10.04.2023 Pazartesi (19 Ramazan 1444 )

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa’da Ramazan’ın on dokuzuncu gününde Oruç Saat Kaçta Açılacak?

10 Nisan 2023 Pazartesi günü saat 19.48’de okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının on dokuzuncu gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının yirminci gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın yirminci gününde (11 Nisan Salı) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.08'de.

Günün Ayeti:

“Andolsun biz insanoğluna şan, şeref ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.” (İsrâ, 17/70)

Günün Hadisi:

“İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü ‘Lâ ilâhe illallah’ sözüdür en düşüğü de rahatsız eden bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Hayâ da imandandır.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 16)

Günün Duası:

“Bağışla bizi, iki cihanda huzur bulalım Allahım.

Rahmetini göster bize, iki cihanda aziz olalım Allahım.

İstikamet ver bize, hidayetten ayrılmayalım Allahım.

Acı bize, mahşerde mahcup olmayalım Allah’ım.”

Günün Makalesi:

MANEVÎ HASTALIKLARDAN KORUNMAK / Fazilet HARMANKAYA / Sarıgöl İlçe Vaizi

Hastalık denilince aklınıza ilk olarak fiziki hastalıklar geliyor. Bu hastalıkların bazıları son derece tehlikeli olmasına, yakaladığını insanı belki yıllarca veya bir ömür sıkıntıya sokmasına rağmen tedavi ile bu hastalıklardan kurtulmak mümkün. Fiziki hastalıklardan korunma yolları mevcut. Öncelikle bu hastalıklara yakalanmamak için tedbir almak yakalanmış isek tavsiye edilen ilaçları kullanmamız gerekir. Bir de manevi hastalık olarak tabir edilen birçok hastalık var ki kişiler bu hastalıklara yakalandıklarının farkında bile olmuyorlar.

İnsanın maddi yönü olan bedeninin fiziksel hastalıkları olabildiği gibi, manevi yönü olan ruhunun da manevi hastalıkları olabilmektedir. Hem manevi hastalıklara hem de onlardan korunma ve tedavi yollarına Kur’ân ve Sünnet’te çokça işaret edilmiştir.

Bu iki unsurun gıdaları farklı olduğu gibi, hastalıkları da farklıdır. Bedenin gıdası ekmek su vb. ise ruhun gıdası da ilim, iman, takva ve sâlih amellerdir. Bedenin gıdası kesildiği zaman, zayıflayıp hasta olmaya başlandığı gibi ruhun gıdası ve bakımı ihmal edilince o da manevi hastalıklara duçar olmaktadır. Hastalıklar neticesinde bedenin ölmesi mukadder olduğu gibi ruhun da manen ölmesi söz konusudur. Ancak bedenin kaybı, maddi olup zararı bu dünyayla sınırlıdır. Sonuçta her doğan elbette bir gün ölecektir.

Ancak manevi kayıp öyle mi? Amellerimizi, takvamızı ve Allah korusun sonunda imanımızı kaybetme tehlikesi vardır. İşte bu, ebedi bir kayıp olup dünyanın geçici ziyanlarıyla kıyaslanamaz. Hatta manevi hastalıkların, insanın fiziksel yapısı üzerinde de ciddi bir etkisi vardır. Yaşanan tüm olumsuzlukların, bunalım, buhran ve intiharların direkt veya dolaylı olarak manevi hastalıklarla alakası vardır. Bu hastalıklar; sadece manevi değil, birçok fiziki hastalıklara da sebep olur.

Bedeni hastalıkların birtakım emareleri olup uzmanlarınca teşhis edilir ve ilacı eczanelerde satılır. Manevi hastalıkların teşhisi ise zordur. İlacı da eczanelerde bulunmaz. Bazı emareleri işin ehli tarafından sezilip bilinse de ispatı kolay değildir. Hatta manevi hastalığa kapılan kimseye hasta olduğunu kabul ettirmek neredeyse imkânsız gibidir. Çünkü gurur, kibir, inat vb. birçok manevi hastalık birbirini besleyerek, kişiyi adeta aklen felç eder. Tabi bu durumda hasta kişi kendini gayet sağlıklı kabul etmeye devam eder.

Manevi hastalıkların zararı, fiziksel hastalıklarla kıyaslanamayacak kadar daha şiddetli ve büyük olsa da insanlar dünyalarını tehdit eden maddi hastalıklara milyarlarca dolar yatırmaktadırlar. Ancak ne yazık ki, ahiretlerini tehdit eden hastalıkların çoğu kere farkında bile değildirler. Tuhaf olan, fani dünyamızı tehdit eden fiziki hastalıklara yönelik devasa plan ve harcamalar yapılırken, ebedi olan ahiretimizi tehdit eden hastalıkları ise pek umursamamalarıdır. “Hayır hayır, doğrusu siz, peşin olanı (geçici dünyalıkları) seviyorsunuz; Âhireti, ebedî yurdu ihmal edip bırakıyorsunuz.” (Kıyâme 75/20-21)

Bazı Manevi Hastalıklar:

Küfür,şirk,nifak,cehalet,zulüm,dünyaperestlik, riya, kibir, bencillik, kıskançlık, hırs, açgözlülük, öfke, kin, inat, önyargı, cimrilik, tul-i emel(hayata bağlanma ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşama arzusu),tembelliğe sevk eden aşırı ümit, ye’s yani ümitsizlik, tarafgirlik ve fanatizm yani hadsiz sevgi ve nefret, ucb yani kendini beğenme, her duyduğuna araştırmadan inanma, korkaklık, tembellik, işlerde aşırılık, ikiyüzlülük, tasannu’ yani yapmacıklık, tecessüs yani insanların gizli yönlerine meraklı olmak, taassup, şöhret düşkünlüğü, ırkçılık, dalkavukluk vb.

Manevi Hastalıklardan Korunma ve Tedavi Yolları

1. Öncelikle bu konuda yeterli bilgi, ilim ve irfana sahip olmak: “Teşhis tedavinin yarısıdır” diye bir söz vardır. Bu konuda ne kadar sağlıklı bilgilere sahip olursak, o denli bu hastalıkların tedavisinde başarılı oluruz.

2.Günlük hayatta sürekli abdestli gezmeyi bir alışkanlık haline getirmeliyiz. Zira abdestli olmanın hadislerde;İbadetleri kolay yapmak,günahlardan korunmak ,ibadet sevabı kazanmak,rızkın genişlemesi ve meleklerin koruması altında olmak gibi birçok faydasının olduğu ifade edilmiştir.

3. Helalden beslenmeye dikkat etmek: Bilindiği üzere, gıdaların temiz ve sağlıklı olması fiziki yapımızı ilgilendirdiği kadar, helal olması ve helal kazançla elde edilmesi de manevi yapımızı ilgilendirir. Gıdalarımız ne kadar helal olursa, ruh bünyemiz o denli sağlıklı, güçlü, zinde ve manevi hastalıklara kaşı dayanıklı olur. Helâl gıda; fiziki bünyemize güç ve kuvvet olduğu kadar, manevi bünyemize de feyz ve rûhâniyet verir. Ama haram ve şüpheli gıdâlar; her ne kadar fiziki güç verseler de manen, sıkıntı ve kasvet verirler. Ulema, iki husûsa dikkat çekmişlerdir: “Yerken ağzınıza girene, konuşurken ağzınızdan çıkana dikkat edin, bu hususta titiz davranın!”

4.Kendisinde maneviyat eksikliği olan veya helal haram hassasiyeti olmayan insanlarla aramıza mesafe koymalıyız. Zira “Kişi dostunun dini üzeredir..”(Ebu Davud, Edeb,19) ikazı son derece mühimdir.

5. Nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesinin gereklerini ihmal etmemek: Kur’ân ve Sünnet ışığında bir programla manevi bünyemizi takviye etmeye devam etmek gerekir.

a) Farzları yaşama ve haramlardan sakınmada hassas olmak,

b) Fazları nafilelerle takviye etmek,

c) İbadetlerde huşu ve huzur için gereğini yapmak.

6. Kur’ân-ı Kerîm’i tefekkürle okumak .Kur’ân’ın, kalpteki mânevî hastalıklara şifâ olduğunu, rabbimiz şöyle beyân etmektedir: “Biz Kur’ân’da öyle şeyler indiriyoruz ki o, mü’minler için şifâ ve rahmettir; zâlimlerin ise yalnızca ziyânını artırır.” (İsrâ, 82)

7. Günlük dua ve zikirlere devam etmek. Âyet-i kerîmelerde Allah-u Teâlâ’nın sabah-akşam, ayaktayken, otururken, yatarken, hâsılı devamlı ve çok çok zikredilmesi emredilmektedir. (Ahzâb, 41-42; Âl-i İmrân, 191)

Büyükşehir, gazileri unutmadı Büyükşehir, gazileri unutmadı

8. Geceleri ibadet ve dualarla değerlendirmek. “(O muttakî kimseler, geceleri) yataklarından kalkarlar. Rablerine, azabından korkarak ve rahmetini umarak dua eder, yalvarırlar. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da hayır yollarına infak ederler. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için nice sevindirici ve göz kamaştırıcı nimetlerin saklı olduğunu hiç kimse bilmez.” (Secde, 16-17)

9. Bazı özel duaları ihmal etmemek: Manevi hastalıklardan kurtulmak için, Resûlullah (s.a.v.) ve ashabının bizzat yaptıkları ve yapılmasını tavsiye ettikleri duaları ihmal etmemek gerekir. İşte Peygamber duası: Allâh’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım.” (Buharî: Deavât 38; Müslim: Zikr 49.)

10.İslam’ın haram kıldığı mekanlardan uzak durmalı, bulunduğumuz mekanları da inancımız çerçevesinde düzenlemeye gayret etmeliyiz.

11.Kılık kıyafetimizin İslam’ın sınırları içerisinde olmasına dikkat etmeli; hal ve davranışlarımızda İslami edep ve kaidelere dikkat etmeliyiz.

12.Namahrem kişilerle olan münasebetlerimize dikkat etmeli, lakayt hareketlerden kaçınmalı ve asla tokalaşmamalıyız.

13.Gün içerisinde; Gözümüz, kulağımız veya dilimizle isteyerek veya istemeyerek de olsa birçok günaha ortak olmaktayız. Sürekli istiğfar ile hem bu azalarımızı hem de etkiledikleri kalbimizi temizlemeye gayret etmeliyiz.

14.Gerek işimizde çalışırken gerek kazandığımız parayı harcarken, yerken veya içerken helal ve temiz olandan ölçülü bir şekilde kullanmaya dikkat etmeliyiz. Vücuda giren helal lokmanın insanı helal olana sürüklediği gibi, haram lokmanın da insanı haramlara sürükleyeceğini unutmamalıyız.

15. Bize verilen her şeyin bir emanet olduğunu; dolayısıyla bir gün bizden alınacağını idrak etmeli, bunun için de elimizi hep vermeye ve infak etmeye alıştırmalıyız.

16. İbadetlerimizde gevşeklik veya problem varsa, bu eksikliğimizi gidermek için ehil kişilere müracaat etmeli ve onlardan yardım almalıyız.

Son olarak ifade etmek gerekir ki bu gerçekleri cam gibi değil, ayna gibi değerlendirdiğimiz zaman, bizzat kendi hastalıklarımızın farkına varır ve tedavi yoluna gideriz. Aksi halde hep başkalarının ayıplarıyla uğraşırken kendi halimizi unutabiliriz. Zira aynadan bakan kendi kendini görür. Ama camdan bakan, dışarıda olan başkalarını görür.

Rabbimiz bizleri maddi ve manevi hastalıkların tümünden muhafaza eylesin. Tertemiz bir yüzle ve parlak bir alınla huzuruna çıkmayı nasip etsin.(amin)

Günün Fetvası:

Mirasçılar mirastan mahrum edilebilir mi?

Kişi, mirasçısını mirasından mahrum etme hak ve yetkisine sahip değildir. Ancak vârisin murisini öldürmesi, farklı dinlerden olmaları gibi mirasçılığa engel hâller bulunması durumunda mirasçı mirastan mahrum kalır (Mevsılî, el-İhtiyâr, IV, 502-504)

Çocuklar anne-babanın gönlünü incitecek, sevgi ve gönül bağını koparacak olan isyan, eziyet ve hakaret gibi olumsuz duygu ve davranışlarda bulunmuşlar veya görevlerini yapmamışlarsa dinen sorumlu olurlar. Ama bu yanlışlıkları veya görevlerini yapmamaları onların mirastan mahrum bırakılmalarına dinen sebep teşkil etmez. Çünkü İslam’da sorumluluklar bireyseldir. Herkes kendi görevini yapıp yapmadığının hesabını Allah’a verecektir (Necm, 53/38-41).

Ailede anne-baba kendi sorumluluklarını, çocuklar da kendi sorumluluklarını bilerek, ailevî yaşantılarını bir Müslüman’a yakışır şekilde düzenleyip sürdürmek mecburiyetindedirler. Bu itibarla, anne-babanın hangi sebeple olursa olsun çocuklarını mirastan mahrum etmek için evlatlıktan reddetme yetkisi bulunmadığı gibi mirastan mahrum bırakmak için vasiyette bulunması da caiz değildir.

Kıssa:

Dört Kötü Haslet:

Dört kişi, karanlık ve kasvetli bir ortamda oturmuş hararetli bir şekilde sohbet ediyordu. İçlerinden biri, ben olmasam insanoğlu kendini anlayamaz, dedi. Konuşan Kıskançlık’tı. Sonra şöyle devam etti: Çünkü ben, insanın bir şeyi başkaları için değil, en çok kendisi için istemesini sağlarım. Onun hemen ardından o da bir şey mi, diye söze girdi Yalan. Ben olmasam, insanoğlu hiç mutlu olamaz ve hiçbir problemini çözemez. Kıskançlık ve Yalan’ın bu sözleri üzerine, ben olmasam sizler onun aklına bile gelmezsiniz, hatta ben insanoğlunun fiillerinin tek kaynağıyım, dedi Riya gururla. Kıskançlık, Yalan ve Riya’nın bütün konuşmalarını sessizce dinleyen ve bıyık altından gülen Haram ise sonunda söze girdi ve: Ben olmasam sizin varlığınız hiçbir işe yaramaz, zira ancak ben insanoğlunun içine girdiğimde sizi ona hatırlatır ve çağırırım. Benim olmadığım yerde sizin isminiz okunmaz, diyerek bitirdi sözünü. Ve insanlar gördü ki aslında her kötü haslet, kaynağını harama meyletmekten alıyordu.

SÖZLÜK:

Ecel:

Ecel, Kur’an-ı Kerim’de hayat süresinin sonu (ölüm vakti), anlamında kullanılır. Yüce Allah, “Sizi (özel) bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını (ecel) takdir eden ancak O’dur.” (En‘âm, 6/2) buyurmuştur.

Bazı insanların hayatlarının ihtiyarlamadan önce sona erdirildiği, bazı kişilerin ise kendileri için belirlenen süreye kadar yaşatıldığı anlatılmıştır. “Sizi (önce) topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra alakadan yaratan, sonra sizi (ana rahminden) çocuk olarak çıkaran, sonra olgunluk çağına ulaşmanız, sonra da ihtiyarlamanız için sizi yaşatandır. İçinizden önceden ölenler de vardır. Allah bunları, belli bir zamana erişmeniz ve düşünüp akıl erdirmeniz için yapar.” (Mü’min, 40/67)

Ayrıca fertler gibi toplumların da ecelleri bulunduğu ve yıkılış zamanı gelince bunun bir anlık bir süre için öne alınmayacağı gibi geriye bırakılmayacağı da haber verilmiştir. “Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.” (A‘râf, 7/34)

HER CÜZDEN 3 MESAJ:

19. CÜZ On dokuzuncu cüzde öne çıkan temel konular şunlardır:

1. İDEAL MÜMİNİN SIFATLARI

Furkan suresinin son tarafında; Rahmanın (has) kulları ve örnek vasıfları tanıtılır. Onlar hayatlarını ibadetle geçirip Allah’ın yasaklarından kaçanlardır. Bu kısımda da ideal müminin vasıfları anlatılmaya devam etmektedir:

a. Onlar mütevazıdır,

b. Cahillerle tartışmazlar, onlara selam der ve geçerler,

c. Geceleri (teheccüt namazında) Rablerine secde ederler ve kıyamda dururlar,

d. Dua ederler,

e. Harcamaları dengelidir; ne israf ederler, ne de cimrilik ederler,

f. Allah’ın haram kıldığı cana kıymazlar ve insan öldürmezler,

g. Zina etmezler,

h. Hata ettiklerinde ve günah işlediklerinde hemen tövbe ederler ve hatada ısrar etmezler,

ı. Yalancı şahitlik yapmazlar,

i. Boş/faydasız şeyleri vakarlı bir şekilde terk ederler,

j. Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında kör ve sağır gibi davranmazlar (hemen itaat ederler),

k. Onlar şöyle dua ederler: “Bize eşlerimizden ve soyumuzdan gözümüzün nuru/alnımızın akı olacak nesiller ver ve bizi takva sahiplerine önder/rehber eyle.” İşte bu seçkin-temiz insanlar cennetin en yüksek makamında olacak kişilerdir.

Surenin son ayeti şu şekildedir; “De ki: Duanız/kulluğunuz olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?...”

2. İDEAL MÜMİN, SANAL GÜNDEMLERİN ETKİSİNDE KALMAZ

Bu cüzde bulunan Şuara suresinde ise; insanların, peygamberlerin yolunu terk edip yapay gündeme takılmaları tenkit edilir ve bu tehlikeye dikkat çekilir. Çünkü gündemi başkaları belirlemektedir. O günkü cahiliye toplumunda şairler; zalim yöneticilerin ve zenginlerin isteğine göre yapay bir gündem oluşturuyorlardı. Burada cahiliye şairleri sanal gündemin ve algı oluşturmanın sembolüdürler. Şuara suresi bu tehlikeye dikkat çekip insanların Peygamber ve Kitab’ın yolu olan sırat-ı müstakîmden (doğru yoldan) nasıl ayrıldıklarını anlatmakta ve önceki peygamberler dönemi ve ümmetlerinden örnekler vererek bu tehlikenin aslında her asırda yaşandığını açıklamaktadır (Şuarâ, 26/10-190).

3. İDEAL MÜMİNİN REHBERİ KİTAP VE SÜNNETTİR

Bu cüzde Neml suresinin baş tarafı da bulunmaktadır. Neml suresinde, Kur’ân’ın insanlar için gerçek bir rehber olduğu anlatılmaktadır. Ayrıca tarihteki Hz. Musa, Süleyman, Salih ve Lut peygamberlerin rehberliklerinden örnekler verilmekte; insanları doğru yola getirmek ve sapmalarından kurtarmak için bu peygamberlerin yaptığı tebliğ çalışmaları ve örnek yaşayışları aktarılmaktadır (Neml, 27/1-58).