Tespit olsa tamam da…
O bile değil.
Sığınılan bir liman. Bulunmuş bir bahane. Ya da bir kaçış noktası.
Suçlayarak işin içinden çıkma.
Bir günah keçisi arama çabası. Hatta günah keçisini bulma!
Kim o günah keçisi!
Ekmek yiyen halk. Yani ne kadar çok ekmek yiyorsa o kadar aptal!
Öyle diyor Ekmek Üreticileri Sendikası Başkanı… Haşa bu milletten. Başta kendisine hakaret ediyor. Sonra herkese. Hepimizin sofrasında ekmek var, malum.
Ama meselenin önü arkası bu kadarla bitmiyor. Bu bakış açısı yabancı da değil, ilk de değil.
Bugünlerde çokça tartışıldı.
Önce o malum sözleri hatırlayalım.
"Ekmek aptal toplumların temel gıda maddesidir. Bizim toplum ekmek ile doyduğu için böyle 20 senedir başında yöneticiler duruyor.''
Yani son mevcut iktidar 20 yıldır halk çok fazla ekmek yediği için iktidarda!
Söylenenden anlaşılan bu.
Bunun bir başka versiyonu da var. Yıllar önce ünlü manken “Dağdaki çobanla benim oyum bir olamaz” demişti.
Bir radyocu “Belli yaşın üstündekiler oy kullanmamalı” demişti. Başta kendi anne babasını yok saydığının farkında mı acaba. Farkındaysa yazık. Değilse daha da yazık. Hukukçu Ersan Şen de "Örümcek kafalılar" diyor.
Bütün bu söylemlerin temelindeki düşünce mevcut iktidarın aldığı oyun rakiplerinden fazla olması.
Hepsi bu yani.
İdeolojik kızgınlık veya saplantılar aklı nasıl da devre dışı bırakıyor.
Yoksa bu sonuca böyle kestirme bir mantıkla varmak başka hangi akılla izah edilebilir?
İsterseniz dönüp son 20 yıla bir bakalım. Dağdaki çoban mı doğru karar vermiş, ünlü mankenimiz mi? Ya da memlekette belli bir yaşın üstündekiler aslında kime oy vermeliymiş? Ya da iktidardaki partiye oy verenlerin tek sebebi çok ekmek yemeleri miymiş?
Ak Parti’den öncesine gidelim.
18 Nisan 1999 tarihinde bu ekmeği çok tüketen halk ilk kez bir merkez sol partiyi, Yani Bülent Ecevit önderliğindeki DSP’yi 1.parti yaptı. Çünkü Ecevit o dönemde, o günün şartlarında rakiplerine kıyasla en mantıklı isimdi. Bülent Ecevit’in başbakanlığında kurulan koalisyon hükümeti ülkeyi 2002 yılının kasım ayına kadar idare etti. Bir başka ifadeyle pek idare edemedi. DSP’yi 1999 seçimlerinde birinci parti yapan ve de ekmeği çok tüketen bu halk, ne olduysa 3,5 yıl sonra, 2002 seçimlerinde neredeyse sonuncu parti yaptı.
Hay Allah! Ekmek bu kez farklı etki göstermişti.
Gelelim 2007’ye…
22 Temmuz 2007'de düzenlenen erken genel seçimlerde AK Parti yüzde 46,58 ile 341 milletvekili, CHP yüzde 20,88 ile 112 milletvekili, MHP ise yüzde 14,27 ile 71 milletvekili çıkarttı. 2002 ile 2007 yılları arasındaki süreç, 1999 ile 2002 döneminden çok daha başarılı geçmiş, halk mevcut iktidara bir şans daha verme kararı almıştı.
Siyasi ya da ideolojik düşünmeyin. Adaylar ortada, kimi tercih etseydi bu şartlarda vatandaş?
2011’de ise CHP Kemal Kılıçdaroğlu ile seçimlere girdi. Ancak CHP’de eski genel Başkan Deniz Baykal’ın görevden malum görüntülerin ortaya çıkması üzerine mecburen ayrılması, istifa etmesi Ak Parti’yi yine 1. parti yaptı. CHP’de yaşanan sıkıntılı süreç seçmenin tercihine doğrudan ama CHP’nin aleyhine yansımıştı.
Ekmek yemekle bu tablo arasında nasıl bir bağ kuralım?
2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet, Ak Parti’nin adayı Erdoğan’ın karşısına çatı aday çıkardı. Ekmelettin İhsanoğlu.
Bu isme CHP seçmeni karşı çıksa da aday değişmedi.
O dönemde taraflı tarafsız birçok kişi, yorumcu Ekmelettin’le olmaz dedi. Dinleyen olmadı. Haklı çıktılar.
Seçmen Ekmelettin İhsanoğlu’na yeterince güvenemedi. Hatta İhsanoğlu’nu aday gösteren CHP ve MHP’liler bile… Sadece benim çevremde sandığa gitmeyen çok sayıda sosyal demokrat dostum vardı. Sonuç olarak Erdoğan yüzde 51’in üzerinde oy alırken Ekmelettin İhsanoğlu yüzde 38’de kaldı.
Ekmek için Ekmelettin tezi tutmamıştı.
Aday gösterenlerin bile tam anlamıyla inanmadığı birisine seçmen nasıl oy versin? Ve bu gerçeğe rağmen oy vermedi diye seçmene cahil, ekmek yiyor, dağdaki çoban, göbeğini kaşıyan adam gibi benzetmelerle hakaret edilmesi, suçu başkasına atma değil de nedir?
2015’te yapılan genel seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısında Ak Parti’nin adayı Ahmet Davutoğlu’ydu. Ama değişen bir şey yine olmadı. Ak Parti iktidarı devam etti. Sanki sorun iktidarın adayından çok muhalefetin adayıyla ilgili duruyordu. Erdoğan olmadan da seçim kazanmak mümkün olmuştu.
2018 seçimlerinde daha sonra partiden ihraç edilecek olan Muharrem İnce CHP’nin adayı oldu. Yine olmadı.
Muharrem İnce, seçimden sonra, seçim sürecinde yaşadığı sorunları anlattı. E bu durumda doğal değil mi yenilgi?
Demek ki sorun ekmek yiyenlerle ilgili değilmiş.
Şimdi soruyorum: Son 20 yılın müsebbibi ekmek mi?
Hiçbir seçimde Ak Parti’nin ya da Erdoğan’ın karşısına iyi, mantıklı bir aday çıkaramayan muhalefetin bir kabahati yok mu?
Muhalefet partilerinin üyelerinin bile oy verirken tereddüt ettiği Ekmelettin ihsanoğlu’na dağdaki çobanın oy vermemesi gayet doğal bir durum değil mi?
Ekmelettin’i seçmemesinin tek nedeni ekmek mi? Çok zavallıca değil mi bu bilimsel sözlerle süslenen söylem!
Tamam… Diyelim ki halk çok ekmek yediği için böyle oldu.
İstanbul’da, Ankara’da nasıl oldu peki? Acaba İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’na, Ankara’da Mansur Yavaş’a oy verenlerde çok yedikleri ekmek bir seçimliğine ters etki mi yaptı? Demek ki doğru ismi bulunca halk ekmek de yese pasta da yese oy veriyor.
Mesele şu benim az ekmek yediğini sanan güzel kardeşim. Muhalefet iktidarı değiştirebilecek alternatifi ortaya koyamadığı sürece değişen bir şey olmaz. Ve niye, yine olmadı diye de kimseyi suçlama, hakkın yok buna. Hani çok demokratım diyorsun ya, öyle ol. Tercihlere saygı göster. Toplum genelde ya en iyisini ya da kötünün iyisini seçer.
Varsa bir kusur, kendinde ara.
Ve kimsenin ekmeğine laf etme.
Ekmep çarpar yoksa!