YUSUF GİBİ

Abone Ol

Hayatın içinden bir hatıra...
Yıllar önce bir düğünde, damadın babasının hali ilgimi çekmişti...
Adamın gözleri dolu dolu dokunsan ağlayacak gibi, hüzünlü ve heyecanlı bir hali vardı...
Hikayesini öğrenince ben de çok şaşırmıştım...
Servet küçükken babasını kaybetmiş, annesi ve iki ablasıyla maddi sıkıntılar içinde büyümüştü.
Çocukluğunda sık sık ev değiştirdikleri için, Alaybey'den Tabane'ye, Ulucami'den Karaköy'e kirada oturmadıkları semt kalmamıştı...Bundan sonrasını Servet'ten dinleyelim...
"Ablamın biri İzmir'e evlenince biz de İzmir'e taşındık. Ben de çalışıyordum.
Manisa'da Fatma diye anlaştığım bir kız vardı.
Biraz para biriktirince onunla evlenmeyi düşünüyordum..
İzmir'deyken mektuplaşıyorduk. Gelecek hayallerimde hep Fatma vardı..
Bir yıl sonra küçük ablam da evlendi...
Bu arada ben askere gitmiş gelmiş, işime dört elle sarılmıştım.
Tek amacım mutlu bir yuva kurmak için birikim yapmaktı...
O arada annem felç geçirdi. Vücudunun sağ tarafı tutmuyordu , dili de peltekleşmişti...
Epey bir tedaviden sonra biraz toparlandı.
Bastonla da olsa yürüyebiliyor, kendi ihtiyaçlarını karşılıyordu.
Artık Fatma'yla evlenebilirdim.
Ancak babası kızını, hasta bakıcı olarak evlendirmeyeceğini söyledi.
Araya kimi koyduysam kabul etmedi...
Fatma'yla evlilik hayalim suya düşmüştü.
Öyle üzülmüştüm ki...
İlk kez o gece salaş bir meyhanede içtim...
Bir kaç yıl sonra Fatma'nın o gün düğünü olduğunu öğrendim , o gece tekrar o meyhaneye gittim. Artık isyanlardaydım.
Fatma'yı bana Allah sevdirmişti.
Neden kavuşmamıştık. Annemin hastalığı benim suçum muydu?
Kimseye kötülük etmemiştim, tek isteğim olan mutlu yuva hayali ,artık hayal olmuştu...
Üzgündüm, çaresizdim .
İyice kafayı bulmadan meyhanede çıktım. Eve gitmek istemiyordum.
Gece yarısından sonra içimde hüzün, sokaklarda amaçsızca yürüdüm.
Bir parkta oturdum, nisan sonları olmasına rağmen gece hava soğuktu...
Bir banka oturdum. Soğuk hava beni kendime getirmişti, eve gitmek istemiyordum. Talihsizliğime kahrediyordum.
Orada ne kadar oturdum bilmiyorum, omuzuma dokunan bir el ile irkildim. Sol tarafımda üzerinde siyah bir palto, saçı sakalına karışmış yaşlı bir adam duruyordu.
Öyle rüyalara giren ak saçlı dede değil, bildiğiniz yaşlı bir adam...
- Hayırdır evlat , bu vakitte burada ne işin var ? Diye babacan bir tavırla sordu.
Kimseyle konuşmak istemiyordum ama adamın samimi sorusu, birazda içkinin tesiriyle göz yaşları içinde ihtiyar adama her şeyi uzun uzun anlattım.
Adam beni sabırla dinledi.
Sonra sırtımı sıvazlayıp:
- Sevmek zor evlat , hele sevip kaybetmek , kavuşmamak daha zor...
Ama dayanacaksın evlat, bu da geçer deyip dayanacaksın. Bu senin sınavın evlat...Yaradana sığınıp bu günleri atlatacaksın.
Yusuf gibi...Tıpkı Yusuf gibi...Haydi kalk evine git...Allah'a emanet ol...
Ben hiçbir şey söylemeden eve geldim...
Ertesi gün uyandığımda "Yusuf gibi, Yusuf gibi" sözleri beynimde yankılanıyordu.
Zavallı annem benim halime üzülüyor, elinden bir şey gelmediği için kahroluyordu...
Bu arada sık sık Manisa'ya geliyor daha önce çalıştığım işyerindeki arkadaşlarımla buluşuyordum.
Son gelişimde bir hafta sonra Fatma'nın oğlunun sünnet düğünü olacağını öğrendim.
Yüreğimde kabuk tutmuş yaram yeniden kanadı.
Fatma'yı unuttuğumu sanıyordum ancak onunla ilgili duyduğum bu haber bile beni mahvetmişti.
Sünnet düğünü günü ben de İzmir'de meyhaneye gittim. Eğer Fatma'yla evli olsaydım bu düğünü şimdi birlikte yapacaktık hayaliyle içmeye başladım.
Çaresiz, perişan bir haldeydim.
Yine sokaklarda başıboş dolaşmaya başladım.
Aynı parka gelip oturdum.
Yıllar önceki ihtiyarı çoktan unutmuştum ama kader onu tekrar karşıma çıkararak hatırlattı...
Adam iyice yaşlanmıştı, bir bidonun içinde ateş yakmış ısınıyordu. Beni görünce yanıma geldi. Ama ben o yanıma gelinceye kadar onu görmemiştim.
İhtiyar da beni tanıdı.
-Vay evlat kaç yıl oldu? Yine içmişsin? Şimdi sebebin ne?
Ben yine hüznümü, hayal kırıklığımı, çektiğim acıları anlattım...
Yaşlı adam:
- Evlat içki dertlerine derman oluyor mu? Hayır... O halde bu zıkkımı niye içiyorsun?..
Hem beynini, hem ruhunu uyuşturuyorsun. Evlât yıllar önce sana Yusuf gibi demiştim ya sebebini hiç düşündün mü?
-Hayır dedim.
-Bak evlat her insanın kalbi hem kuyusu, hem zindanı hem nurudur...
Kötülük, yeis , ümitsizlik, isyan , nankörlük ve hırs kuyu ve zindandır ...
Tövbe, dua, ümit, şükür, sevgi ve cömertlik kalbin nurudur...
Yusuf'u Mısır'a sultan eden Yaradan, sana da muradını verecektir inşallah ...
Yeter ki Yaradana inanarak dua et evlat... Hz.Yusuf gibi...
Bu sana bir tövbekârın nasihatıdır...
Ben eski bir kaptanım...Hem denizi , hem karayı ,hem hayatı Allah bana öyle ibretlerle öğretti ki...Acı çeke çeke, haksızlığa uğraya uğraya, kâh güle, kâh sürüne sürüne gerçek sevgiyi buldum...Hakkı sevmeyi bildim..
Benim yaşadıklarımı bilsen haline bin şükrederdin.
Çok şükür sonunda doğru yolu buldum. Kendimi sokaktaki sahipsiz hayvanlara adadım. Arada bir de senin gibi rotasını şaşırmışlara öğüt veririm... Yusuf gibi işte...
Bu kez çok içmemişsin. Bir daha hiç içme, rotanı haktan yana tut evlat...
Haydi Allah'a emanet ol...
İhtiyarın o geceki sözleri hiç aklımdan çıkmadı. Bir daha içki, meyhane nedir bilmedim, tövbe ettim.
Annem vefat edince artık İzmir'de kalmak istemedim. Emekli olmuştum, tazminatın üzerine kredi çekip Manisa'dan ev aldım.
Büyük ablam da Manisa'ya yerleşti. Artık hayatım düzene girmişti...
Arada bir balkonda oturup Spil Dağına bakarak hayallere dalıyor, hüzün dalgalarında çırpınıyordum...
Allah beni yalnızlığa mahkum etmiş, alın yazım buymuş diye düşünüyor, acı çekiyordum...
Bir gün gelen bir telefon bütün hayatımı değiştirdi.
Tanımadığım bir numara arıyordu. Açtım, karşımda çekingen bir bayan sesi:
- Servet Beyle mi görüşüyorum dedi. "Evet." deyince:
- Ben Fatma, lütfen sözümü kesmeden dinle. Eğer bir şey söylersen bir daha konuşamam. Zaten zorla cesaretimi topladım. Altı yıl önce eşimi kaybettim. Eskiyi anmak istemiyorum. Çocuklarım büyüdü, oğlum bu yıl üniversiteye başlayacak, kızımın ikinci yılı... Çocuklarım yalnız kalmamı istemedikleri için, uygun biriyle evlenmemi istiyorlar. Senin Manisa'da olduğunu öğrenince, eğer sen de istersen... Yok öyle bir şey düşünmüyorsan ne seni aradım, ne de bu konu konuşuldu... Bu konu burada başlamadan biter...
Eğer ikinci bir bahar varsa onu seninle yaşamak isterim...
Cevabını yarına kadar vermeni rica ediyorum.
İyi günler...
Diyerek telefonu kapattı.
Duyduklarıma inanamıyordum.
Ondan sonra olaylar yıldırım hızıyla gelişti.
Ertesi günü zor bekledim. Fatma'ya onunla evlenmek istediğimi söyledim.
Fatma ablamla tanışmış, telefonumu almış, günlerce iç muhasebesi yapmış, sonunda bütün cesaretini toplayıp beni aramıştı.
Şükürler olsun sonunda Allah beni güldürmüştü.
Kısa zamanda nikâhlandık...
Çocuklarla da iyi anlaştık...
Oğlumun düğününden bir hafta önce oğlum bana "baba" deyince bir anda dünyam değişti.
Geç de olsa Rabbim bana hem sevdiğim kadınla evlenmeyi, hem de pırlanta gibi iki evlada baba olmayı nasip etmişti...
Oğlumun sünnet düğününü yapamamıştım ama , evlendirmek bana nasip olmuştu...
Düğünde bunlar aklıma geldikçe gözlerim doluyor, içim coşuyordu ...
Hıçkırmamak için kendimi zor tutuyordum.
Kalbim yaradana şükürle titriyordu...
Allah kalbimi kuyudan ve zindandan kurtarmış, mutluluk, huzur , şükür ve sevgi nuruyla doldurmuştu.
Aynı Hz.Yusuf gibi...
Aradan bunca yıl geçti , bana öğüt veren, o görmüş geçirmiş ihtiyarı hiç unutamadım.
Ne zaman bir sıkıntıya düşsem Yusuf suresini ve o adamı hatırlarım.
Allah hepimize Yusuf gibi yaşamayı nasip etsin...Hz. Yusuf gibi...
Yusuf suresini okuduğum zaman hayatın içinden bu hikayeyi hatırlıyorum...