Umut’u taşımak
Bir hafta da üç maç. İkisi ligin şampiyon adayları ile, sonuncu ise ezeli rakibinle. Önce Mersin, hafta içi Ordu, son olarak Karşıyaka… Bir hafta da böyle bir yoğun programdan yara almadan çıkmak, kolay değil. Bu arada TFF faktörünü de unutmamak lazım. Ankara’da ağırlığın olmadığı için bir de TFF sana kıyak geçer. Ne yapacağını şaşırırsın. Bağırır, çağırırsın ama sana baklava ile gelen siyasiler nedense sesini duymaz. İktidarın eliyle kurulan TFF’nin kapısını çalıp, arkadaş sen nasıl program yapıyorsun demez. Bu yüzden ne yapacaksan kendi yağınla yapacaksın. Ondan bundan medet ummayacaksın. Yoldan birini çevirsen, şu maçların programını yap desen, cumartesi akşamına Manisa-Karşıyaka maçını koymaz. Çünkü bir takım haftayı bay geçirecektir, diğer takım ise Ordu gibi bir deplasmandan dönecektir. Bir takım bir hafta bu maça hazırlanacaktır. Diğer takım ter idmanıyla sahaya çıkacaktır. İnsan bu maçı bu tarihe koyarken utanır. Pardon TFF için utanır dedim. Dünya’da sanki başka bir teknik direktör kalmamış gibi Şampiyonlar Liginde ülkeyi temsil eden takımın hocasını ayartan, sonrasında kafasını karıştıran bir TFF yönetimine utanır dedim. Pardon. TFF ve utanmak. Yan yana bile yazmak hata olur. Bu yüzden boş işlerle kafa ütülemek yerine, 22 yıllık yenilgisizliğin son verildiği maçı yazayım.
Mevzuya kafadan dalayım. Kemal hocam sende bu Umut oldukça işin çok zor. Benden söylemesi. Elinde öyle bir Umut var ki, oynarsa takımı kurtarır, yatarsa umutlarını dağıtır. Bu Umut öyle bir umut ki, yanında oturtamazsın. Sahaya sürsen, kötü oynasa çıkartamazsın. Yani atsan atılmaz, satsan satılmaz. Dün gece ne etliye bulaştı, ne de sütlüye. Ama 90+4’e kadar sahada kaldı. Sana da hak veriyorum. Ya bir tane aradan pas atarsa diye bekliyorsun. Biz de bekledik. Ama ne aradan, ne yandan hiçbir şey yapmadı. Ben sahada koşarken görmedim. O yüzden de Eray ve Hakan’ın ciğerleri patladı. İki genç kardeşim de Umut’u taşımak için iki kişilik oynadılar. Bu yüzden de ikinci yarıyı çıkaramadılar. Bizim genç nesil delikanlı gazeteci kardeşlerim hafta için de sanki sözleşmiş gibi Simonek’e kafayı takmışlar. Ordu maçından sonra bizlere Simonek’in nasıl okunduğunu , hatta nasıl yazıldığını bile gazetede köşelerinden öğrettiler. Muhtemelen sende, benim gibi bu yazıları okudun. Muhtemelen de etkilendin. Geriye düşmenin faturasını ilk olarak Simonek’e kestin. Neden ilk onu çıkartın deme gibi hadsizlik yapmam ama yerine Murat Tosun girer mi diye sorarım. Simonek’in adaptasyon sorunu yaşadığı açık. Takıma uyum sağlayamadığı belli. Ama adam fiziği ile defansı yoruyor, sana faydası oluyor. Simonek çıkarsa, Peroviç onun yerine kayar, Murat Tosun dışında oyuna kim girerse girer.
Bana göre Manisaspor farklı kazanacağı maçı kaybetti. Maça 1-0 önde başlamanın avantajını yakaladı. Sonrasında saçma sapan bir gol yedi. Ardından hemen cevabı yapıştırdı. Devreye önde girecekken, bir aptalca daha gol yedi. Maçı 2-2’ye getirdi. İkinci yarıda ise yol yorgunluğuna kapıldı. Önce orta sahası düştü. Sonrasında Hikmet’in muhteşem kafası geldi. Ama gol açık ofsayttı. Yardımcı hakem Serkan Olguncan tüm açıklığı ile bayrağını çekti. Ama Deniz Çoban oralı olmadı. Zaten söz konusu Manisaspor ise kim oralı ki. Allah genç yönetici kardeşlerimize sabır versin.
Kemal hocam, son olarak şunu söylemek isterim. Takımın bu sinir halleri de başa bela. Baksana Peroviç’e… Her yönüyle ülkemize uyum sağlamış. Nasıl da dayılandı, umutla gireceğin dakikalarda rakibine. Hem de sarı kartının olduğunu bile bile. İnanılacak gibi değil.
Dedim ya Kemal hocam işin kolay değil. Zaten kolay olsa sen olmazdın. Zor işleri seversin. Bu yüzden bir haftalık arada bu takımı düzeltirsin. Volkan Babacan’ın katılmasıyla, kaledeki sıkıntını da çözersin. Ama umutları yeşertmek için Umut’a sahada kendisini taşımasını söylemelisin.