Bu âdet ne zaman türedi bilmiyorum.
Yerel seçimlerden önce adayların seçim kampanyalarındaki birçok şeyi kanıksadık artık:
Bangır bangır çalan müziklerle şehri dolaşan minibüs veya otobüsler..
Bolca afiş, broşür, dijital ekranlarda aday fotoğrafları..
Adaylara özel hazırlanmış sloganlar..
Muhtar, kahvehane, sivil toplum ziyaretleri..
Bunların hepsi tamam da, şu çat kapı ev ziyaretleri ne zaman, nasıl çıktı acaba?
Seçmenin oyunu almak için evine gitmek ilk kimin aklına geldi?
Öyle ya, biz yurttaş olarak herhangi bir belediye başkanını çat kapı ziyaret edebiliyor muyuz?
Bir belediye binasına girip hiçbir görevliyle görüşmeden pat diye başkanın odasına dalıp “Başkanım biz arkadaşlarla çat kapı bir uğrayalım dedik,” diyebiliyor muyuz?
Her biri birbirinden değerli sayın belediye başkan adaylarımız;
Biz eşimle bu aralar çok tedirginiz.
Her an zilimiz çalacak, bir başkan adayı bizi ziyaret edecek diye istim üstündeyiz.
Bizim sıradan, son derece mazbut bir yaşantımız var. Ama bu aralar anksiyeteye varmasından endişe duyduğum duygu dalgalanmaları yaşıyoruz.
Malûmunuz, kültürümüzde “tanrı misafiri” olgusu vardır ve kapıya gelen konuk geri çevrilmez.
Ama takdir edersiniz ki, Türkçemizde bir de “ev hâli” denilen bir durum vardır ki bu da bir yere “çat kapı” gitmekten bizi alıkoyar.
Dediğim gibi eşimle bir süredir tedirginiz. Bu tedirginlik bizim gündelik “ev hâlimizde” birçok değişikliğe sebep oldu.
Sizin çat kapı ziyaretleriniz başladığından beri bizim evde her gün temizlik yapılıyor.
Her an misafir olma olasılığınıza karşı size mahcup olmamak adına kahvaltıdan sonra benim elimde elektrik süpürgesi, eşimin elinde bez, hızlı bir temizliğe girişiyoruz.
Üstelik kahvaltıya da pijamalarımızla değil, dışarıda giydiğimiz kıyafetlerimizi giyerek oturuyoruz. Allah sizi inandırsın kahvaltı masasındaki hâlimiz Türk dizilerindeki burjuva ailelerinkinden farksız. Kendimi Çetin Tekindor gibi hissediyorum. Bir portakal suyumuz eksik.
Akşam yemeğinde de durum aynı. Henüz masaya oturmadan çayı demliyoruz. Her an bir başkan adayımız gelir de birlikte içeriz diye.
Üstelik paylaşımlarınızda, haberlerde gördüğümüz kadarıyla “çat kapı” ya yalnız da gitmiyorsunuz. Fotoğraflara bakıyorum da yanınızda bazen beş bazen on kişi görüyorum. Eşim, sizleri hakkıyla ağırlamak için iş yorgunluğuyla mutfağa girip poğaça yapıyor, kurabiye pişiriyor.
Hele o hafta sonları yok mu, hele o pazar günleri. Kâh şimdi gelirler, kâh akşamüstü gelirler diyerek günü bitiriyoruz. Kulağımız kirişte.
Havalar soğuk olduğu için dışarı da çıkamıyoruz. Öyle bekliyoruz sizi evde.
Eşim sizin sosyal medya hesaplarınıza göz atıp o gün hangi mahallelerde olacağınızı öğrenmeye çalışırken ben kitap okuyarak zaman geçiriyorum. Bir ropdöşambırım eksik.
Sevgili adaylarımız, müstakbel başkanlarımız, bir de bizim evimiz zemin katta, bu da anksiyetemizi artıran bir unsur. Apartman kapısının açılışını duyduğumuzda şartlanmış gibi ikimiz de ayağa kalkıyoruz. Eşim televizyonu kapatıyor, ben de kapının merceğine gözümü dayıyorum.
Apartman deyip geçmeyin, yüz dairenin olduğu bir binada oturuyoruz biz. Bina kapısı sürekli açılıp kapanıyor. Düşünebiliyor musunuz hâlimizi? Geçen gün eşime, “Ne çok insan yemeğini dışarıdan söylüyormuş,” dedim, “Ayıp yahu,” dedim, “Şimdi çat kapı bir başkan adayı ekibiyle birlikte gelse bu yiyecekleri mi ikram edecekler,” dedim.
Bizi size karşı mahcup edeceğinden kaygılandığımız şeylerden biri de şu ki, bizim evimiz küçük efendim. Biz çocuksuz bir aileyiz. İki odalı bir evde oturuyoruz. Eşim en çok bundan hayıflanıyor. Her gün hayalinde sizi odaya sığdırmaya çalışıyor.
Hele partinizin müzikli araçları mahallemizde dolaşmaya başlamıyor mu, alıyor bizi bir telaş. Dedim ya, zemin kattayız, aracınız durdu mu, bizim binanın önünde mi durdu, siz var mısınız araçta göremiyoruz. Hemen çayın demini tazeliyoruz. Elimizden başka bir şey gelmiyor.
Kıymetli adaylarımız, diyeceğim o ki, sizin bu çat kapı ziyaretleriniz başladığından beri bizim evin huzuru kaçtı. Şairin dizelerini değiştirerek söylersem, ben sizin bize gelmeme ihtimalinizi sevdim.
Rica ediyorum, bize çat kapı gelmeyin. Hatta mümkünse hiç gelmeyin ama illaki geleceğim, ben seçmenimi görmeden yapamam diyorsanız en azından önceden haber verip gelin lütfen. Ya da sizinle dışarıda dilediğiniz yerde oturup bir çay içip sohbet edelim.
Sayın Semih Balaban, sevgili hocam, sizinle tanışıklığımız çok eski, numaram da sizde vardır. Dilerseniz arayın görüşelim, fikir alışverişinde bulunalım, size saygım sonsuz. Ama çat kapı gelmeyin ne olur..
Sayın Tufan Akan, sizinle de tanışıyoruz. Çok uzun zamandır çalışıyorsunuz, sizi çok takdir ediyorum. Benim imza etkinliklerime de katılmıştınız. Kitaplarımı alıp imzalatmıştınız, sohbet etmiştik. Dilerseniz, yine buluşup görüşebiliriz. Ama çat kapı gelmeyin ne olur..
Sayın Mehmet Çerçi, mevcut başkanımız, sizinle şahsen tanışmıyoruz ama yazışıyoruz. Yani daha doğrusu siz bana yazıyorsunuz. Önemli günlerde mutlaka bir mesajınız telefonuma düşüyor. Sizin çat kapı ziyaretlerinizle ilgili bir habere rastlamadım, belki gözümden kaçmıştır. Ama siz de bu tuhaf seçim kampanyasına sıcak bakıyorsanız, siz değil de ben sizi ziyaret edebilir miyim makamınızda, çat kapı da gelmem söz, randevu alırım.
Sayın Ahmet Karadağ, sizinle de tanışmıyoruz ama tanışmayı isterim. “Yabancı değil bizim Ahmet” nakaratlı seçim şarkınızı şimdiden ezberledim diyebilirim. Siz de çat kapı ziyaretleri yapıyorsunuz, görüyorum. Çok da sıcakkanlı, samimi birine benziyorsunuz. Sizinle tanışmayı da isterim ama lütfen çat kapı değil. Hem zaten biz Yunusemre’de oturuyoruz, bize gelmezsiniz sanırım.
Sayın Gülşah Durbay ve Sayın Yavuz Kurt, siz de Şehzadeler adayı olduğunuz için kapımızı çalmanız zor, ama Şehzadeler’deki birçok insanın da bu çat kapı ziyaretlerinden pek hoşlanmadığını biliyorum. Size de seçimde başarılar diliyorum.
Büyükşehir belediye başkan adaylarına bu konuda seslenmeme gerek yok sanırım. Çünkü onlar 17 ilçede çalışma yürüttükleri için çat kapı ziyaretlere zamanları olmaz. Onlara da başarılar diliyorum.
Yazımı burada bitirirken..
Bir saniye, zil çalıyor. Çat kapı biri mi geldi acaba?
engin.topuz45@gmail.com