1992 yılında kurulan 23 Üniversiteden birisiydi Celal Bayar Üniversitesi. Dile kolay 27 yılda tam 6 rektör o koltukta görev yaptı. 7’nci rektör Ahmet Ataç ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rektörler kararnamesini imzalamasıyla birlikte geleneğin dışında tek başına gelip koltuğa oturdu. Prof. Dr. Ahmet Kemal Çelebi, yeni görevini şu anda FETÖ’nün üniversite yapılanmasının başında gösterilerek tutuklanan ve adalet önünde hesap vermekte olan eski rektör Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli’nin elinden almıştı. Keşke Sayın Çelebi’nin devir teslime gelip Ataç’a görevi tevci edip başarılar dilesiydi. Devlete küsülmez, çünkü kendisini de göreve getiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Görev süresinin son bulmasının üzerinden 9 ay gibi uzun zaman geçmiş olması görevin yeniden kendisine verileceği bekliyor olabilir. Sonuç itibariyle 9 ay sonrasında üniversitenin rektörü ‘Ahmet’ oldu. İsim değişmedi. Ahmet Çelebi gitti yerine Ahmet Ataç geldi. Bir Ahmet’in eksiklilerini göreve gelen diğer Ahmet düzeltecek.
Kurucu Rektör Prof. Ümit Doğay Arınç’tan başlayan rektörler zincirine Prof. Dr. Tuna Taner, Prof. Dr. Cemil Özcan, Prof. Dr. Semra Öncü, Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli, Prof. Dr. Ahmet Kemal Çelebi eklendi.
Üç rektör İktisat kökenli. Bugün gelinen borç yığına bakıldığında ise evdeki hesap çarşıya uymadığını görüyorsunuz. Sözde Kuzey Ege’ye hitap edecek devasa bir hastane projesiyle yola çıkıldı. Sonuç, şifa dağıtacak olan üniversite hastanesi 4 yıl içerisinde uçan kuşa borcu olan konuma getirilmiş. Bu süreç Şehzadeler’in yaşadığı Manisa şehrine yakışan bir tablo değil ve olmamalıydı. İşte bu bağlamda hesabı tutamayanlar, ayağını yorgana göre uzatamayanlar, paranın musluğunu bir gün kesilebileceğini hesaplayamayanlar har vurup harman savurmuşlar.
Sayıştay müfettişlerine gelince onlarda borç batağına sürüklenen Celal Bayar Üniversitesi’nin hiçbir iş bilmez yetkilisi hakkında işlem yapmadıkları gibi yani en azından ’Devlete zarara uğratma’ gibi bir yol izlemedikleri gün gibi ortada. Eğer izlemiş olsalardı iç ve dış borç 150 milyon liraları bulmazdı.
İdareciler ise bu kadar borcu yaparken ‘Tasarruf tedbirleri’ adı altında çalışan personelin döner sermaye, nöbet ücretleri, radyoloji anabilim dalının risk primlerini ödemeyerek cezalandırma yöntemini benimsediler. Düşünün Kuzey Ege’ye şifa dağıtacak bir hastane olarak kurulan bir kurum kötü yönetilmesiyle birlikte ameliyathanelerini hastalara kapatabiliyorsa vay bu üniversite yönetimlerin vay vay haline.
Üniversitelerdeki hastaneler insanların birebir temas edip şifa aradıkları yerlerdir. Öncelikli olarak buraların yönetimlerinin profesyonel kadrolarla yönetilmesi elzemdir. Rektörler göreve geldiklerinde ‘YAPACA-ĞIZ,EDECEĞİZ, ÇALIŞACAĞIZ’LARLA’ dönemlerini geçirdiler.
Olan 2 milyon nüfusa sahip, tarihi geçmişi olan ve padişahların, şehzadelerin at binip eğitim aldığı Manisa şehrinin tarihe kara bir anektot yazdırlar. Sadece koltukları ve birlikte görev aldıkları yandaşlarını korumak koca şehirde yaşayanların beklentilerini ve hayallerini boşa çıkarttılar.
Tabi ki sadece rektörler ve beraberindekileri günah keçisi haline getirmek doğru olmaz onların önünde rehber ve mihmandar olarak yola çıkan dönemin siyasetçileri de bu kötü gidişatta payını yabana atamayız.
Onca Rektör adayı dururken yeni Rektör Ataç’ın göreve getirilmesinde Dönemin TBMM Başkanı şimdiki görevi ile Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Bülent Arınç, Ak Parti MKYK üyesi Murat Baybatur’un dahili olduğunu bilmeyen yok.
Rektör Ataç’ın koltuğuna oturduğu günde yanında Arınç’ın yanında tanıdık isimler gözüme çarptı. Ataç belki de o isimleri rektör yardımcıları kadrosuna dahil edecek olması çok yüksek gibi görünüyor.
1992 yılında kurulan 23 üniversite ile gelinen noktayı masaya yatırırsak, Celal Bayar Üniversitesinin uluslararası bilimdeki yerine bir bakmak gerekir.
Biz Üniversite yönetimleri olarak sürekli bina yaparak üniversiteyi Manisa’dan alarak ulaşılmaz bir bölgeye taşımışız. Ne Manisalı oraya gidiyor nede öğrenciler Manisalıya. Her gelen rektör ‘Bizim tek hedefimiz var oda üniversiteyi Manisalı ile buluşturmak ve görevlendirmelerde liyakati esas almak, gereksiz egosal soruşturmaları ortadan kaldırmak’ sözleri gündeme taşırlar. Ancak görev sürecinin bittiğinde ise sonucun öyle olmadığını bir başka rektör göreve geldiğinde görebilmek mümkün.
Hey koltuk sen nelere de kadirsin ki bilim insanını bile hedeflerinden, doğru giden yolundan saptırıyorsun. Bence koltuğa kabahat bulmayın siz kendinize çeki düzen verin binlerce Manisalının isteklerini kulak verin. Bu şehirde yaşayan toplumlar sizlerden çağdaş eğitim, insanı anlama ve empati yapma, tüm paylaşımları paydaşları ile paylaşmayı, bütçeyi ehil insanlarla sağlıklı biçimde yönetmeyi Manisalının sizlere verdiği sinerjiyi enerjiye dönüştürüp bu şehri uluslararası boyutlarda uçurmanızı bekliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın büyük bir hassasiyetle mücadele ettiği ‘FETÖ’nün uzantılarının şehirlerin önünde önder olan üniversitelerin bünyesinde kaldığını düşünmek istemediğimiz, üniversitelerin cemaatler eliyle değil akil ve aklı başında soran, sorgulayan ve sürekli araştıran ekiplerle yönetilmesi gerekmektedir.
Göreve gelen ve öyle veya böyle bu üniversite ile 25 yıl önce yolları kesişen 7’nci rektör Prof. Dr. Ahmet Ataç’ın işi çok çok zor. Yılların enkazının altında nasıl kalkar üniversiteyi nasıl ve hangi kadrolarla ayağa kaldırır bilinmez. Fakat söylemlerinde anladığım kadarıyla bu işi tek başına değil elbirliği ile yapılması gereğine işaret ediyor. Bakalım bu şehirde kaç kişiyi kendi hedeflerine yönlendirebilecek yolu açık olsun. Bana da süreci yakından takip etmek düşer.
Şimdilik hoşça kalın sağlıkla kalın...