İçiniz yana yana, ayaklarınızı sürüye sürüye, sevdiğiniz ve alıştığınız ne varsa, her şeyinizi ardınızda bırakarak, başka memleketlere gittiniz mi hiç?
Bir tren vagonuna; kaç hasret, kaç ayrılık, kaç memleket sığdı biliyor musunuz?
Makedonya'nın Jirovnisa Köyü neresi, Türkiye'nin Manisa şehri neresi?
Makedonya'nın batısında Rekalar bölgesinde yer alan köylerde yaşayan köylülerin en önemli geçim kaynakları "Gurbetçilik" olduğundan dolayı, köylerde yaşayan erkeklerin çoğunluğu baharın gelmesiyle birlikte Makedonya'nın değişik şehirlerine, Arnavutluk, Yunanistan ve hatta Anadolu'ya inşaat işlerinde çalışmak için evlerinden çıkarlar. Bazen aylar ve bazen yıllar sonra sılaya dönerlermiş.
Erkekler gurbete gidince, köydeki işler de kadınlara kalırmış. Fakirlikten yaya olarak gidilirmiş. Günlerce, kilometrelerce yol gidilir. Köylerde, kasabalarda iş aranırmış.
Jirovnisa ve civarından Ustrumca'ya, Selanik, Kavala ve Drama'ya çalışmaya giderlermiş. Gittikleri yerde iş bulanlar birkaç yıl evlerine dönmezlermiş. Hikayemize konu olan Jirovnisa Köyü’nde yaşayan iki kardeşin 1918 yılında Jirovnisa Köyü'nden yola çıkarak Üsküp'ten kara trene binerek Anadolu'nun Manisa şehrine gelerek, Manisa Hükümet Konağı inşaatında taş duvar ustaları olarak çalışmalarını ve yaşadıkları dramı anlatayım.
Üsküp'te, Manisa şehrinde inşa edilen Hükümet Konağına taş duvar ustaları arandığını duyan ağabey Abdullah, sevinçle evinde bu güzel haberi kardeşi ile paylaşır.
Abdullah kardeşi Şerif'e; "Bak kardeşim! Sen ne düşünürsün bilemem ancak ben yol boyunca otobüste hep bu işi düşündüm. Gurbetimiz uzak diyarda Anadolu’da olacak. Olsun varsın Manisa uzak ancak bizim insanlarımızın çok defa gurbete gittikleri bir yer. Bir ay önce köyümüzden 5 kişi Manisa’ya çalışmaya gittiler. Manisa’da işimiz rast gider ve iyi çalışabilirsek köye dönünce borçlarımızı öderiz" der.
Şerif bu duydukları karşısında düşüncelere dalar. Henüz iki yıllık evlidir ve ilk bebesi Ali altı aylıktır. Ancak düğün için yapmış olduğu borçları ödeyememiştir ve ağabeyinin bu iş teklifini çaresizce kabul eder. İki kardeş üç gün sonra aileleriyle vedalaşıp gurbete yola çıkarlar. Üsküp'te bindikleri kara trenden İstanbul'a ve İstanbul'dan Manisa'ya gelirler.
"AH GURBET...ZALİM GURBET..."
Manisa'ya gelen iki kardeş Manisa'da bulunan ve Hükümet Konağına yakın mesafede olan ve günümüzde "Yeni Han" olarak bilinen Han'a yerleşirler. Ertesi günü iki kardeş doğruca Hükümet Konağı inşaatına giderler ve yarım yamalak Türkçe’leriyle inşaatın sorumlusundan iş isterler.
Ustabaşı; "Siz iki kardeş taş duvar örme işinden anlıyor musunuz?"
Abdullah ve kardeşi tam da aradığı ustalardı. Yaşadıkları memleketlerinde evlerin tamamı taştan yapılıyordu. Makedonya'nın en ünlü taş duvar ustaları "Rekalar" bölgesinde yaşıyorlardı.
Ustabaşı; "Tamam. Yarın sabah işe başlayabilirsiniz. Hele bir ustalığınızı göreyim, yevmiye ücretinizi o zaman konuşuruz"
Ertesi günü işe başlarlar ustabaşı çalışmalarından memnun olur. Derken günler günleri, aylar ayları kovalar...
İki kardeş 18 ay çalıştıktan sonra Sıla'ya dönmeye karar verirler. Ustabaşı birikmiş paralarının tamamını öder ve iki kardeş helalleşirler ve Manisa Tren Garında Bandırma trenine bilet alıp yola çıkarlar.
Bandırma’dan İstanbul'a ve oradan da Üsküp trenine binerler ve Rumeli yollarına düşerler. Kara Tren Yunanistan'ın Selanik şehrine yaklaşır. Küçük kardeş yorgunluktan uyumuştur. Abdullah ağabey ise kardeşini uyandırmak ister. Ancak kardeşi bir türlü uyanmaz. Abdullah bu durumdan endişelenir ve eliyle kardeşinin nefes alıp almadığını kontrol eder.
Eyvahlar olsun… Kardeşi nefes almıyor ve ölmüştür!
Şerif yorgunluk uykusunda son nefesini vermiştir. Abdullah kardeşinin ölümü üzerine feryat figan bir durumda tren görevlilerinden yardım ister. Tren, Selanik Garında durunca Yunan polisi duruma el koyar. Ölüm tutanağı hazırlanır ve Şerifin cenazesi en yakınlarda bulunan bir camiye getirilir. Cami imamı tarafından gusledilir ve Selanik'teki Müslüman mezarlığına defnedilir.
Abdullah tekrar tren garına gelir ve başka bir trene binerek gözyaşları içinde Üsküp'e gelir. Üsküp'te Debre otobüsüne biner ve köyüne, evine gelir. Evinin avlusunda ailesine kavuşur hasret giderirken, kardeşinin hanımı;
"Ağabey hoş geldin. Ancak ben Şerif'imi göremedim. Şerif nerede kaldı, neden seninle gelmedi?"
Bu soru üzerine ağabey olup biteni açıklar. Evde adeta kıyamet kopar! Şerif’in eşinin feryadı ve çığlıkları dağlarda yankılanır. Köyde komşular taziyeye gelirler. Kucağında iki yaşındaki bebesiyle genç yaşında dul kalan gelin, ölümüne kadar bir başkasıyla evlenmedi.
Yetim Ali büyür ve amcası Abdullah onu evlendirir. Ali doğan ilk bebeği oğluna babası Şerifin ismini koyar. Yıllar yılları kovalar ve Şerifi'in dul eşi vefat eder. Abdullah kardeşinin emanetlerine sahip çıkar ve Ali'yi kendi çocuklarından ayırmaz.
Abdullah 1958 yılında serbest göç dalgasında Türkiye'ye göç etmeye karar verir. Ailesini ve yeğeni Ali'yi de alarak topluca Türkiye'ye Manisa Şehrine göç ederler. Göç yolunda Selanik şehrini görürler. Acıları bir kez daha küllenir.
Kader...
Abdullah ve Şerif’in oğlu Ali’yi, 40 yıl sonra tekrar o hüzünlü gurbet hikayesinin başladığı yere, Manisa ya getirir...
Manisa'ya yerleşirler ve kök salarlar. Hikayenin kahramanları vefat etmişlerdir. Allah'ın Rahmeti üzerlerine olsun. Ancak torunları hayattadırlar.
Uyarı: Bu gerçek yaşanmış göç hikayesidir. İlber Şiyak'ın Yol ve Sıla simli kitabının 80-81-82-83-84. sahifelerinden alıntı olup izinsiz başka bir amaçla kullanılamaz.