Sabah Gazetesi’nden Mevlüt Tezel, futbola ilişkin ilginç bir yaz kaleme aldı. Yazı aslında FETÖ kumpasından sonra Türkiye’de yaşanan tiyatronun sadece bir parçasını anlatıyor.

Yazı, futbolun nasıl tiyatroya döndüğünü konu almış. Çok ilginç veriler var. Önce yazıdan birkaç pasaj aktarayım.  

Ne demiş Mevlüt Tezel:

Ekranların en güvenilir hakem programı 'beIN Trio'daki hakem yorumcuları, Arda Kardeşler'in Galatasaray'a altı sarı kart ve iki kırmızı göstermediğini tek tek ispatladı. Şimdi birçok Beşiktaşlı da sarı kırmızılı takımı kollayan bir yapının olduğunu iddia ediyor.

'BeIN Trio' ekibi, Fırat Aydınus, Bünyamin Gezer ve Deniz Ateş Bitnel'in çoğunluk kararlarına göre hazırlanan listeye göre ligin ilk 10 haftasında oynanan maçlarda Fenerbahçe'ye verilmesi gereken ama verilmeyen bir kırmızı kart ve karşılaştığı rakiplerine ise üç kırmızı kart verilmediği tespit edildi.

Galatasaray'a ise ilk 10 maçta verilmesi gerektiği halde verilmeyen 3 kırmızı, rakiplerine ise 1 kırmızı kart gösterilmedi.
Beşiktaş maçlarında ise rakiplerine verilmesi gerektiği halde verilmeyen tam altı kırmızı kart tespit edildi.
Yukarda bahsettiğim hakemlerin yorumlarından yola çıkılarak hazırlanan diğer listede ise bu sezon oynanan 10 hafta boyunca Fenerbahçe 20 sarı kart gördü. Görmesi gereken sarı kart sayısı ise 22! Rakipleri 28 sarı kart gördü ama görmeleri gereken kart sayısı 35.
Beşiktaş 23 sarı kart gördü, görmesi gereken 25 sarı karttı. 30 sarı kart gören rakiplerinin görmesi gereken sarı kart sayısı ise tam 51!
Galatasaray ise 20 sarı kart gördü. Hakemler maçı hatasız yönetseydi sarı kırmızılılar 44 sarı kart görecekti. Rakipleri 21 sarı kart gördü, normalde 27 kart görmeleri gerekirdi.
Aynı Galatasaray'ın Young Boys'a elenmesi, futbolcuları ortalama 200 bin dolar maaş aldıkları Rigas gibi zayıf bir takıma puan kaybetmesi ve Türkiye'ye göre Avrupa'da daha çok kart görmesi yabancı hakemlerin dürüst performansına bağlanıyor.

Yazının bir bölümüydü bu. Daha farklı detaylar da var. Bunlar yıllardır yazılıp çiziliyor. Hatta gülünç duruma düşen, sözde algı yaratan Rasim Ozan Kütahyalı gibi kendisini GS’li olarak bildiğimiz tipler, Fenerbahçe’ye iltimas geçtiğini söyler durur. Tabi bu salyalı yorumlara çoğu GS’li bile inanmaz.  Çünkü olan biten ortada. Fenerbahçe 10 yılı aşkın bir süredir şampiyon olamıyor malum. Herhalde kollanan bir takımın bir-iki şampiyonluğu olurdu.  

Mesele GS-FB-BJK meselesi de değil. Çünkü taraftar penceresinden bakarsak herkes kendi takımını savunur. Bu da tartışmayı sağlıklı bir yere götürmez.

Asıl sorun şudur: Futbol çok ciddi bir sektör. Çok ciddi paraların harcandığı, çok ciddi bütçelerin yapıldığı, en önemlisi milyonlarca insanın ilgilendiği bir spor dalı. Siz bu oyunu gerçek bağlamından koparıp tiyatroya çevirirseniz seyirci maçlara gelmez, lig şaibeli, tartışılan bir organizasyona dönüşür.

Futbolun içinde ve dışında bir sürür mafyavari yaklaşımlara şahit oluyoruz. Hakemler iyi değil, iyi olanlar da ambiyansın kurbanı oluyor.

Kulüp başkanları, yöneticileri sadece sırf taraflarına şirin gözükmek için her türlü açıklamayı mubah sanıyor, yapıyor. Sosyal medya tam bir curcuna. Taraftarların meydan muhaberesi yaptığı bir mecraya dönüşmüş durumda.

Sonuç olarak futbol değil, tiyatro izliyoruz çoğu maç. Hele ligin son maçlarında tiyatro biraz daha olaylı, vurdulu kırdılı bir senaryoyla sahneleniyor.  

Son yıllarda sadece Avrupa liglerini izliyorum. İnanın izledikçe kendi ülkemde oynanan futboldan nefret eder duruma geldim.

Türkiye’de maç mı oynanıyor, tiyatro mu?

Onların oynadığı futbolsa bizimkisi ne?

Ve gittikçe batıyoruz.

Kulaklarımda çınlayan o tezahürat sanki gittikçe daha çok anlam kazanıyor.  

İşte böyle, her sene böyle… Oy aman ammannn…