Tarım İl Müdürü Öztürk, o konuya açıklık getirdi Tarım İl Müdürü Öztürk, o konuya açıklık getirdi

31.03.2023 Cuma ( 9 Ramazan 1444 )

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa’da Ramazan’ın dokuzuncu gününde Oruç Saat Kaçta Açılacak?

31 Mart 2023 Cuma günü saat 19.39’da okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının dokuzuncu gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının onuncu gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın onuncu gününde (01 Nisan Cumartesi) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.26’da.

Günün Ayeti:

“Lokmân oğluna öğüt verirken ona şöyle dedi: “Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır.” (Lokman, 31/13)

Günün Hadisi:

“Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”( Tirmizî, Birr ve sıla, 33.)

Günün Duası:

“Ey rabbimiz!” derler, “Bize mutluluk getirecek eşler ve çocuklar bahşet; bizi günahtan sakınanlara öncü yap!” (Furkan,25/74)

Günün Makalesi:

ÇOCUKLARDA RAMAZAN BİLİNCİNİ GELİŞTİRMEK / Rasim İVDİL / Alaşehir İlçe Vaizi

Çocuklar tertemiz bir yaratılışa sahiptir. Çocuk, üzerine yazılmaya hazır tertemiz bir sayfa gibidir. İyi veya kötü etkilere açıktır. Tertemiz bir şekilde dünyaya gelen yani fıtrat üzere yaratılan çocukların hareket, tavır ve gidişatlarını şekillendiren anne, baba ve içinde yaşadığı sosyal ve kültürel çevredir. Çocuk, başta anne ve babası olmak üzere çevresindeki büyüklerin kendisine aşıladıkları değerleri ve davranış modellerini benimser ve ona göre şekil almaya başlar. Bu hususu Sevgili Peygamberimiz şöyle ifade etmektedir.“Hiçbir çocuk yoktur ki fıtrat üzere doğmuş olmasın. Sonra onu annesi babası Yahudileştİrir, Hristiyanlaştırır veya Mecusileştirir.

Hz. Peygamberin’de dile getirdiği üzere, çocuğa şekil veren başta anne ve babası olmak üzere çevresidir. Bu sebeple Çocukların bu temiz fıtratlarının korunması ve kirletilmemesi anne babalara düşen önemli bir görevdir. İnsanın çocukluk dönemi, hayatının gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık gibi diğer dönemlerini de etkilemektedir. Hayatın diğer evrelerine nispetle çocukluk dönemi, binaya nispetle binanın temeli gibidir. Binada temel ne kadar önemli ise, insan hayatında da çocukluk dönemi o kadar önemlidir. Sağlam bir temele oturan bina, sağlam bir şekilde ayakta durur. Bunun için çocukluk yaşında kazanılan islâmî kimlik kolay kolay silinmez. Çocuklar, kendilerine söylenenlerden daha çok gördüklerine, yaşadıklarına ve tanık olduklarına itibar ederler. Sözlerden daha çok yaşadıkları, onlar üzerinde etkili olur. Kendisine karşı dürüst davranılan bir çocuk dürüst davranmayı, kendisine güzel davranılan bir çocuk güzel davranmayı öğrenir. Bu sebeple örnek davranış, en etkili eğitim ve terbiye yöntemidir. Bu bakımdan küçük yaştan itibaren onların İslâmî kimlikle yetişebilecekleri bir ortamda bulundurulmaları ve bu ortamın atmosferini solumaları son derece önemlidir. Hiç şüphesiz onların İslâmî kimlik kazanmalarına yardımcı olacak en uygun ortamlardan biri de Ramazan ayıdır. Ramazan ayı İslâmî kimlik aşısı için çok elverişli bir zemindir. Çünkü ramazanda yoğun bir dini hayat vardır. Oruç, zekat, sadaka, teravih, Kur’an tilaveti gibi ibadetlerin yanında Ramazanda Müslüman hanelerde önemli bir değişim yaşanır. O ayda, yemeklerin, tatlıların sayısı ve çeşidi çoğalır. İftar gelir, sahur gelir. Ramazan öncesi evleri tatlı bir heyecan ve telaş kaplar. Bütün bunlar çocuklar için çekici ilgilerdir. Onun bu ilgisini değerlendirerek ona Ramazanın kültürel kodlarını, camii cemaati ve Kur’an’ı sevdirmenin yolları aranmalıdır. Çocuklar son derece meraklı, hevesli, saf, temiz ve iyi niyetlidir. Davranışları, düşünceleri ön yargısızdır. İçlerinden geldiği gibi, düşündükleri gibi davranırlar. Hayal dünyaları çok geniştir. Bu bakımdan Ramazan ayında yapacağımız her türlü güzelliklerin içinde çocuklarımızı da dahil etmeliyiz. Fakir kardeşimize yemek götürürken onu da yanımıza almalı böylece çocuğumuzun yardımlaşma duygusunu harekete geçirmeliyiz. Evimize misafir davet etmeli, iftar sofrasına misafirlerimizle beraber çocuğumuzu da dahil etmeli, akrabalık komşuluk ilişkisinin önemini yaşantımızla onun zihnine kazımalıyız. Çocuklara oruç tutmak büyük zevk verir. Açlığın zorluğunu göze alarak ailesine kendisini ispat etmeye çalışır. Tahammül edebilecek yaşa gelince onun bu heyecanı yaşamasına yardımcı olmak gerekir. İftar sofrasındaki, mutluluğun en küçük üyesi olarak onun iftar mutluluğunu tatmasını sağlamalıdır. hevesini kırmamak ve coşkusuna O gün oruç tutar. Bu ayda özellikle en çok ihmal edilen namaz ibadeti çocuklarımıza kazandırılabilir. Gece bizimle beraber sahura kalkan çocuklarımızla beraber sahur bitiminde sabah namazını kılmak suretiyle ve akşam çocuklar için en büyük zevk olan teravih namazını beraber eda etmek üzere camiye götürmek suretiyle hem namaz, hem de cami alışkanlığı kazandırılabilir. Hz. Peygamber, yedi yaşına geldiklerinde çocuklara namazın öğretilmesini ve emredilmesini istemiştir. Tuttuğu oruç veya kıldığı namazdan dolayı tebrik edilen ve ödüllendirilen çocuk dini sever. Bütün bunlar hafızasına nakşedilir. Yüce Rabbim kendimizi, ailemizi, çocuklarımızı kendisinin ve insanların razı olacağı kullardan eylesin. Ramazan ayının feyiz ve bereketini hanelerimize yansıtsın.

Günün Fetvası:

Kadınlar gebelik dönemlerinde oruç tutabilirler mi?

Ramazan orucunu tutmamak için geçerli mazeretlerden biri de gebelik veya çocuk emzirmektir. Gebe veya emzikli olan kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları hâlinde oruç tutmayabilirler. Bunlar bir yönüyle hasta hükmünde oldukları gibi, onlara bu ruhsatı tanıyan hadisler de bulunmaktadır (Nesâî, Sıyâm, 51, 62; İbn Mâce, Sıyâm, 12). Kendisi dayanabilecek ve çocuk da etkilenmeyecek ise gebe ve çocuk emziren kadın oruç tutabilir. Bu konuda alanında uzman bir hekime danışılması uygun olur. Hamilelik ve çocuk emzirme gibi meşru sebeplerle oruç tutamayan kadınlar, tutamadıkları bu oruçlarını şartların elverişli olduğu başka zamanlarda kaza ederler (Merğînânî, elHidâye, II, 269).

SÖZLÜK:

Sûre:

Sûre sözlükte “yüksek ve güzel bina, evin bir bölümü veya katı, yüce mertebe, şan ve şeref, alâmet ve nişan” anlamına gelen sûre (çoğulu süver) tefsir ilim dalında başı ve sonu belli, farklı sayıda âyetler içeren Kur’ân’ın bölümlerine denir. Terim olarak ise “Kur’ân âyetlerinin bir araya getirilmesi sonucunda oluşan, farklı sayıda ayetler içeren, sınırları vahiy doğrultusunda Resûl-i Ekrem tarafından belirlenen bölüm” demektir. Kur’an’ın bölümlerine sûre denilmesi, birbiriyle âhenkli veya mânevî derecesi yüksek parçalardan meydana gelmesi yahut onların her birinin Kur’an binasının bir katını veya bir parçasını teşkil etmesi sebebiyledir. Sûreler, nazil oldukları yere göre de iki kısma ayrılırlar. Hicretten önce nâzil olanlara Mekkî, hicretten sonra nâzil olanlara Medenî denilmek üzere ikiye ayrılmıştır. Yaygın görüşe göre sûrelerin seksen altısı Mekkî, yirmi sekizi Medenî olarak kabul edilmiştir. Kur’ânı Kerim'de 114 sûre vardır.

HER CÜZDEN 3 MESAJ: 9. CÜZ

Dokuzuncu cüzde öne çıkan üç mesaj :

1. PEYGAMBERLERİN MÜCADELESİ

Tarihte Tevhid ve Şirk Mücadelesi İnsanoğlu Var Oldukça Devam Edecektir Bu cüzde Araf suresi peygamberlerin mücadelelerinden örneklerle tamamlanmaktadır. Söz konusu örneklerden en uzunu Hz. Musa dönemi ile ilgilidir.

a. Burada Hz. Musa’nın Firavun ile mücadelesi, o dönemde Müslüman olan sihirbazların Firavun’un katliamı ile şehit olmaları gerçeği (A’raf, 7/104-126).

b. Hz. Musa’nın ve ashabının Firavun’un zulmünden kurtulma çabaları ve hicret talepleri, ayrıca o dönemde yaşanan kıtlık, tufan, çekirge, haşere, kurbağa ve kan yağması gibi belalar sonunda Firavun’un Hz. Musa ve ashabına hicret için izin vermesi, ancak sonra sözünden dönüp ordusu ile Hz. Musa ve ashabın takip etmesi ve sonunda ordusuyla beraber denizde helak olması aktarılır (A’raf, 7/130-136).

c. Bundan sonra Hz. Musa’nın kutsal bölge Sina dağına gitmesi ve orada 40 gün kalması, daha sonra kendisine vahyin yazılı levhalar halinde verilmesi, o dönemde Yahudilerin sapmaları ve ihanetleri anlatılır. Mesela, denizi geçerek Firavun’un şerrinden kurtulan İsrailoğulları, daha kurtulur kurtulmaz puta tapan bir kavim görünce Hz. Musa’dan bir put yapmasını istediler; Hz. Musa ise, onlara büyük bir cahillik yaptıklarını söyledi ve nasihat etti (A’raf, 7/138-140). İsrailoğullarının ikinci ihanet ve sapmalar ise, yanlarından 40 günlüğüne ayrılan peygamberleri Hz. Musa’dan sonra hemen altın, gümüş ve mücevherlerden bir buzağı yapıp tapmalarıdır (A’raf, 7/148-154).

d. Sonra Ashab-ı sebt (Cumartesi ashabı) Yahudilerinin diğer hileleri (A’raf, 7/162) anlatılır, sıralanır.

2. ALLAH’A OLAN İLK SÖZÜMÜZ-AHDİMİZ

Allah’a İlk Ahdimiz “Sen Bizim Rabbimizsin”, Sözüdür Bu cüzün ikinci bölümünde ise kalu bela olayı ile başlayan ilk ahid/söz hatırlatılır. (A’raf, 7/172-173); Allah’ın esma-i hüsnasının (güzel isimlerinin) doğru anlaşılması gerektiği bildirilir. İnsanın şirk koştuğu putlar ve şeytanlar açıklanır ve bunlara karşı mücadele edilmesi istenir. Kur’ân okunurken bile şeytanın pusuda olup vesveselerle kandırabileceği bildirilir ve Euzü besmele ile şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak gerektiği açıklanır. Enam suresi; dua, zikir, tesbih ve secde emriyle sona erer (A’raf, 7/204-206).

3. DÜNYEVİLEŞME TEHLİKESİ

Allah Rızası İçin Çalışmayı/Tebliği/Cihadı Terk Etmek Dünyevileşmektir Bu cüzün son bölümünde Enfal suresi başlar; Bedir savaşındaki ilk galibiyet ve ganimet problemi açıklanır. Çünkü savaştan sonra bütün gruplar ganimetlerin kendilerine ait olduğunu iddia etmiş ve bir husumet ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine Enfal suresinin baş tarafı indirildi ve ganimetlerin hepsinin Allah ve Resûlüne (devlete) ait olduğu açıklandı, bütün zaferin ve ganimetlerin Allah’ın yardımıyla kazanıldığı hatırlatıldı. Ancak müminler hatalarını anlayıp pişman oldukları ve tövbe ettikleri için yeni inen ayetlerde; ganimetlerin humusu (1/5’i) Allah ve Resûlüne (devlete) kalacak, beşte dördü (4/5’i) ise mücahitler arasında dağıtılacak şeklinde uygulama başlatılır (Enfal, 8/41). O dönemde savaş teçhizatını her mücahit kendisi tedarik ettiği için ganimetten hisse sahibi oluyordu. Ama daha sonraları devlet, askerinin bütün ihtiyaçlarını ve savaş durumunda teçhizatını tedarik ettiği için ganimetler tümüyle devlete kaldı. Ayrıca bu 9. cüzün son tarafında müşriklerin tuzakları, tutarsız talepleri ve kaçınılmaz savaş gerçeği aktarılır, Müslümanların savaşa hazır olmaları istenir.