YOLLAR DOLU OTOPARKLAR BOŞ
Ama bir şey söyleyeyim mi? Bu durum bizim kültürümüzde var. Kuzey ve Orta Avrupa ülkelerinde neredeyse dükkanın açık olup olmadığını anlayamazsınız. Kapıları dahi genelde kapalı olur. Bizim bu taraflara doğru geldiğinizde örneğin Yunanistan, Bulgaristan’da durum bizdekine benzer. Tek farkla. Sanırım daha iyi denetim iyi yapılıyor. Kaldırımda yürüyemediğim için yola indiğimi hatırlamıyorum. Dükkanın önündeki kaldırım genişliğine göre bir sınır belirlenmiş galiba.
Bizde de uygulanamaz mı? Sıkı bir denetim ve yaptırım ile esnafımızı da bu yılların alışkanlığından etmemiş, mevsimimize uygun yaşamış olmaz mıyız? Vatandaşlarımız memnun dahi olabilir mi bu durumdan. Sadece belediyelerimize iş yükü biner ama amaç hizmet değil mi zaten?
*
Yeni bir yazar ile tanıştım. Yeni dediysem yazar yeni değil ben geç keşfettim. Üstelik Manisalı, “Ahmet Büke”. Gördes doğumlu, henüz 47 yaşında müthiş bir öykü yazarı. Öykü çok sevdiğimden midir nedir bayıldım. İş gereği çıktığım son turnelerde elimden düşmüyor. Harika bir kalemi, ustaca anlatım dili var. Edebiyat dünyası çoktan keşfetmiş, “Oğuz Atay Öykü Ödülü” ve “Sait Faik Hikaye Armağanı” ile ödüllendirmişler. “Öykü yazmak tekinsiz bir iştir” diyen Büke’nin dünyasında mutlaka dolaşmalısınız.
***
Otopark her kentte olduğu gibi Manisa’da da büyük problem. Ama diğer kentlerde rastlamadığım enteresan bir durum var bizim memlekette. Şehrin en merkezi noktalarında yer alan Cumhuriyet Meydanı altındaki otopark, eski Emekliler Parkı altında yer alan Bülent Koşmaz Otoparkı, Kültür Merkezi altındaki otopark vs.. Buralara bir kez bile dolu olduğu için arabamı koyamadığım olmadı. En son ne denli sevildiği yoğunluğundan da anlaşılan rahmetli Adil Aygül Başkanımızın cenazesine gittiğimde civardaki tüm yollar bırakın iki sırayı bazıları üç sıra halinde park etmiş araçlarla doluydu. Kesinlikle umutsuz bir şekilde Bülent Koşmaz Otoparkı’na yöneldim ve sürpriz! Bomboş... Manisalılar olarak şikayet ettiğimiz bu konuda alışkanlıklarımızı da sanırım gözden geçirmeliyiz.
**
Geçenlerde Taş Fabrika’ya gittim. Meğer Manisa’nın ne kadar çok ihtiyacı varmış böyle bir mekana değil mi? Kahvesini içen, içkisini yudumlayan her yaştan gruplar vardı. Bahçesinde fonda iyi seçilmiş müzikler eşlik edince oturduğum süreyi biraz daha uzattım. Söylediğim Martini ile gelen siyah zeytin gülümsetti. Haftanın belirli günlerinde canlı müzik yapılması da bonus. Manisa’nın yıllar sonra iz bırakacak mekanlarından biri olacağı şimdiden belli.
****
Ahmet Büke’den bir paragrafla noktalayım yazımı;
“Şimdi bütün bu manasız hikâyeleri yazarak saklanmaya çalışıyorum. İstiyorum ki ona dokunurken kimse bilmesin. Ve elimden tutup bu güneşli avludan çıkarsın ve büyük, sıcak odasına götürsün beni. Sert bir el istiyorum. Soyarken derimi de alsın. Utancımı ve günahlarımı da kırsın. Ama içimi ezmesin. Öyle maharetle dokunsun ki kanatırken iyi de etsin.”
Yanınızda “iyi edeniniz” olsun, görüşmek üzere.