Kendimce iyi yapılan işleri takdir etmeyi bilirim, ama bir o kadar da yakınlarımın “gıcık” diye tabir ettiği muhalif bir tarafım var. En yolunda giden işlerde bile bir kusur bulmak konusunda üstüme yok.
Özel hayatımda fütursuzca gösterebildiğim bu muhalif yönümü, epeydir kamuya açık mecralarda epeyce törpülüyorum.
Bu seçim sürecinde eleştirilecek o kadar fazla şey var ki, her iki taraf adına da.
Ama hayır, yine tutacağım kendimi. Sadece olumlu gelişmelere bakacağım. Onlara dikkat çekmeye çalışacağım. Bana göre bu süreçte doğru tavır bu.
Evet, bence
1- Millet İttifakı oldukça güzel bir kampanya yürüttü. Başarılı oldu, olmadı, o kısma bakmıyorum. Beni etkileyen, yalan, iftira, küfür, hakaret içermeyen, son derece temiz, ayrıştırmayan, kamplaştırmayan, tam aksi birleştiren, kapsayıcı bir dil kullandılar.
2- Bu birleştiriciliği eylemde de gösterdiler. Hiç katılmıyorum bazı partilerin azıcık oyla yüksek mevkii kaptı eleştirisine. Sonuçta, siyasi hayatımızda yasal olarak bu partiler varsa, onların temsilcilerinin bir yerlerde olması, bir yerlere gelmesi bir demokrat olarak beni rahatsız etmiyor. Hatta çok renklilik, çok seslilik ve daha sağlıklı denetim mekanizmasına olanak vereceği için çok da olumlu.
3- Her kesimden partinin ülkenin yüksek çıkarları adına bir araya gelmesi, farklı görüşlerdeki liderlerin birbiri adına oy istediğine şahit olabilmek şahsen bir seçmen olarak çok hoşuma gitti.
4- Görüşlerine katılmadığım halde, Saadet Partisi’nin yürüttüğü kampanya bence takdire değerdi. Gençlerinin yaratıcılığından ve Sayın Temel Karamollaoğlu’nun yaşına rağmen gösterdiği performanstan etkilendim açıkçası. Meral Hanım, bir hemcinsim olarak, erkek egemen bir dünyada sapasağlam ayakta durdu. Öncelerde defalarca kez eleştirdiğim Kemal Bey ise sahici devlet adamıymış onu ispatladı. Hoşgörüsü, sabrı, nezaketi, mütevazılığı, samimiyeti, kucaklayıcı, toparlayıcı, birleştirici tavrı ve inanılmaz enerjisiyle açıkçası gönlümü fethetti. Ve bence gerçekten bu ülkede çok zor olan bir şeyi başardı. Farklı renkleri bir araya getirip, asgari müştereklerde buluşturdu. Tam da bir cumhurbaşkanı gibi. Bir cumhurbaşkanının olması gerektiği gibi.
5- Bazı siyasi partilerin, mesela birbirlerine zıt görüşlerin savunucuları olan AP ve HDP’nin, koşulsuz, şartsız, pazarlıksız, hiçbir şey talep etmeden Kılıçdaroğlu’na desteklerini açıklamaları da benim için oldukça olumlu, önemli ve anlamlıydı. Bu tür dayanışmalara yıllardır hasretiz sonuçta.
Evet, gelelim yazının başlığına.
Muhalefet nasıl yapılır?
Kısmet olur da benim gönlümden geçen gerçekleşirse, yani bu her yönüyle aksayan ve bizi gittikçe ekonomik açıdan uçuruma, sosyal açıdan karanlığa, kültürel açıdan yozluğa, sığlığa sürükleyen başkanlık sistemini ya da daha doğru adıyla TEK ADAM sistemini değiştirme, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçme vaadi ile oyuma talip olan Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa, işte o zaman göreceksiniz nasıl muhalefet yapılır?
Çünkü ben ancak bu koşulda özgürleşebileceğimize, fikirlerimizi çekinmeden açıklayabileceğimize inanıyorum. Ve ancak böylesi bir ortamda gelişimin, ilerlemenin olabileceğine.
En basiti kendi hayatımızdan düşünelim. Tüm arkadaşlarımız, bizimle her konuda aynı düşünen ve bizim her sözümüzü, her davranışımızı onaylayan kişilerden oluşursa gelişebilir miyiz? Bir iki çıkıntı olmalı ki, farklı bir yerden bakabilelim, varsa hatalarımızı fark edelim –ki insanız, olmaması imkansız!
Her farkına varılan hatanın bizi geliştirdiğini kim inkar edebilir?
Hayatımızdaki bir yanlışı, o şeyin, yanlış olduğunu fark edebilirsek düzeltebiliriz.
Bu açıdan bulunmaz nimettir çıkıntılar, farklı düşünenler, size benzemeyenler, gıcıklar, muhalifler ne derseniz deyin adına.
“Hakikat güneşi fikirlerin çatışmasından doğar” diyerek çok doğru söylemiş Namık Kemal. Yeter ki çatışan fikirler olsun.
Fikirler, çatışsın, yarışsın, çelişsin, çelişkileri yakalayan zekalar olsun, bir şeylerin yolunda gitmediğini fark eden akıllar ve onları dile getiren, açığa çıkaran, yüze vuran cesurlar. Bu cesurlara ihtiyacımız var bizim. Düzelmek için, gelişmek için, büyümek için.
Oyumu kullanırken bu kriteri de göz önüne alacağım.
Bana göre, bu iklimi yaratacak olan, değişim vaat eden Kemal Kılıçdaroğlu.
Ben böyle inanıyorum.
Elbette ki bu inancım, demokrasiye olan inancımdan daha üst boyutta değil.
Önce demokrasi, sonra yine demokrasi, hep demokrasi.
Dileğim odur ki;
En çok oyu kim alırsa alsın, sonuçta demokrasi kazansın.
28 Mayıs’ta neşeyle, coşkuyla sandıklarda buluşalım, hangisi seçilirse seçilsin, yeni cumhurbaşkanımızı umutla, sevinçle, kardeşçe kutlayalım.