İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa’da Ramazan’ın on üçüncü gününde Oruç Saat Kaçta Açılacak?

04 Nisan 2023 Salı günü saat 19.43’de okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının on üçüncü gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının on dördüncü gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın on dördüncü gününde  (05 Nisan Çarşamba) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.18’de.

Günün Ayeti:

“Ey Peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı, izniyle Allah’a çağırıcı ve etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderdik.” (Ahzâb, 33/45-46)

Günün Hadisi:

“Kim kalbiyle tasdik ederek Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet ederse Allah ona cehennemi haram kılar.” (Buhârî, İlim, 49)

Günün Duası:

“Ya Erhamerrahimîn! Topraklarımızı rahmetine gark eyle. Bol ve bereketli yağmurlar nasip eyle. Esirgeme bizden nimetini, gönder gökten rahmetini, lütfet bize inayetini.”

Günün Makalesi:

Dua ve Âdâbı / Dr. Said KOBAK / Akhisar İlçe Vaizi

“Çağırmak, seslenmek, istemek; yardım talep etmek” anlamlarına gelen dua kelimesi, İslâm’da Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve tâzim duyguları içinde O’nun lütuf ve yardımını dilemesini ifade eder.

Dua, âciz ve fakir olan insanın sonsuz kudret sahibi olan Allah ile kurduğu bir köprüdür. Bazı İslâm âlimlerine göre Allah ile kul arasında kurulan bu bağda bir vasıtanın olmaması duayı kulluk makamlarının en önemlisi yapar. Duanın ibadetin özü olarak tarif edilmesi (Ebû Dâvûd, Vitir 23) bu sırdan olsa gerektir. İnsanın değeri dua ile ortaya çıkar. Bu husus âyette şöyle dile getirilir. “De ki: Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin!” (el-Furkân 25/77)

Her ibadette olduğu gibi duada da riayet edilmesi istenen şeklî ve ahlâkî bazı şartlar vardır. Buna göre dua eden kişinin yaptığı ibadete uygun bir edep içinde olması gerekir. Öncelikle kul duada kibir, gösteriş, kabalık ve gaflet gibi ahlakî kusurlardan temizlenmelidir. “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, alçak sesle sabah akşam rabbini zikret, gafillerden olma! Rabbinin katında bulunanlar bile O’na kulluk etmek hususunda kibre kapılmazlar” (elAʻrâf 7/205-206) âyetleriyle bu edep bizlere öğretilir.

Dua gizlice ve gönülden yapılmalıdır. Bunun aksi bir davranışın, Allah’ın hoşlanmadığı bir iş olduğu Kerîm kitabımız Kur’an’da ifade edilir. “Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.” (el-Aʻrâf 7/55) Kul dua ederken Allah’a karşı korku ve saygı içinde bulunmalı, aynı zamanda istekli ve ümitli olmalıdır. “Allah’a korkuyla ve ümitle dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.” (el-Aʻrâf 7/56) âyeti de bu edebe işaret eder.

) âyeti de bu edebe işaret eder. Hz. Peygamber (a.s.m.) de kişinin duayı duyarlı bir kalple yapmasını, isteğini kesin ve sade bir dille belirtmesini, duanın kabulü için acele etmeyip isteklerine ısrarla devam etmesini tavsiye etmiştir. (Buhârî, Daʻavât 20-22; Tirmizî, Daʻavât 12,66) Bunun yanında İslâm âlimleri, eserlerinde duanın mübarek vakit ve yerlerde, kıbleye dönülerek ve Allah’ın adıyla başlanarak, günahlardan pişmanlık duyularak yapılmasını dua âdâbı içerisinde zikretmişlerdir. Saydığımız âdâba uygun yapılmayan dualara cevap verilmeyeceğini söylemek mümkün değildir. Kişi, her hal üzere rabbine dua edebilir. Burada dikkat çekmeye çalıştığımız husus, mezkûr davranışların kulluk bilincini yansıtmasıdır.

Günün Fetvası:

Anan babaya fitre verilebilir mi? Toruna fitre vermek caiz midir? Hala, amca, dayı ve teyzeye fitre verilebilir mi?

Fıtır sadakası, kişinin bakmakla yükümlü olmadığı yoksul müslümanlara verilir. Bir kimse zekâtını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usul ve füruuna veremez. (Usul, bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; füruu ise; çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır. Ayrıca eşler de birbirlerine zekât, fitre ve fidye veremez. Hanefilere göre aşağıda sayılanlara fitre verilmez:

a) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara,

Manisa'da  sağanak alarmı! Önleminizi alın! Manisa'da sağanak alarmı! Önleminizi alın!

b) Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara,

c) Eşine,

d) Zengine yani asli ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye,

e) Babası zengin olan ergen olmamış çocuğa. Bunların dışındaki kardeş, teyze, dayı, amca, hala ve onların çocukları, gelin, damat, kayınpeder ve kayınvalide gibi akrabalar zengin değillerse kendilerine zekât, fitre ve fidye verilebilir.

Kıssa:

Arayıştan arınışa: Ebû Zer El-Gıfâri (r.a)

Müslüman olmadan önce etrafına korku salan sert mizaçlı Ebû Zer artık Peygamber ahlâkıyla ahlâklanmış, arınmış, harama el uzatmak bir yana fakir ve düşkünlerin sığınağı olmuş ve sade bir hayat sürmeye karar vermişti. Resûlullah’tan aldığı terbiye sayesinde asıl zenginliğin gönül zenginliği olduğunu anlamış, dünyalık her şeyden yüz çevirmeyi tercih etmişti. Bundan böyle o nerede olursa olsun Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olacak, kötülüğün peşinden hemen bir iyilik yapacak, insanlara güzel ahlâka uygun biçimde davranacak, en zor şartlarda bile iffetli davranacak ve doğruluktan asla taviz vermeyecekti. Peygamber’e gerçek bir dost olmak, onun tavsiyelerine uymayı gerektirirdi. Nitekim öyle de oldu. Zühdü ve takvasıyla Resûlullah’ın gönlünü kazanan Ebû Zer onun şu övgüsüne mazhar oldu: “Ebû Zer’den daha doğru sözlü ve vefalı olanını ne gökyüzü gölgelendirmiş ne de yeryüzü üzerinde taşımıştır.” (Tirmizî, Menâkıb, 35)

SÖZLÜK:

Marifetullah

Kelime olarak “Allah’ı bilme ve tanıma” anlamına gelen mârifetullah “Allah’ın zâtı, sıfatları, fiilleri ve isimleri hakkındaki bilgi” şeklinde tanımlanmıştır. Mârifetullah, kişinin Allah'ı hakkıyla tanıması, bilmesi ve buna göre O'na bağlanması demektir. Zira kişi, Allah'ı hakkıyla tanırsa, O'nun emir ve yasaklarına bağlanır. Mârifetullah hususunda şu üç nokta yer almaktadır: 1. Allah'ı ve O'nun birliğini bilmek, yüceliğini kabul etmek ve her türlü eksiklikten münezzeh kılmak. 2. Allah'ın sıfatlarını ve bu sıfatların hükümlerini bilmek. 3. Allah'ın fiillerini ve bu fiillerin hikmetlerini kavramak. Allah’ı bu şekilde tanımak da insanın kendini tanımasına (ma‘rifetü’n-nefs) bağlıdır. Ebû Saîd el-Harrâz bu durumu, “Nefsini bilmeyen rabbini bilemez” şeklinde ifade etmiştir. İnsanın nefsini bilmesi rabbini bilmesinin başlangıcıdır. Rabbini bilmesi, nefsini bilmesinin neticesidir. Yani insan nefsinin sıfatlarında ârif olmadıkça rabbinin sıfatlarını idrak edemez

HER CÜZDEN 3 MESAJ:

14. CÜZ On dördüncü cüzde öne çıkan 3 konu (mesaj):

1. HAYATI ALLAH İÇİN YAŞAMAK

O’nun İstediği Gibi Bir Mümin Olmak Hicr suresinde genel olarak Allah için yaşamak ve mücadele etmek konusu işlenmektedir. (Hicr: Mekke’nin kuzeyinde Semut kavminin yaşadığı bir yerdir). Bu sure Kur’ân’ın rehberliği ile başlamaktadır; sonra tarihte tevhid ve şirk mücadelesi özetlenmekte, peygamberle mücadele edenlerin akıbetleri açıklanmaktadır: Hz. Adem ve şeytan mücadelesi (Hicr, 15/52-84), Hz. İbrahim ve azap meleklerinin diyaloğu (Hicr, 15/52-60), Lut kavminin helakı (Hicr, 15/61-77), Şuayb peygamberin kavmi Eyke’nin helakı (Hicr, 15/78-79) ve Semut kavminin yurdu Hicr ve helakı (Hicr, 15/80-84) anlatılmaktadır.

2. MÜMİNLER MÜTEVAZI VE CESURDURLAR

Sonra Hicr suresi şu güzel mesajlarla tamamlanmaktadır: İnsanlara güzel davran, Kur’ân’ı tebliğ et, onların elindeki güç sizi etkilemesin, müminlere şefkatli davran, müşriklere aldırma, Rabbini tesbih et ve O’na secde et, ölünceye kadar ibadete devam et (Hicr, 15/85-99).

3. PEYGAMBERLERİN TEBLİĞİ

Onlar Gibi Tebliğe Devam Etmek ve Sıkıntılara Sabretmek Gerekir Burada ayrıca Nahl suresi de bulunmaktadır. Bu surede; tevhid inancıyla ilgili yoğun bir tartışma ortamı oluşturulmakta; vahiy gönderen Allah, kâinatın ve sizin yaratıcınız-Rabbiniz olan Allah’tır (Nahl, 16/1-34). Müşrikler tek Tanrı olan Allah’a ortak koştukları için yeryüzünde büyük bir fitneye sebep olmakta ve hadlerini aşmaktadırlar (Nahl, 16/35-47). Siz Hz. İbrahim (a.s.) gibi olun, tebliğe devam edin ve sıkıntılara sabredin. Takva ve ihsan sahibi olun (Nahl, 16/120-128).