Kültür Sanat

Pelin Batu, Gördesli Makbule'yi anlattı

‘Manisa Tarzanı Çevre Günleri’ etkinlikleri kapsamında Manisa’ya gelerek ‘Manisa Tarzanı’na Genç Bakış’ söyleşisinde moderatörlük yapan Ünlü Tarihçi ve Yazar Pelin Batu, köşesinde Gördesli Makbule’yi kaleme aldı.

Abone Ol

İŞTE O YAZI…

Keskin Nişancı Gördesli Makbule

Bu hafta Manisa Belediyesi’nin daveti üzerine Manisa’ya gittim. Yıllar olmuştu. Şöyle söyleyeyim, en son bu mitolojik diyara geldiğimde Niobe’nin gözlerinden yaşlar akıyordu. Fakat bu süre zarfında, yeraltı kaynakları daha derinlere çekilmiş, ormanlar, yüzyıl evvelki işgalci kuvvetleri tarafından değil bu kez insan cehaleti ve vurdumduymazlığı yüzünden cayır cayır yanıyordu. Beni de sağ olsunlar tam da bu konuları konuşmak, yeni Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek ile çevre ile ilgili projeleri üzerine sohbet etmek üzere ilki yapılan Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi şenliklerine davet ettiler.

Şair ve Yazar Parkı gençler ve iki tane sevecen sokak köpeğiyle dolmuştu.

Soma’dan tanıdığım Sevgili Ayten’i on yıl sonra kucakladım, köpekleri sever sevmez sırt üzerine yattılar, göbeklerini sevdim ve başkanla sahneye geçerek söyleşiye başladık.

GÖZLERİM GURURLA DOLDU

Tüm akşam gözlerim gururla sürekli doldu. 13 yaşında bir çocuğumuz atık suları yeniden kullanma projesinde haksızlığa uğramıştı, şimdi 15 yaşındaki bu çocuk kim bilir daha ne gibi dahiyane projelere imza atacak diye heyecan duydum. Uluslararası madalyalı kızlarımız, milli su topçumuz ve daha birçok kıymetli genç, doğanın değerini, beraber geliştirebileceğimiz projeleri ve belediyenin başardığı inanılması zor ama gerçek somut işleri konuştuk.

Şunun şurasında iki ay oldu ama buna rağmen o kadar güzel işler yapmışlar, halkın içinde, halkın isteklerine kulak verip doğayı, tarihi, insanı ön plana çıkarıp onlara dokunabilmişler ki şahsen ben Manisa’dan büyük bir umutla döndüm.

Yaşadığımız, yaşayacağımız milli ve küresel savaş gibi bir şey. Ülkemiz kuruyor, ülkemizin öz kaynakları eriyor ve eritiliyor, satılıp gidiyor… Bunun karşısında bilim insanlarıyla, liyakat sahibi insanların ışığında adım atmazsak yirmi sene sonra çölleşmiş ülkemizde dişlerimizi fırçalamaya bile su bulamayacağız

MUCİZE DEĞİL, BİR OLMA İNANCI

İşte tam da burada, Milli Mücadele ruhunu hatırlamamız, yüzyıl evvelki yaşadıklarımızın, bir mucize değil, bir kurtarıcı tarafından gerçekleştirilmiş değil, herkesin bir olma inancıyla ülkeyi kurtarma seferberliği olduğunu anlamamız lazım.

MANİSA’DAN BİR KADIN KAHRAMAN

O yüzden de bu hafta Manisa’dan müstesna bir kadını yazmak, yad etmek istiyorum çünkü o Anadolu’nun diğer cesur kadınları gibi ülkesi adına ön saflarda yer almış vatanperver bir kadın olarak bizlere yüzyıl sonra ülke sevdası nedir gösteriyor.

Makbule, 1902 yılında Gördes’in tanınmış ailelerinden biri olan Abdullah Efendi ve Zeliha (Ağusto) Hanım’ın kızları olarak Gördes’te dünyaya geliyor. Geniş bir ailenin içinde büyüyen, daha çocuk yaşta babasından ata binmeyi, silah kullanmayı, avlanmayı öğrenmiş olan bu kız çocuğuna çok geçmeden “Asker Makbule” diye lakap takılıyor.

Makbule üç yaşındayken en büyük abisi Yemen’e gidip şehit olunca, annesi Zeliha Hanım iki abisiyle birlikte çocuklarının üzerine titrer, oğullarının savaşa gitmesinden korkar. Korktuğu başına gelecektir çünkü Osmanlı parçalanırken savaş kapıya gelir.

Gördesli Makbule Hanım

HER ŞEYİNİ KAYBETMEK...

Birinci Dünya Savaşı patlayıp ülkenin dört bir tarafı İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan güçleri tarafından işgal edilmeye başlayınca Makbule, babası Abdullah Bey’i kaybeder. O, her şeyi kaybetmenin ne anlama geldiğini çok küçük yaşta biliyordu.

Manisa 25 Mayıs 1919’da çoğu Yunan birlikleri tarafından işgal edilmişti. Buna mukabil devletin kalmadığı yerde çok geçmeden çeteler oluşmuş, Manisa ve çevresinde pek çok ülkeden gelmiş emperyalist güçleri defetmek için efe teşkilatları kurulmaya başlamıştı.

ÇETELER

Bu çeteler arasında kahramanlar da vardı, halka zulmeden ve fırsattan istifade halkı sömürenler de vardı. Mesela, evvela bölgedeki işgalcilere karşı süvarileriyle Ege’ye gelen ama çok geçmeden düşman cephesine geçen Çerkes Ethem gibileri de vardı.

Halk topraklarını çalmak isteyen yabancı kuvvetler ve çeteler arasında sıkışıp kalmıştı.

Saçlı Efe, Halil Efe, Mehmet Efe gibi kişilerin etrafında çeteler oluşurken, Çerkes Ethem’i terk eden askerler Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey etrafında birleşir, İngiliz ve Yunan kuvvetlerine karşı bir gerilla savaşı vermeye başlarlar.

İşgalci kuvvetler, Kuva-yi Milliye’nin yolda olduğunu öğrendiklerinde, kaldıkları kent ve kasabaları, çayır ve ormanları ateşe verip kaçmaya başlamıştı. Manisa’nın yüzde 70’inin böyle kül olduğu biliniyor.

GÖRDES KÜL OLUR

Bu yangınlardan biri de 1921 yılında Gördes’e gelir. Gördes’in tamamıyla yok olduğuna 17 yaşındayken tanıklık etmiş olan Makbule, Usturumcalı Halil Bey’le 1921’de nişanlanır. İbrahim Ethem Bey, Halil Bey gibi pek çok insanın Milli Mücadele’ye katılmasını ister ama denilir ki asıl ikna gücü Makbule’ye aittir.

O yaz evlenen Halil ve Makbule’ye İbrahim Ethem Bey evini verir. Fakat zaman safahat zamanı değildir. Makbule 19 yaşında, daha iki ay evli olduğu Halil Bey ile birlikte Akıncı Birliklerine katıldıktan sonra dağlara çıkar, ardından Gördes ve çevresi, Demirci, Sındırgı, Simav bölgelerinde ciddi direnişlere katılırlar.

Halkı koruyup düşmanı püskürten İbrahim Ethem Bey’in Demirci akıncılarına, “İyi Çete” denilecektir. Bu savaşlarda Makbule’nin bilfiil savaştığı, korkusuzca ön saflarda yer aldığı, keskin nişancılığı sayesinde tüm birlikler tarafından çok saygı gördüğü tarihe not düşülmüştür.

MAKBULE HEP ÖN SAFTA

Makbule’nin eşiyle birlikte pek çok muharebede büyük kahramanlık sergilediği, düşmana, açlığa, donmaya karşı korkusuzca savaştığı kaydedilmiştir. Fakat 17 Mart 1922’de daha yirmili yaşının başında Çerkes Ethem’in adamları sayesinde yerleri Yunanlı kuvvetler tarafından saptanan Demirci akıncıları hiç beklenmedik bir anda baskına uğramıştır. Makbule son saniyeye kadar mücadele verip son kurşununa kadar kendini korumaya çalışır. Kurşunu bitince tüfeğinin kamasıyla etrafına saldırır fakat sonunun geldiğinin farkındadır. Akıncı arkadaşlarına, “Beni esir ettirmeyin” diye haykırır. Ve o anda alnından vurulur. Naaşı ancak ertesi gün bulunur. Kanlı kıyafetleriyle toprağa verilen Makbule için nice ağıtlar yazılmış, “Kınalı Efe” lakabını kazanmıştır.

Sevgilisini bulan Halil Efe, sonuna kadar mücadele etmeye ve öldüğünde Makbule’nin yanında gömülmeyi vasiyet eder. İki ay sonra ülkemizin milli mücadelesi uğruna hayatını kaybedecek, ama Makbule’sinin yanına defnedilemeyecektir. O şartlarda onu Makbule’nin yanına getirmek mümkün değildir. Uzun yıllar ve araştırmalardan sonra hem Makbule’nin hem Halil Efe’nin naaşları keşfedildikten sonra bir araya getirilirler. İkisi de ülkemizin kurtuluşunu görememişlerdir.

MAKBULE’Yİ HATIRLAYIN VE UMUTLANIN

Günümüzde Kurtuluş Savaşı’nı küçümseyenler, bu iki kişi üzerinden ne büyük bir kıtlık içerisinde, nasıl büyük bir kahramanlık sergileyerek ülkemizi hür bir ülke olarak kurtardıklarını bilirlerse, hatırlarlarsa, belki de günümüzde yapmamız gereken bir diğer kurtuluş savaşının ehemmiyetini idrak ederler.

Yüzyıl önce kurşuna karşı, soğuğa karşı verilen savaş bugün masa başındaki muktedirlerin dudakları arasından sarf edilen sözler sayesinde gerçekleşiyor. Şu günlerde hayvanlara karşı bir soykırıma ve körlüklere tanıklık ediyoruz. Yakında belki modern zamanın bambaşka savaşları içine sürükleneceğiz.

O günler geldiğinde, Makbule’yi hatırlayın.

Ve umutlanın.

Onlar her zorluğa rağmen başardıysa biz de başaracağız.