SÜT DEDE VE ÇEVRESİ...

Abone Ol

7 Mayıs 2020 günü Çaybaşı'ndan geçip Tarzan Çeşmesine geldik.

Yahudi'nin yerinden Manisa'nın panoromik manzarası muhteşemdi.

Hava kapalı olmasına rağmen, bulunduğumuz yerin doğal güzelliği içimi huzurla dolduruyordu.

Güneyde Spil Dağı, kuzeyde betonların için de kaybolmuş eski Manisa...

Şehir içinde yeşil alanlar o kadar azalmış ki...

Eskiden Sultan Caminden Ulupark'a kadar görünen alan yemyeşildi,şimdi Ulupark da betonlaşmış...

Soğuk beton ve yüksek binalar insanın içini karartıyor.

Ama Spil Dağı ve çevresi, bütün doğal güzelliği, yemyeşil ağaçları, temiz havasıyla insana huzur veriyor.

Tarzan Çeşmesinden yürüyerek önce Süt Dede' ye geldik.

Çocukluğumda sık sık gittiğimiz o küçük taş kulübedeki su , boruyla dışarıya alınmış . Sonradan yapılan bir çeşmeyle sürekli akan kaynak suyu , yıllardır çevresine umut ve hayat vermeye devam ediyor.

Ancak oraya yapılan çeşme o doğal ortama hiç uygun değil.

Estetikten yoksun , tuvalet çeşmesi gibi fayanslı çeşme Süt Dede'nin önünde adeta sırıtıyor.

Oysa çeşme dekoratif taşlardan, daha bir estetik , ortama uygun bir güzellikte yapılabilirdi.

Çevrenin bakımsızlığından söz etmiyorum bile..

Biraz temizlik, biraz bakımla , pekala Süt Dede adına layık bir ziyaret yeri olabilir.

Süt Dede'den Mevlevîhane'ye doğru yürürken, insanların talanından kurtulmuş, yemyeşil, gür ağaçlar ve o güzel yeşil örtü insanı mest ediyor . Süt Dede'den Mevlevîhane, Mevlevîhane'den Süt Dede harika görünüyor.

Spil Dağının bu güzel görüntüsü aklıma çocukluğumda geceleri dinlediğim Yeşil Ahmet'in çaldığı kavalı getirdi.

Yaz- kış mevsim farketmezdi , gecenin bir vakti

yanık yanık kaval çalan, herkesin Yeşil Ahmet dediği o kişi kimdi hatırlamıyorum.

Hayal , meyal bekçi elbiseli birini hatırlıyorum ...

Ancak bu kez aklıma Adem bekçiyle, Mustafa bekçi geliyor . Ama Yeşil Ahmet, çaldığı kaval dışında kimdi , neyin nesiydi bilmiyorum...

Sadece gecenin bir vakti , Spil Dağının koyu karanlığında yükselen, ağır ağır çevreye yayılan, kulaklarımıza dolan , hüzün dolu o güzel , o içli kaval sesini hiç unutmuyorum...

Bu duygular içinde Mevlevihane'ye gelmiştik...

Corona nedeniyle Mevlevîhane kapalıydı, ancak manevi sıcaklığı o halde bile insanın ruhuna işliyordu...

Bulunduğumuz yerden manzara çok güzeldi, Manisa tüm güzel ve betonlaşmış yanlarıyla karşımızdaydı.

Bugün de en güzel görünen yerler , hükümet binası, camiler ve parklardı...

Geçen zaman ne yazık ki Manisa'ya yeni bir güzellik katmamış, aksine varolan güzellikleri bitirmişti...

Oysa eski yapılar bir bakıma şehrin hafızası, ruhudur.

Keşke şimdi fotoğraflarda kalan o değerler korunmuş olsaydı...