Türkiye’de yaşayan 84 milyon vatandaş Covid 19 virüs belasından kurtulabilmek için Sağlık Bakanlığının öncülüğünden oluşturulan Bilim Kurulunun öngördüğü 14 kurala uyarak kendilerini hayatta tutmaya çalışıyorlar.
Gelin görün ki bizim ülkemizde kurallar cenazelere, kooperatif, STK kongrelerine, lokantalara, cafelere, müzikhollere, konserlere, kırahathanelere ve saymakla bitiremeyeceğim mesleki kuruluşlara ‘YA-SAK’ uygulanıyor.
Düşünün bu dev gıda marketler zinciri görsel medya aracılığı ile yaptıkları indirim kampanyalarını duyurmaları ile halkımızın sabahın erken saatlerinde o marketler zincirlerin önünde sosyal mesafesiz kuyrukların oluşturmasına neden oluyor.
Oysa ki dev gıda mağazalarında ne HES Kodu nede ateş ölçümü hayata geçirilmediği gibi geçirilmemeye devam ediliyor. Bu vurdumduymazlık Covid’e açık davetiye çıkartılmaktan öte bir şey değil.
HES Kodu - ateş ölçümü uygulamasında çifte standart olmaz. Çünkü Covid 19’un VİP ve ayrıcalık uygulaması yoktur.
O mağazalarda çalışanları da kimse ölümün eşiğine atamaz.
Bilim Kurulu'nun kararların uygulama şekli kime göre, neye göre bunu inanın anlamaya çalışıyorum.
Ülkede yakının kaybeden sadece iktidara yakın kişiler değil. Onların cenazelerinde sınırlandırma gözardı edilmeye devam ediliyor.
Sayın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, son olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun annesinin cenazesine katılarak en başta uyulması gereken 14 kuralı hiçe saydı. Katıldığı ilk cenazede sonrasında “Bu denli kalabalık olabileceğini öngörememiş olmamdan dolayı tüm Türk halkından özür diliyorum” diyebildi.
Peki Sayın Bakan ilk katıldığı cenazede hata etti öngöremedi diyelim, Süleyman Soylu’nun annesinin cenazesi bir önceki cenazeden daha kalabalık olabileceğini de mi öngöremedi.
Bence öngördü görmesine de milletin ayrıca öte yanda Bilim Kurulu'nun aldığı kararlarla ve onların aklıyla oynadı. Tabi ki ileriki günlerde bunun acı bedellerini kaybedilen canlarla ödeyeceğimiz şimdiden benim canımı acıtıyor.
Neden mi böyle diyorum, ben önyargıyla yaklaşmıyorum sadece öngörülerle tespitlerde bulunuyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin aylardır süren kongreler zinciri sosyal mesafeden yoksun, ateş ölçümü ve HES kodundan yoksun.
Davulla zurna ile davet edilen binlerce kişinin üzerinden yakınları başta olmak üzere onlarla temas edenlere bulaştırılan Covid-19 virüsünden ders alınmadığı gibi yüzlerce vatandaşının ölümüne neden olunmasına gözyumulmasına izin veren Sağlık Bakanı Koca’nın sosyal medya hesabı üzerinden Ak Parti'yi kutlamak yerine 'Sizleri bu kongreye getirdik özür diliyoruz' demesi gerekir. Bunula kalmayıp çoktan istifa etmiş olmasını gerekirdi.
ki bu erdem davranış demokrasiye ve insan hayatına verilen değerlerin olduğu ülkelerde olur ancak. Mesela Japonya'da ve İskandinav ülkelerinde.
Sağlık Bakanımız ve Bilim Kurulu, dur durak bilmeyen eleştirilere, yakınlarını kaybedenlerin feryatlarına kulaklarını tıkayarak iktidar partisi Genel Merkez yönetimine "Durdurun şu kongreleri" diyebilmeliydi.
Bakan Koca ise Covid-19 salgının ülkemizde baş gösterdiği ilk günlerde verileri günlük paylaşırdı idi. Sonra ki aylarda ise değerlendirme toplantıları haftada bire çıkartıldı. O toplantılarda gazetecilerin kendisine yönelttiği "Sayın Bakanım iktidar partisinin kongrelerindeki kalabalık ve kural tanımaz durumları hakkında ne söyleyeceksiniz" sorusuna açıklıkla yanıt verebilseydi. Tabi ki olmadı, veremedi.
Tam tersine Adalet ve Kalkınma Partisi'nin büyük kongresinde içeride ve dışarıdaki olumsuz yöndeki tablo ile Bilim Kurulu'nun 14 hayati kuralı hiçe sayıldı.
Özellikle Covid 19’un kırmızı çizgili büyük riskli iller başta olmak üzere il teşkilatlarının tahsis ettiği otobüslerle Ankara’da gerçekleştirilen kongre merkezinin önüne gelerek akıllara durgunluk veren kalabalığın oluşmasının önü ardına kadar açıldı.
Asıl tablonun iç acıtan yönü ise Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun uzun konuşma yapması.
Dillere destan şaşalı ve beklenin üzerinde kalabalığın oluşturulduğu, insan hayatının hiçe sayıldığı o kongrede tek hedef vardı ana muhalefet partisi CHP’ye gövde gösterisi yapmaktı.
O kongreye gelenler yan yana geldikleri partidaşlarından kaptıkları COVİD-19 virüs ile memleketlerine mutlu mesut döndüler.
Virüsün en kalitesini depolayarak büyük kongreden ayrılanlar memleketlerine giderek yakınları aracılığı ile binlerce kişiye bulaştırarak yine hastanelerimizin yoğun bakımları doldurmaya başlayacakları ise kaçınılmaz olacaktır.
Bugün için yeniden tırmanan Covid-19’dan hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın sayıları benzin pompasından akan rakamlar gibi hızla artmaya devam edecektir. Bunun örneklerini yaz tatilinden evlerine dönülen acı tablolarda gördük.
2053 yıl hedeflerine nasıl ulaşılacağının anlatıldığı o şaşalı muhteşem büyük kongre bitti. Şimdi ne olacak diyeceksiniz. Ne mi olacak, Ak Parti kongrelerine dur diyemeyen o Bilim Kurulu, Valiliklere yollayacağı sert tedbirleri bir bir hayata geçirilmesi yönünde yaptırımları devreye koyacaklar.
Bu ülkede 2800 TL asgari ücretle evlerini geçindirmeye çalışan gariban vatandaşlara ceza yazılması talimatını verecekler.
Geçtiğimiz ay 50’lere kadar inen hayat kayıpları 146’ya dayandı. Hastanelerin yoğun bakımlarında ağır vaka sayısı ise 30 binlere. Bu tablonun tek sorumlusu var Sağlık Bakanın kendisi olduğunu unutmamalı.
Çocuklarını, eşlerini ve tüm sevdiklerini arkalarında bırakarak canlarını hiçe sayıp Covid-19 virüs belasını bertaraf edebilmek için gecesini gündüzüne katan, aylardır evlerine hasret kalan binlerce sağlıkçılarımıza ne diyeceksiniz.
Bir de onlara vadettiğiniz risk ödemelerindeki adaletsizliğine ne zaman yerine getireceksiniz.
Türk Tabipleri Birliği’nin aylardır anlatmaya çalıştığı Covid'le mücadele sırasında yaşamlarını yitirenleri ne zaman şehit sayılacak? Bunlarda içimizi acıtan ekonomik ve maneviyat yönü.
Yerine getirilemeyecek sözler verilerek işleri içinde çıkılamaz bir konuma getirmemek gerekir. İnsan hayatı hiçe sayanlar geçmişte olduğu gibi “At alanı Üsküdar’ı geçti” mantığı ile yoluna devam ediyor olmaları ise inanılır gibi değil. Gerçekten bu yönüyle bakıldığında akıl tutulmasının alasını yaşadığımızı söyleyebilirim.
Böyle gidersek henüz yeni yeni müşterilerini lokantalarında, cafelerinde ağırlamaya başlayan o işyerleri yeniden aylar süren kapatılma ile karşı karşıya kalma olasılığı ile tanışır. Bu sürecin başlaması demek borç harç mekanlarını açan küçük esnafın tamamen yok olması demektir. Bu olumsuz tabloya destek verecek bütçenin olmadığı da unutulmamalıdır. MASKE-MESAFE-HİJYEN-HES KODU VE HAYAT EVE SIĞAR diyorum.
Sağlıkla kalın, saygılarımla…