Bir köşe yazarı, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın dahil olduğu iddialardan oluşan yazı kaleme aldı. Yazı çok kişi tarafından paylaşıldı. Sohbet guruplarında, sosyal medyada elden ele dolaştı. Ben yazıyı doğal olarak okudum. Pek dikkate de almadım. Ancak bugün kökleri olan ulusal bir gazetede “Özgür Özel ve Gülşah Durbay'la ilgili bomba iddia! Normalleşmenin nedeni yasak aşk mı?” şeklinde bir haber yayımlandı. Haberde söz konusu köşe yazarının iddiaları yer alıyor. Yani aslında yeni bir şey de yok.

Vahim olan şu;  

Türkiye’nin en önemli ulusal basın kuruluşlarından birinin, yerel bir gazetecinin “dedikodu” kıvamında yazdığı bir yazıyı iktibas gösterip, haber şeklinde yayınlamasıydı.

En azından bana öğretilen gazetecilik bu değil, olmamalı da…

Çünkü;

İddianın taraflarından biri CHP’nin Genel Başkanı, diğeri ise belediye başkanı. Ve bu belediye başkanı 35 yaşında bir kadın.

Bu çok ince, çok hassas bir konu.
Sıradan bir durum, sıradan bir konu değil. 

Bu işin doğruluğu ispatlanır, taraflar kabul eder, anlarım. Ancak şuan ortada yayınlanmış kanıtlı bilgi yok, belge yok, veri yok.

Kaynak kim? Bir yerel gazeteci! Ortaya attığı iddiayla ilgili bir belge sunabiliyor mu? Yazısında yok.

Elinde varsa belgesi, kanıtı, sunsun “eyvallah” diyeyim. Sadece bir dedikodudan, iddiadan ibaret yazılanlar… Hal böyleyken nasıl olur da “yasak aşk mı” sorusu sorulur?

Cevabını bilmiyorsan nasıl sorarsın?  

Ucu nereye gider? Herkesin ailesi var. Annesi, babası, bir haysiyeti, şerefi var. Bu kadar kolay mı bu soruyu sormak ve yayınlamak?

Ben CHP’li değilim. Kimsenin savunucusu da değilim, asla da olmam. Vicdan sahibi bir gazeteci olarak şuana kadar ortaya konan bir kanıt görmediğim için diyorum ki, o zaman herkes birbiri hakkında “iddia” ifadesi adı altında istediğini yazsın, hatta iftira atsın.

Ve bunu okuyan insanların bir tanesi bile inanmışsa eyvah eyvah…

Gazeteciliğin geldiği son nokta buysa vay hepimizin haline…

Bir de olaya başka bir pencereden bakalım.

Bu yazı neden yazıldı? Çünkü yazan kişi açısından, hukuki açıdan büyük risk söz konusu.

Neden bu yazı?

Aklıma gelen ilk cevap şu;

Bu bir parti içi hesaplaşma gibi duruyor.  

Diyelim ki iddialar doğru. Kanıtlar ortaya konur, isteyen yayınlar isteyen yayınlamaz. Ama nihayetinde bu da “ifşa”ya girer.  

Ben gazetecilik hayatım boyunca bu tarz iddia veya görüntüler elime geldiğinde, olayın kahramanı açısından yanlış olduğunu kabul etmekle birlikte, yayınlamayı asla uygun bulmadım.  

Çünkü insanların özel hayatından ziyade oturduğu koltukla, göreviyle, icraatlarıyla ilgilendim. Çünkü özel mevzular lastik gibi her yere çekilmeye, abartılmaya, yalana ve olan bir şey varsa bile üzerine bin katmaya çok müsaittir. Ve bunun yayılmasına aracılık etmeyi kendime hiç yakıştırmadım.

Evet siyasetçiysen, yöneticiysen çok dikkat edeceksin. Buna hiç itirazım yok. Ama gazeteci de haberleştirirken dikkat edecek kardeşim.

“İddia” ifadesi birçok haberde çoğumuzun başvurduğu bir yol. Ancak böyle hassas bir konuda, insanların hayatına, geleceğine mal olacak bir konuda “iddia” ifadesi altında yazmak “gazetecilik” ifadesi altında açıklanamaz. 

GÜLŞAH DURBAY'DAN AÇIKLAMA GELDİ 

Yazım yayına girdikten yaklaşık yarım saat sonra Gülşah Durbay bir açıklama yaptı. Hakkındaki karalama kampanyasıyla ilgili mahkemeye başvurduğunu ifade etti. Ben de o açıklamaları bir günceleme yaparak yazının içinde paylaşıyorum.  Bir kadının, bir belediye başkanının kendisini böyle savunmak zorunda kalması hiç şüphesiz buna vesile olanların bir ayıbıdır.