Yıl 1924
Diyorum ve lise tarih bilgilerimi hatırlamak üzere kısa süreliğine gözlerimi kapatıyorum.
İlk anda aklıma geliverenler;
Hilafet kaldırıldı yani laikliğe bir adım.
Tevhidi Tedrisat yani eğitimde birlik.
Egemenliği her koşulda millete veren, dönemini aşan bir anayasa.
Lozan’ın yürürlüğe girişi.
Halkevleri.
DDY.
İşbankası.
“Ey yükselen yeni nesil” diyen bir lider.
En gerçek yol göstericinin bilim olduğuna dikkat çeken bir lider.
Özet; savaştan yeni çıkmış, yokluk içinde, yangının bir çok yerde devam ediyor olmasına rağmen, müthiş atılımlar gerçekleştiren gencecik bir cumhuriyet. Aydınlık ve devasa adımlar, akılcı, güçlü, köklü yatırımlar. Umut. 
Ve bugün. 
100 yıl geçmiş aradan.
Yıl 2024.
Kapatıyorum yine gözlerimi. Yine kısa süreliğine niyetiyle.
Ne mümkün…
Çivilenip kalıyorum hepinizin bildiği o meşhur karede.
Narin’in narin yüzü.
Açmak istemiyorum gözümü. 
Açsam nolucak ki? 
Göreceğim aynı kabus ve daha fazlası. 
2024’ün gerçekleri fazla sarsıcı.
Nerdee 100 yıl öncesinin aydınlığı?
Bir çok yerde şiddet, vahşet, dehşet, yokluk, yoksulluk, haksızlık, karanlık.
İlerlemiş miyiz? Gerilemiş mi?
Uyarmıştı oysa bizi, en hakiki mürşid demişti hani…
Bizse, bir kısmımız daha doğrusu, o mürşide güvenmeyi, inanmayı değil de, ondan uzaklaşmayı tercih ettik, korkmayı hatta.
Sonuç ortada.
Aklımızı başımıza toplamanın vaktidir.
Kanımca, her 10 Kasım’da herşeyden önce yapmamız gereken en anlamlı etkinlik bu.
100 yıl öncesinin uyarısını hatırlamak ve hayata geçirmek. 
Bu vatanın her bir santimetrekaresine bilimin ışığını düşürmek.
Senin de istediğin buydu değil mi?
Ruhun şad olsun Ata’m.