Manisa Genç İş İnsanları Derneği (MAGİAD), Kent Buluşmaları kapsamında program düzenledi. Manisa Hilton Otel’de düzenlenen programa, 22. Dönem TBMM Başkanı Bülent Arınç, AK Parti Manisa Milletvekili Mücahit Arınç, MAGİAD Başkanı Serdar Bozyaka, dernek üyeleri ve davetliler katıldı.
Yemek sonrası mikrofona geçen Bülent Arınç, toplumun büyük kısmının ekonomik olarak zor durumda olduğunu söyledi. AVM’lerin, kafeteryaları, mağazaları dolduran kesimin yanıltıcı olduğunu örneklerle vurgulayan Arınç, “Bir toplantıda ekonominin durumuyla sohbet ederken konuştuğu kişinin kendisine Ankara örneği verdiğini anlatan Arınç, Ankara’daki AVM’lere girip çıkan insan sayısının 560 bin civarında olduğunu ancak bunun 7 milyonluk şehir nüfusuna oranının yüzde 10 bile olmadığını söyledi.
Arınç sözlerini şöyle sürdürdü: Senin AVM’de gördüklerin de aynı kişi, altında arabası olup da caka satan da aynı kişi, bir de çakarlı yapmışsa düşünün. Demek ki nüfusun yüzde 10’unun ne bu gelişmelerden ne olumsuz gidişattan, emeklinin maaşına ne kadar zam gelecek meselesinden haberi yok. Ama bu çok çarpık bir tablo. Yüzde 60’ın, 70’in geçim kaygısı taşıdığı bir ülkede yüzde 10’un veya en yüksek rakamla yüzde 20’nin memnun olması gelir adaletsizliği ve birbirlerine karşı hınçla bilenen insanlar topluluğu olur. Bunları süratle değiştirmemiz lazım. Değişebilir. Değişeceğine de inanıyorum. Mehmet Şimşek ve ekibine güvenimiz tamdır. Ama bir şeyi yeniden düzeltmek yıkıp yeniden yapmaktan da zordur. “ dedi.
"Türkiye'nin bütün problemleri siyaset ile çözülebilir"
Türkiye'nin toplumsal siyasi hayatına bakarken istikrarlı günlerin bir an evvel gelmesi için düşünmeli ve çalışılması gerektiğini belirten 22. Dönem TBMM Başkanı Bülent Arınç, "Biz 22'inci yılımızı önceki günlerde kutladık. Biz iki döneme ayrılabiliriz. Birincisi 2022 ile 2012 arası. Ondan sonra zaman içerisinde bir gerileme dönemi başladı. Daha fazlasını doğrusu söyleyemiyorum. Bu gerileme döneminde bakarsanız, devletlerin hayatı da böyledir. Bir insan gibi doğarlar, gelişirler, büyürler, yaşlanırlar. Ondan sonra bir duraklama, arkasından bir başka dönem gelebilir. Sürekli bir istikrarlı gelişme haline getirebiliriz. Kendi içerisinde yenilenerek değişen şartlara kendimizi uygulayalım. Türkiye değişiyor. Çocukların, genç yaşlıların, köydekilerin, kasabadakilerin, merkezdekilerin farklı düşünmeye başlıyorlar. Seküler hayale özenen insanlar onun getirdiği bir popüler kültürün içerisinde insanlar daha çok maddileşiyorlar. Zamanlarını farklı şeyler için harcıyorlar. Çok şeyler yaşadı Türkiye. Ben de bunların şahidiyim. Muhalefeti de gördüm, iktidarı da gördüm. İyileri de gördüm, kötülerini de gördüm. İyilerini örnek aldım. Yani bir insan hizmet odaklı bir siyaset yapmalıdır. Bizim büyüklerimiz siyaset yapmamızı zamanında karşı çıkmıştır. Siyaset çıkar üzerine yapılacaksa olmaz dediler. Doğruydu. Her şeye çıkara odaklanmış bir dünyada siyaset yapmaya kalkarsanız bugün yaşadığınız büyük sıkıntıları yaşarsınız. Ama millete hizmet için, Allah rızası için, insanları daha mutlu etmek için, toplumun sorunlarını çözmek için siyaseti kendinize benimserseniz, o zaman olur. Türkiye'nin hemen hemen bütün problemleri ancak siyasette çözülebilir. O siyaseti inancı, kararlı, cesur ve ilkeli olarak yapmamız lazım. Biz kurarken böyle kurduk. Yani günlük olaylar hakkında herkes bir şey söyleyebilir. Televizyonlara akşam saat 21.00'dan sonra bakın maşallah her biri de ne kadar güzel bir şey. Her şeyi çok iyi biliyor. Ukrayna bundan sonra ne yapacak? Elinde bir tane değnek, konuşuyorlar. Ya kardeşim sen bunları nereden biliyorsun? Elinde bir şeylere bakıyorsun. Oradan bir şeyler söylüyorsun. Her şeyin uzmanı olmalı. Bizim eğitimde, temelde bir şeyi en iyi bilen insan yapmıştır. Ama eğitim 50 yıldır, 60 yıldır, belki 100 yıldır çok az bilen insan yetiştiriliyor. O yüzden 3 milyon kişi üniversite lisans diploması olan insanlarımız işsiz. Yıllardan itibaren her yere üniversite açıldı. Öğreniyorsunuz 3 milyon insan şu anda işsiz. Atanan öğretmenler 1 milyon 300 bin öğretmen ataması yapıldı. AK Parti iktidarında. Ama arkası geliyor. Üniversiteye girmek çok kolay. Mezun olmak bundan da kolay. İki yıllık, 4 yıllık derken herkes lisans diploması alıyor. Türkiye'de maalesef bunlardır. Toplumsal barış, siyaset tayin edecek. Siyasetin bunlarla meşgul olması lazım. Siyaset, üç beş kişiyle yapılmıyor. Toplumun bütünüyle yapılması lazım. Burada onları temsil eden siyasi partiler var. Onlar da yeni ilişkiler kuracaksınız. Dilini kurmamaya çalışıyoruz. Nezaketli olacaksınız. İfade özgürlüğünden yana olmayacaksınız. Karşındakini dinleyeceksiniz. 'Belki benim yanlışım vardır. Ben konuşayım, o da konuşayım. Doğruyu bulacaksınız' Bunu dedim zamanında. Dediğim zaman daha iyi oldu. Çünkü özgürlüklerin bile şekli ifade özgürlüğüdür. Bir insan kendisini layıkıyla temsil edemiyorsa daha doğrusu ifade edemiyorsa kimliğini ortaya koyamıyorsa buradan sıkıntılar doğar" şeklinde konuştu.
"Hedefimiz, Manisa'ya dünya şehri yapmak"
MAGİAD Başkanı Serdar Bozyaka, 34 yıldır köklü geleneklere sahip olduklarını ifade etti. Bozyaka, "Manisa Genç İş İnsanları Derneği olarak 34 yıldır köklü bir geleneğe sahip Manisa'nın en eski ve en sivil toplum kuruluşlarından biri olarak 200'den fazlasını bünyesinde bırakmaktadır. Farklı siyasi görüşlere ve farklı sektörlere dair aynı amaç etrafında birleşmiş iş insanlarından oluşan bu büyük Manisa'nın ekonomik ve sosyal gelişimine katkı sağlamak amacıyla 1991 yılında kurulmuştur. Kuruluşumuzdan bu yana eğitim, sosyal projeler ve ekonomik raporlarla önemli çalışmalar gerçekleştiren bir sivil toplum kuruluşu olarak sürdürmektedir. Manisa'yı bir dünya şehri yapmak için bu hedef doğrultusunda kendimizin iş gücü, potansiyelini desteklemeye ve gelişen dünya ekonomisinde sağlam bir cihat edilmeye yönelik çalışma hız kesmeden devam ediyoruz. Bugün burada hem Manisa'ya hem ülkemize büyük katkı katkılar sağladık. Türkiye olarak uzun süredir ekonomik açıdan zor bir dönemden geçiyoruz. Hepimiz biliyoruz ki bu durum aramızdaki sanayici ve iş insanı arkadaşlarımızı derinden etkiliyor. Bu çalkantılı süreçten hızla çıkmak için hepinizin üzerine çok iş düşmektedir. Manisa'nın iş insanları olarak bu bilinçle çeşitli çalışmalar yürütülür ve birtakım çözüm önerileri öncelikli olarak güçlü bir ekonomi için ülkemizde barış ve huzur ortamının kalıcı olarak kalması gerektiğine inanmaktayız. Atatürk'ün 'Yurtta barış, dünyada barış' sözünün önemini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Cumhuriyetimizin 100'üncü yılı geride bıraktığımız bu dönemde artık tek bir günü bile kaybetmeye tahammülümüz yok. Hem toplum hem de dünya düzeyinde ortamımızın sağlanması gerektiğine inanmaktayız. Bir diğer önemli konu ise ülkemizde ivedilikle yapısal reformların hayata geçirilmesi gerekliliğidir. Türk milletimizin kronik sorunlarının çözümünde devletimizin atacağı olumlu adımda yanında olacağımızı defaatle belirteceğiz. Son dönemde Türkiye'nin Avrupa Birliği ile müzakerelere tekrar önem vereceğine dair yapılan açıklamaları olumlu buluyoruz. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana batı demokrasinin ve kalkınma odağımızı almak iki bölgedeki birçok ülkenin önüne taşındık. Ancak ne zaman açıldığı ve bilimsel politikalardan uzaklaşırsak hedeflerimizden de uzaklaştık. Türkiye'nin dünyanın en büyük 10 ekonomisinden arasına girmesi, bu hayalin gerçekleşebilmek için önümüzdeki çok kısa süre var" diye konuştu.
BAŞKAN SERDAR BOZKAYA’DAN ÇAĞRI
MAGİAD Başkanı Serdar Bozyaka, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
''Ekonomide uzun süredir kötü bir süreci geçirmekte olduğumuz bugün Türkiye’de hepimizin malumu. Aramızdaki, sanayici, iş insanı arkadaşlarımız bu süreci derinden yaşamaktadır. Bu çalkantılı süreçten ülkemizi bir an önce kurtarmak hepimizin ortak gayesi ve görevidir.
Manisa’nın iş insanları ve onların yegane temsilcisi konumunda olan Magiad olarak bizim de bu bilinçle uzun süredir gerçekleştirdiğimiz çalışmalar sonucu elde ettiğimiz birtakım tespitler ve çözüm önerileri mevcut.
Bunlardan ilki hiç şüphesiz güçlü bir ekonomi için ülkemizde barış ve huzur ortamının kalıcı olarak tesis edilmesinin gerekliliğidir. (yurtta barış cihanda barış) Ülkemiz; uzun süredir siyasi kutuplaşmalar, şiddet ortamı ve terör olayları sebebiyle önemli kayıplara uğramıştır. Cumhuriyetimizin 100. Yılını geride bıraktığımız bir dönemde ise artık ülkece kaybedebileceğimiz tek bir gün dahi olmadığı kanaatindeyiz. Bu sebeple hem tavanda hem de tabanda çok geniş bir mutabakat ve huzur ortamının gelinen noktada artık olmazsa olmaz olduğunu düşünüyoruz.
Bir diğer konu ise; ülkemizde yapısal reformların acilen hayata geçirilmesi gerekliliğidir. Türkiye ekonomisinin kronikleşmiş sorunlarının çözümünde devletimizin ve ekonomi yönetiminin atacağı her olumlu kararda yanında olacağımızı defaatle bildirmiştik. Geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin tekrar Avrupa birliği ile müzakere sürecine önem vereceğine yönelik açıklamaları olumlu buluyoruz. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana batı demokrasisini ve kurumlarını kalkınma odağı yapmamız ülkemizi bulunduğumuz coğrafyadaki diğer ülkelerden daha ileri ve özel bir noktaya taşımıştır. Ne zaman çağdaş akla ve bilime dayanan politikalardan uzaklaştıysak hedeflerimizden de uzaklaştık. Devletimizin dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girme hedefi kuşkusuz ki hepimizin hayalidir. Bu hayalimizi gerçek kılabilmek için elimizde birçok araç bulunmaktadır. Ülkemizin jeopolitik konumu, genç ve dinamik nüfusu, turizm alanındaki doğal güzellikleri gibi imkânlarımız bunlardan bazıları. Fakat mevcut ekonomi politikaları ile üst basamaklara yükselmemiz mümkün görünmüyor. Bunun için Türkiye’nin yapısal reformlara imza atması gerekmektedir. Türkiye’nin 2000’li yılların başlarında Bülent Ecevit hükümeti ile başladığı, daha sonra Sayın Bülent Arınç’ın da içinde olduğu Ak Parti hükümeti ile devam eden Avrupa Birliği uyum yasaları süreci bu reformlara çok güzel bir örnektir. Türkiye ekonomisinin bu yıllarda nasıl hızlı büyüdüğünü hatırlayabiliriz.
Siyasi reformlardan beklentilerimizi; kişi hak ve özgürlüklerinin batı Avrupa standartlarına geldiği, kadın erkek eşitliğinin daha iyi noktalara taşındığı, düşünce özgürlüğünün sağlandığı, güçler ayrılığı ilkesinin katı bir şekilde uygulandığı bir hukuksal habitat olarak konumlandırabiliriz. Buna ilave olarak siyasi partiler kanununun daha demokratik ve özgürlükçü bir şekilde ivedilikle değiştirilmesi gerekmektedir. Sosyal reformlardan beklentilerimizi iki başlıkta özetleyebiliriz. Birincisi ve en önemlisi eğitim reformu: eğitimde okul ve öğrenci sayısının yani niceliğin değil niteliğini ön planda olduğu, eğitim sisteminin bilimsel temele oturtulduğu çok büyük ve köklü bir değişimin yapılması gerekmektedir. Üniversitelerimizin dünya ile yarışır hale gelmesi ve dünyanın en iyi 100 üniversitesi arasına en az üç üniversitemizin yerleşmesi için gerekli alt yapıların düzenlenmesini ve bilim üreten konuşan sorgulayan özgürlükçü üniversitelerin tesis edilmesini umut ediyoruz. ABD’yi süper güç yapan en önemli etkenin üniversiteleri olduğu gerçeğini unutmamak gerekir.
Sosyal alanda yapılması gereken bir diğer reform ise; hukukun üstünlüğünün temini ile ilgili anayasa değişiklikleri ve mevcut yasaların uygulanabilmesi için atılacak adımlardır. Bununla birlikte bundan da önemlisi vatandaşların hukuka ve onun kurumlarına olan güveninin teminidir. Bu güveni sağlayabilecek olan ise hukukta öngörülebilir uygulamalardır. Geldiğimiz noktada; ülkemizde en üst yargı mercii olarak kabul edilen Anayasa Mahkemesi ve uluslararası mahkemelerin vermiş olduğu kararların dahi yer yer uygulanmadığına şahitlik etmekteyiz. Karşımızda olan bu olgu; hukukun uygulanmasının anayasa ve kurallarda gerçekleştirilecek değişikliklerden çok daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Unutmamak gerekir ki; en iyi kanun uygulanan kanundur. Uygulanan bir hukuk sistemi, huzurlu bir toplumun ve işleyen bir ekonominin de en önemli sac ayaklarından birisi olacaktır.
Ülkemizin dünyada siyaset ve ekonomi alanındaki etkisini, demokrasisinin ve hukuk devletinin sağlamlığı belirleyecektir. Bununla birlikte, gündeme gelen her bir siyasi gelişme veya mevzuat değişikliği algı ve beklentiler üzerinde önemli bir etki yaratmaktadır. Son dönemde ülkece bu alandaki önemli gündemlerimizden birisi de yerel yönetimlere kayyım tayini uygulamasıdır. Bu uygulamayı tecrübe etmek durumunda kalan il ve ilçelerimiz; seçilmiş bir yerel yönetimden mahrum kalmışlardır. Bu durum söz konusu uygulamanın açık bir sonucudur. Bu sonuçla yüzleşen il ve ilçelerimizde yaşayan yerel halk olmuş ve bir anlamda halkın cezalandırılması söz konusu olmuştur. Görevden alınan yerel yöneticinin yerine gelecek kişi demokratik yollarla belirlenebilmeli ve görevden alınan yerel yönetici hakkındaki ceza soruşturması da bir taraftan kendi mecrasında sürdürülebilmelidir. Bu ertelenmemesi gereken bir gerekliliktir.''