2008 Yılında Kasım ayı güneşli serin bir gündü.
Karşıyaka'da lisenin hemen arkasındaki sokakta 4. katta oturuyorduk.
Daha önce de yazdığım gibi, okulun bahçesi yukarıdan sanki bizim bahçemiz gibi görünüyordu.
O gün Manisa'ya gideceğim için, bir yandan yemek hazırlıyor bir yandan ortalığı topluyordum.
Saat 9.30 da tanımadığım bir numaradan "Anne okula gel" diye bir mesaj geldi.
O zamanlar öğrenciler okula telefon götürmediği için aklıma kızım geldi.
"Herhalde acil bir şey var ki, kızım öğretmen veya bir arkadaşının telefonuyla bana mesaj gönderdi" diye düşündüm.
Okul hemen evin önünde olduğu için hem kızımı görür, hem de Okul Aile Birliğine ödenecek katkı payını veririm diye düşündüm.
Okula gittim bekçi teneffüse daha yirmi dakika var diyince, Okul Aile Birliği odasına gittim.
Onlar da makbuz olmadığı için parayı almadılar.
Tekrar okulun bahçesine çıktım. Güneş alan banklardan birine oturdum.
Çevreyi izleyerek, çocukların bahçeye çıkmasını beklemeye başladım.
Oturduğum yerin on beş yirmi metre ilerisinde otuz beş, kırk yaşlarında bir kadın, yanında küçük bir kız çocuğu vardı.
Birkaç dakika sonra yanıma gelip karşımdaki banka oturdular.
Küçük kız ayağa kalktı. Annesinin elini çekiştiriyor, "Hadi, hadi anne... Karnım acıktı. Hani bana gevrek alacaktın. Niye almadın?" diye ağlamaklı annesine sitem ediyordu.
O an kantinin önünden geldiklerini anladım.
Annesi alçak bir ses tonuyla, "Tamam kızım, abin teneffüse çıksın gevrek alacam. İkiniz bölüşür yersiniz" dedi.
Küçük kız mızıldanmaya devam ediyordu.
"Zaten dolmuşa da binmedik, yürüyerek geldik. Okulda gevrek alcam dedin almadın. Acıktım, yoruldum" diyordu.
Şahit olduğum bu durum beni fazlasıyla üzmüştü.
Kadına nereden geldiklerini sordum.
Bayraklı"dan Karşıyaka'ya kadar yürüyerek gelmişlerdi.
Kadının oğlu, aslında Bornova Anadolu lisesini kazanmış, o zaman anne hastanede olduğu için okula kayıt yaptıramamışlar.
Kontenjan dolunca geçici olarak Karşıyaka Anadolu Lisesi'ne yazdırmışlar.
Yani tam bir dram. Baba inşaatlarda çalışıyormuş, bir kazada ölmüş .
İki çocuğuyla tek başına kirada kalan anne akciğer kanseri tedavisi görüyormuş.
Muhtar ve komşuları kadının ev kirasını, ellerinden geldiğince ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyormuş.
"Daha önceleri patik , yelek gibi şeyler örüyordum. Hastalanınca artık öremez oldum" diye anlatmaya devam etti.
Oğlunu da yurda yerleştirmişler.
Çocuk annesine telefonda ev yemeklerini özlediğini, okula gelip, kendisine yurttan izin alıp, eve götürmesini istemiş.
Annenin cebinde 5 lira var.
"Biraz sebze alıp akşama oğluma yemek hazırlayacağım" diye sözlerini bitirdi.
Sözün bittiği yerdeydim.
Bir an düşündüm.
Maaş alıyordum,ancak bu anne şuan muhtaç durumdaydı.
Okul Aile birliği için getirdigim paranın üzerine biraz daha ekleyip kadına verdim.
Kadın mahcup olmuştu.
"Ben bunları size , bana para verin diye anlatmadım. Sorduğunuz için söyledim" dedi.
"Öyle düşünme, bu sana ve çocuklarına hediyem. " Dedim. Kadın teşekkür, dua, güzel sözler ederek karşılık verdi.
Adını telefon numarasını aldım.
O sırada zil çaldı, o oğlunu, ben kızımı görmek için ayrıldık.
Bir kaç dakika sonra kızımı arkadaşlarıyla gördüm.
Yanına gittim.
Kızım şaşkın, gülerek, "Anne hayırdır, okula niye geldin?" dedi.
Ben hayretle, "Anne okula gel, "diye mesaj göndermişsin onun için geldim" dedim.
Kızım, "Kim bilir kim annesine yazdığı mesajı yanlışlıkla sana gönderdi" dedi.
Gerçekten çok şaşırmıştım.
O yanlış mesaj, bir garibanın hayatına dokunmama sebep olmuştu.
Dört yıl irtibatımız devam etti.
Manisa'ya taşındıktan bir yıl sonra irtibatımız kesildi.
Şimdi düşününce, belki de o anne o kadar dardaydı ki, Cenabı Hak onun duasına icabet etti.
Bana gelen yanlış mesaj , Okul Aile birliğinde makbuz olmayışı...
Bütün bunlar tesadüf müydü?
Dünyada tesadüf gibi görünen hiçbir şey aslında tesadüf değildir.
Sizce de öyle değil mi?