Yıl 1936…
Atatürk’e suikast düzenlenmiştir. Şüpheliler yakalanmış yargılanmaktadır. Şüpheliler arasında özellikle Ali Saib adı ön plana çıkmaktadır. Fakat dava süreci çok uzamıştır. 
Bu durum toplumda huzursuzluk oluşturduğu için, bir gün Atatürk’ün yaveri, davaya bakan Başsavcı Baha Arıkan’ı arar ve Gazi’nin Karpiç lokantasında kendisini beklediğini söyler. Başsavcı Karpiç’e gider, Adalet Bakanı da oradadır. Atatürk sorar “Ali Saib davasının sonu ne olacak?”
Başsavcı Baha Bey, “Mahkemenin kararını beklemek gerek” deyince Atatürk hiddetlenir. Baha Bey önce bir telaşlanır ne diyeceğini bilemez. Kısa sürede kendini toplar ve şu cevabı verir.
“Eğer isterseniz mahkemeleri kapatabilir, hakimleri ve beni de atabilirsiniz efendim. Ama bu durumda adınız tarihe Mustafa Kemal olarak geçmez.”
Bu cevap karşısında Atatürk ne der peki?
“Duymak istediğim cevap buydu. Görevinizin başına dönebilirsiniz.”
Sonra ne olur? 
Dava sonuçlanır ve Ali Saib beraat eder.
Bundan 89 yıl önce, üstelik tek parti döneminde...
Bu ülke kuvvetler ayrılığı prensibiyle kuruldu.
Yasama, Yürütme, Yargı, Basın…
Bu 4’ü birbirinden bağımsız olacak, olmalı.
Yıllar içinde yavaş yavaş bu prensipten uzaklaşmak, kimse kusura bakmasın da ij güçlerin marifeti.
Ülkeyi 100 yıl geriye götüren ij güçlerin anlayışı.
Ömrü siyasetin içinde geçmiş koskoca insanlara, hak, hukuk, adalet, demokrasi, hukuk devleti filan gibi kavramları anlatacak değiliz. Zira hepimizden iyi biliyorlar. Hele masumiyet karinesi konusunda uzmanlar. Hep bu kavramları kullanarak gelmediler mi oldukları yerlere?
Bu akıl almaz çifte standart rahatsız etmemekte vicdanlarını.
Değil önemli bir metropolün, herhangi bir ilçe belediyesinin Ak Partili başkanına yapılsaydı tüm bunlar, düşünebiliyor musunuz?
Ortalığı ayağa kaldırırlardı, demokrasi neferi olup çıkarlardı, bize seçilmiş olmanın kutsiyetini filan anlatmaya kalkarlardı.
Son bir haftadır yaşadıklarımızı şöyle bir düşünüyorum da, ne aklım alıyor, ne vicdanım kabul ediyor.
Hukuk devleti ilkelerinden tümüyle uzaklaşılmış olmayı kabullenmek istemiyorum. Ben demokratik laik bir cumhuriyete, bir hukuk devletine doğdum. Ülkemin ayarlarıyla bu kadar oynamaya hiç kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.
Apaçık haksızlık yapılıyor gözümün önünde, adalet katlediliyor. 
Adalet Sarayları, saraydan adalet çıkabileceğini düşünen bir anlayışla vira çoğalıyor, koca koca binalar dikiliyor ve fakat o saraylarda haksızlık, hukuksuzluk yükseliyor.
Hele 4. Gücün hali, bir yandan içimi sızlatıyor, bir yandan sinirlendiriyor.
Habercilik bu değil diye haykırasım var.
Tüm bunlara sıkılmak, üzülmek, çocuklarımız için kaygılanmak, endişelenmek ve en sonunda öfkelenmek yetmiyormuş gibi, dııt cep telefonuma mesaj geliyor.
“Son bir haftada Merkez Bankası rezervlerinden 27 milyar dolar eksildi.”
Bu da ij güçlerin marifeti.
Hani derler ya “insanın kendisine ettiğini, başka kimse edemez.”
Sanırım bu ülkeler için de geçerli…

NOT: Yazımın başında anlattığım anekdot, Erol Mütercimler’den alıntıdır.