Darülbedayi 1923 yılı içerisinde ülke genelinde turnelere çıkmış ve bu turnelerin birisinde de Manisa’ya gelmiştir.
Manisa’ya erken saatlerde gelen tiyatro heyeti karınlarını doyurmak için Niyazi Dede’nin aşçı dükkânındadırlar.
Dede Niyazi’nin 1907’den itibaren Manisa’da hizmet veren “yarı kerpiç, yarı tahtadan yapılmış” aşçı dükkânı bir zamanlar “Altı Lambalı Sokak” olarak bilinen İstasyon yakınlarında bir evin altında bulunmaktadır. Dede Niyazi’nin torunlarının anlatımına göre bu ev şimdiki Kitapsarayı-Manisa İl Halk Kütüphanesi- civarında olmalıdır.
Tiyatro sanatçısı Vasfi Rıza Zobu’nun (1902-1992) anlatımına göre 1923 yılında Manisa’da aşçılık yapan Dede Niyazi’nin dükkânında yaşanan hikâye şöyledir:
“İçeri girdiğimiz zaman, ocak başında saçlı, sakallı, başında on iki dilimli külah üstüne ince sarıklı bir zat vardı… Çırağıyla beraber bir şeylerle meşguldü… Dönüp bize bakmadı bile…”Yemekler hazır mı?” diye sorunca bize bakmadan, duvarda asılı rakkaslı saate şöyle bir göz atıp: “aceleniz neydi? Dedi. “Yolcuyuz da, acıktık”
Ne o bize bir cevap verdi, ne de biz ondan “buyur” bekledik. Mevcut olan beş altı masadan birine oturduk…
“İçki yasağı” devrindeydik… Hiçbir yerde, hele istenildiği zaman içki içebilmek kabil değildi… Kaçağını bulmak için de, kasabanın yerlisi yahut da satıcının aşinası olmak lazım geliyordu…

                              Dede Niyazi ve arkadaşlarının nargile keyfi, 1940’lı yıllar
Sanki pek lüzummuş; sabahın on buçuğunda rakı içmek âdetimizmiş gibi: Behzat, “Adam Bektaşi, rakısız yapamaz bu… İstesek mi?” demeye kalkmadan, Muvahhit: “Baba efendi, demlenebilir miyiz?” sualini sorunca, Niyazi Baba, ilk defa yüzümüze bakıp , “rakı yasağı olduğunu bilmiyor musunuz” cevabıyla adeta bizi azarladı… Ümit yoktu bu hiddetli cevapta… Behzat’la boş zamanımızda birkaç nefes geçmiştik… Bektaşilerin Ayin-i Cem’de okuduklarının pek nadidelerindendi bunlar…
Behzat bana bir göz attı; ikimiz de hafiften başladık nefese… Benim sesim fena değildi. Behzatın da şöyle bir edalı tavrı vardı… Maksat baba efendiyi aşka getirip rakıyı temiz etmek olduğundan, sesimizi, sedamızı beğendirmeye daha bir itina ediyorduk.
Bir ara, Niyazi baba’nın elinden kepçeyi bıraktığını gördüm… Kulak kabarttı… Bizde de ümit belirince; nefesi daha bir revnaklı okumaya devam ettik… Sonlarına doğru Baba’nın sesi duyuldu.  Çırağını emrediyordu:
“Çabuk kapat kepenkleri, bugün yemek yok!”
Çırak, emri yerine getirirken, baba da elinde bir teneke ibrikle gelip, içindeki rakıdan bardaklarımızı doldurduktan sonra, kebapları ateşe koydu…
Saat on ikiye gelmişti… Bekâr memurlar için Manisa’nın bundan başka lokantası yoktu. Dairelerde öğle paydosu oldu mu, tozlu yollardan Niyazi baba’ya doğru akın başlardı… Tahta kepenklerin aralığından, kapı ve pencere önüne, birer ikişer toplanan insanları görüyorduk.  Rakının arkası kesilmesin diye biz de nefesin birisini bitirip ötekine başlıyorduk… Biz içerken, onlar dışarıdan; ricakar seslenmelerle ahengi devam ettirmekteydik…
 

                                         Vasfi Rıza Zobu ve Bedia Muvaffit
 
Niyazi Baba, Manisa’nın en maruf simalarındandı.   Eşraf ve hükümet karşısında hiç kimseninkine benzemeyen bir imtiyaza sahipti. Ama açlık bu… Kepenk önüne gelenler, aç karınları ile Baba’nın imtiyazına riayet edecek halde değillerdi… Baba’nın iki defa  “Bugün yemek yok!” nidasına rağmen, kalabalık eksilmiyor, artıyordu. Nihayet acıkan komiserin de resmi elbisesiyle “içki yasağı kanununa” rağmen cürüm işlenen bu yere geldiği, kepenk aralığından görülünce, “baba bize ruhsat ver artık!” demek mecburiyeti hâsıl oldu.
Baba efendi, çırağını kadehleri toplatırken, arka taraftaki menteşesi kopuk, omuzlanarak açılan kapıyı da bize açtırdı. Hesabımızı ödemek teklifi gibi bir terbiyesizlikte! Bulunduğumuzdan dolayı, “haydi gidin! Başımı belaya sokmayın benim” azarıyla konuklarını yola koydu.”[1]
Dede Niyazi ile ilgili yazı ve araştırmalarımız devam edecektir. Manisa’ya hizmet etmiş her insanın hayatı araştırılmalı ve gün yüzüne çıkarılmalıdır. Manisa’nın bir zamanlar yaşanan ve hatıralarda kalan güzelliklerini gelecek nesillere bırakmak her Manisalının boynunun borcudur.
www.tarihistan.org;   [email protected]

[1] Vasfi Rıza Zobu, O Günden Bu Güne, Milliyet yay. İst.1977; s.100vd.; Gökhan Akçura, Kadınlarla Meşgul Olan Genç Kalır, Oğlak yay. İst. 1997 s.107. Ayrıca bak. Hakkı Avan, Niobenin Kentinden, Manisa 2013, s. 147,148,149