10 Kasım’ın ertesinde, duygusallıktan sıyrılıp biraz gerçekçi olmaya çalışalım. Takkeyi önümüze koyup düşünelim. Eğri oturup doğru konuşalım. ** Eskiden herkes kendini Atatürkçü olarak isimlendiriyordu. Ülkede sağlı sollu Atatürkçüden geçilmiyordu. Ş

10 Kasım’ın ertesinde, duygusallıktan sıyrılıp biraz gerçekçi olmaya çalışalım.

Takkeyi önümüze koyup düşünelim.

Eğri oturup doğru konuşalım.

**

Eskiden herkes kendini Atatürkçü olarak isimlendiriyordu. Ülkede sağlı sollu Atatürkçüden geçilmiyordu.

Şimdi işler değişti. Gerçekte Atatürk’le ve Atatürkçülükle uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar artık kendilerini Atatürkçü olarak isimlendirmiyor, bu sıfatı küçültmek için de ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar.

Artık daha homojenleşen, siyasi anlamda daha net bir düzlemde beliren, neye muhalefet ettikleri ve neleri isteyip istemedikleri daha belli olan bir kitle kendini göstermeye başladı.

Atatürk ve Cumhuriyet kavramlarını meydanlarda kendilerine bayrak yapan, ülkenin gidişatından endişe duyan, bunun sebebini de ülke yönetiminin Atatürk ilkelerinden ve cumhuriyet geleneğinden uzaklaşmasına hatta bu ilkeleri ters yüz etmeye çalışmasına bağlayan, sorunu iktidarda çözümü ise cumhuriyetçi ve Atatürkçü yeni bir yönetimde arayan milyonlarca insandan söz ediyorum.

**

Ulusal bayramlarda çelenk kavgalarının yaşandığı, cumhuriyetin ilan edildiği meclisin polis barikatıyla kapatıldığı, Atatürk’ün ölüm saatinde Anıtkabir’in halka kapalı olduğu bir dönem yaşıyoruz.

Cumhuriyetin kurucu partisi tam 60 yıldır sandıktan tek başına iktidar çıkamadığı halde, neredeyse her türlü kötülüğün anası ilan ediliyor.

Televizyon programlarını mesken tutup al gülüm ver gülüm ev oturması yapan liberaller, eski solcular, ‘muhafazakar demokratlar’, İslamcılar, Kürtçüler; yıllardır uğraşa uğraşa içlerini boşalttıkları ‘özgürlük’,’insan hakları’, ‘demokrasi’ kavramlarından dem vururken aralarına kendisini Atatürkçü diye isimlendiren bir tane aydını almıyorlar, alsalar konuşturmuyor, konuştursalar elbirliğiyle söz dayağından geçiriyorlar.

Vaktiyle ötekileştirildiklerini iddia edenler, şimdi Atatürkçüleri ötekileştirip marjinalleştirmeye çalışıyorlar.

28 Şubat’ta askerin çıkarı için tanıklık yapan müebbet hapse mahkum teröriste şimdi TSK aleyhine inciler döktürtülüyor.

Biber gazları ve coplardan elinde Atatürk posteriyle alanlara çıkanlar da nasibini almaya başlıyor.

Sokakta, işyerinde, haber sitelerinin yorum bölümlerinde, televizyonda ahkam kesenlerin ağzıyla konuşan(ki benim yazıların altında da sıkça görürsünüz), insanlar çoğaltıyoruz. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan, futbol takımı fanatikliğinde politize olan yığınlar…

Mağrur, kibirli, kendini bu vatanın tek sahibi sanan, otoriter yönetim heveslisi, kindar ve bilinç yoksunu insanlarımızın sayısı giderek artıyor...

**

Böyle bir ortamda, 19 Mayıs törenleriyle kendini gösteren, 29 Ekim’de zirve yapan, geniş kitlelerin kendilerini alanlara taşıması, seslerini duyurmaya çalışması gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Peki bu bir siyasal hareket midir?

Atatürkçüler ne istiyor?

**

Bu bir siyasal hareket değildir.

Açıkçası Atatürkçüler ne istediklerini de tam olarak bilmemektedirler.

Endişe duydukları şeyler bellidir ama ne talep ettikleri net değildir.

Örgütlü değiller.

Somut taleplerle ortaya çıkmıyorlar.

Yaptıkları duygusal bir dışavurumdan, Atatürk dönemine özlemden ibarettir.

Sorsanız çoğu Atatürk ilkelerini bile sayamaz, Atatürkçülüğün tanımını yapamazlar.

Kaygılarının sebeplerinin biraz da sağında solundaki insanlardan, uzun bir dönem sırtlarını dayadıkları ve şimdi egemenliklerini kaybeden kurumlardan kaynaklandığının farkında değillerdir.

Özeleştiriden yoksun olduğu için, çözüm yollarından da yoksunlar.

Duygusal çıkışlarla gerçekçi çözümler elde edemezsiniz.

Ne kadar eleştirirsek eleştirelim, etnik siyasetin muhalefet yöntemleri sonuç vericidir.

Talepleri bellidir, hedefleri nettir. Argümanları siyaset araçları, en güçlü kozları Türkiye’nin gözüne soktukları sandık sonuçlarıdır.

**

Atatürkçüler, duygusal tepkileriyle kaygılarını gidereceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar.

Amaç sandık sonuçlarını değiştirmekse, takkeyi önlerine alıp düşünmeleri gerekir.

Yoksa şu anda ‘ötekileşen’ Atatürkçüler, uzun vadede marjinalleşmeye mahkum olurlar.