayesinde bilinse de o da bir sanatçıydı. Ressam ve yazardı. Biri tamamlanmamış iki romanı, yayımlanmış öyküleri vardı. Scott ve Zelda Fitzgerald, yaşadıkları dönemin en ünlü, hakkında en çok yazılıp çizilen, konuşulan çiftiydi. 44 yıllık bir ömür süren F. Scott Fitzgerald (1896-1940), yaşamının yarısını Zelda ile geçirdi. 1. Dünya Savaşı’nın son günlerinde tanıştılar, 2. Dünya Savaşı’nın ikinci yılına girildiğinde Scott’ın ölümüyle yolları ayrıldı.
100- Cemal Süreya, Nilgün Marmara’ya “Zelda” adını vermişti.
101- Sevgi Soysal’a babası “Sipsi” lakabını takmıştı. Sait Faik’e ilkokulda arkadaşları “Abasızın Mançuka” diye sesleniyordu. Gogol’ün lisedeki lakabı “esrarengiz cüce” idi. Çehov’a aile üyeleri “Antoşa” diyordu. Yaşamı boyunca dâhilik ile delilik arasında gezinen Edgar Allan Poe’nun lakabı ise “deli” idi.
102- “Nicedir paylaşılacak bir düş yok.”- Sevgi Soysal
engin.topuz45@gmail.com