Silivri Cezaevi, İstanbul'un batısında, geniş güvenlik önlemleri ve yüksek duvarlarıyla bilinen Türkiye’nin en büyük ceza infaz kurumu. Ancak onu sıradan bir cezaevi olmaktan çıkaran şey, “siyasi tutukluların mekanı” olarak anılması. Türkiye'nin yakın siyasi tarihini şekillendiren pek çok isim burada “ağırlanınca”, Silivri’nin adı da ister istemez siyasetle anılır hale geldi.
İlk Parlama: Ergenekon Davaları
Silivri Cezaevi’nin adı Türkiye’de ilk olarak Ergenekon Davaları ile duyuldu. 2007’de başlayan bu davalar, “derin devlet yapılanması” ve “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamalarıyla başlatılmıştı. Hedefte ise gazeteciler, akademisyenler, emekli askerler ve hatta dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ vardı. “Darbe planlayanlar” olarak gösterilen bu isimler, topluca Silivri Cezaevi’ne gönderildi.
Davaların başında ise, dönemin “kahraman” savcısı Zekeriya Öz vardı. Öz, o dönem o kadar etkiliydi ki, dönemin başbakanı tarafından kendisine zırhlı makam aracı bile tahsis edilmişti. O zamanlar iktidar ile paralel yapının (FETÖ) “beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısı eşliğinde hareket ettiği dönemlerdi. Ne var ki, yıllar sonra Zekeriya Öz’ün FETÖ bağlantısı ortaya çıktı ve kendisi Almanya’ya kaçtı. Şimdi Türkiye’de kırmızı bültenle aranıyor, ama o dönemde Silivri Cezaevi’ni siyasi tutuklularla dolduranların başındaydı.
İşin ilginç yanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir Genelkurmay Başkanı “terör örgütü yöneticisi” olarak Silivri Cezaevi’ne gönderildi. İlker Başbuğ’un da içinde bulunduğu bu davalar, aslında “darbe planı” olarak gösterilen dijital belgelerle şekillendi. Ancak daha sonra bu belgelerin sahte olduğu ortaya çıktı.
Ergenekon ve Balyoz davaları kapsamında sadece askerler değil, gazeteciler de hedef alındı. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay, gazeteci Tuncay Özkan ve daha birçok muhalif isim, Silivri Cezaevi’nde yıllarca tutuklu kaldı. Hatta Mustafa Balbay tutukluyken milletvekili seçilmiş ama tahliye edilmemişti.
Peki sonra ne oldu? FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Ergenekon ve Balyoz davalarının kumpas olduğu resmen kabul edildi. Yıllarca Silivri’de hapis yatanlar aklandı, sahte deliller ve dijital oyunlar ortaya çıktı. Ancak bu davalarla siyasetin nasıl şekillendiği ve Silivri Cezaevi’nin “siyasi tutuklu merkezi” haline geldiği hafızalarda kaldı.
Bugün ise durum; Silivri Partisi: Türkiye’nin En Büyük Muhalefet Hareketi (!)
Bugün ise Türkiye’de siyaset sahnesi her geçen gün daha ilginç bir hal alıyor ve Silivri yine başrolde. Eskiden ana muhalefet partileri mecliste mücadele ederdi, şimdi ise adres değişti: Silivri Cezaevi. Şu an öyle bir durumdayız ki, belediye meclis üyelerinden başkanlara, milletvekillerinden parti genel başkanlarına ve gazetecilere, sanatçılardan menajerlere, akademisyenlerden astrologlara kadar uzanan geniş bir yelpazede muhalifler Silivri'de “toplanıyor.” Muhalifler dememe bakmayın “muhalif” olmanız için parti üyesi veya meydanlarda mücadele vermeniz gerekmiyor. Bir tweet dahi yeterli.
Önümüzdeki seçimlerde sahnede iki güçlü rakip olacak gibi görünüyor: İktidar ve Silivri Partisi! Çünkü bu gidişle toplumun en büyük kesimini bir araya getiren ana muhalefet Silivri’de oluşacak.. Şöyle düşünün, seçim kampanyaları Silivri'den canlı yayınlanabilir.
İsmi de “Silivri Partisi” olabilir. Ne de olsa “Silivri” ismi muhaliflik ile ve haksızlığa uğramakla eş değer oldu. Tek eksik, parti bayrağı ve logosu! Ama slogan hazır; “Yolu muhalefetten geçen herkesle bir gün burada buluşacağız”.
Şaka bir yana, bu ironi, siyasi atmosferin ne kadar acayipleştiğinin bir göstergesi.
Siyasi kariyer planlaması yapan gençlere de duyurulur: “Başarılı bir siyasetçi olmak için önce Silivri’den geçmelisin!”
Düşünsenize, ileride siyasi biyografiler şöyle başlayacak: “Siyasete atılmadan önce Silivri Cezaevi’nde 2 yıl geçirdi. Bu dönemde koğuş arkadaşlarıyla ülkenin geleceğini tartıştı ve siyasi stratejilerini belirledi.”
Silivri’den Nasıl Çıkılır?
Peki, Silivri’ye giren nasıl çıkar? Şu an için net bir cevap yok. Hukuki süreçler tartışmalı, davalar karışık. Giriş var çıkış meçhul diyebiliriz. Bu da siyasi açıdan olduğu kadar insani açıdan da büyük sorunlar yaratıyor. Ailelerinden ayrı düşenler, çocuklarının büyüdüğünü göremeyenler…
Son Söz: “Silivri Partisi” Gerçek Olur mu?
Şaka gibi ama maalesef mümkün! Eğer tutuklamalar bu hızla devam ederse, “Silivri Partisi” gerçekten de ana muhalefet partisi olabilir. Yalnız, partinin grup toplantılarını cezaevi bahçesinde yapmak zorunda kalırlar, o da başka bir mesele...
İşin şakası bir yana, bu durum Türkiye’nin hukuk devleti ilkeleri ve demokratik değerleri açısından ciddi soru işaretleri yaratıyor. Demokratik bir ülkede muhalefetin yerinin cezaevi değil, meclis ve özgürce söylem olduğu hatırlanmalı.
Ve son söz; bu ortamda gerçekleşecek bir seçim ne kadar demokratik bir yarıştır? Ağızlardan düşmeyen “milli irade” nasıl sandığa yansır?