03.04.2023 Pazartesi (12 Ramazan 1444 )

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa’da Ramazan’ın on ikinci gününde Oruç Saat Kaçta Açılacak?

03 Nisan 2023 Pazartesi günü saat 19.42’de okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının on ikinci gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının on üçüncü gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın on üçüncü gününde  (04 Nisan Salı) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.20’de.

Günün Ayeti:

De ki: "Allah her şeyin rabbi iken ben O'ndan başka bir rab mi arayacağım?"Herkesin yaptığının sonucu kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir ve O, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir. (En'âm, 6/164)

Günün Hadisi:

Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği küçük görme. (Müslim, "Birr", 144)

Günün Duası:

Allah'ım! Rabbimiz! Gökler, yeryüzü ve yer ile gök arası dolusunca Sana hamd olsun. (Tirmizî, "Deavât", 32)

Günün Makalesi:

Bir Nimet Olarak Namaz / Fatih ŞENTÜRK / Kula İlçe Vaizi

“(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı biliyor’’.

Bizlerin dünya hayatına insan olarak geleceği bilgimiz dahilinde değildi. Farklı birer varlık olarak yaratılabilirdik. Ancak yüce rabbimiz bizleri insan olarak yarattı. Bize şereflerin en büyüğünü verdi. Sadece İnsan olarak yaratmakla kalmadı bize her türlü nimeti sundu. Bu nimetin şükrünü ifa etmek her birimize düşen görevlerden bir tanesidir. Şükrün her türlüsü makbul olmakla beraber en önemlilerinden bir tanesi ise ibadettir. İbadetlerin kişilere çok önemli faydaları vardır. Kişiye güzel bir hayat yaşama imkânı tanırken aynı zamanda hayatını düzenli ve ilkeli bir şekilde yaşamasına fayda sağlar. Kulun Allah’a her daim yakınlaşmasına, dünya hayatında var olan sıkıntı ve kötülüklerden uzaklaşmasına katkıda bulunur. Allah’ın rızası gözetilerek yapılan her ibadetin kişiye dünyada ve ahirette nice güzel karşılıklar vereceği ma’lumdur. Ancak ahiretteki karşılığını ummak her zaman Müslümanca bir tavır olarak karşımıza çıkacaktır.

İbadetler içerisinde bir ibadet var ki Kur’an-ı Kerim’de bulunan ayetler ile Sevgili Peygamberimizin hadislerini inceldiğimizde ön plana çıkmaktadır. Bu ibadet dinin direği, göz nuru, kalp aydınlığı, dünya ve ahiret güzelliği, sıkıntılara çözüm, kapalı kapıların anahtarı, gönül serinliği, kulu Rabbine yaklaştıran Namazdır. Namaz kulun miracı olmakla beraber peygamber efendimizin hadisi şeriflerinde de geçtiği üzere beş temel şartlarından birisidir

“İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak

Namazın Etimolojik Yapısı Farsça kökene sahip olan namaz kelimesi Kuran’ı-Kerimde ‘’ salat’’ kavramı ile ifade edilmiştir. Kelime olarak; dua, iki tümsek kemiğini hareket ettirmek gibi anlamlara gelmektedir.

Din ıstılahında ise namaz, “Peygamberimizin uyguladığı şekilde yerine getirilen, kalp, dil ve bedenle birlikte yapılan bir ibadettir.”

Namazın Önemi

Kişinin ahirette ilk hesaba çekileceği ameli namazdır Kişinin dünya hayatında kılmış olduğu tüm namazlar bu kapsama dahil edilmektedir. Zira sadece farz namazlar hesaba çekilmeyecek, kişinin kılmış olduğu tüm namazlar hesaba çekilecektir. İnsan vücudunda tıpkı bir baş gibi önemli olan bu ibadetin ilk olarak hesaba çekilecek ibadet olması elbette ki şaşılacak bir durum değildir. Namaz konusunda eksikliği olan bir kimsenin ahiret hayatı için hiçbir şekilde bir kazancı olmayacaktır. Farz namazlarında eksiklik olanların ise nafile namazlar ile telafi edileceği hadislerde ifade edilmiştir.

“Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, yüce Allah; -Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.”

Namaz kılanlar için bir temizlenme vaktidir.

Namaz kılanların temizleneceğini ifade etmek müminlerin pis oldukları anlamına gelmemektedir. Zira mümin en temiz insandır ancak burdaki temizlikten kast edilen daha çok manevi temizliktir. Nitekim kılınan tüm namazlar kulların küçük günahlarının affedilme vesileleri olacaktır. Böylece büyük günah işlememiş insanlar namaz sayesinde tertemiz hale bürüneceklerdir. Nitekim hadisi şerifte de bu konuya işaret edilmektedir: Peygamber efendimiz bir gün sahabilerine:

– “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” Sahâbîler:

– O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz, dediler. Resûl-i Ekrem:– “Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder” buyurdular.

Namaz günahlara kefarettir.

Namaz, büyük günahlardan kaçınan, 5 vakit namaz dahil olmak üzere nafile ibadetlere de sarılan bir kimsenin küçük günahlarına kefarettir. Nitekim namaz için yapılan manevi temizlikler kişinin manevi olarak temizlenmesini sağlayarak maddi ve manevi günahlardan ve pisliklerden arınmasını sağlamaktadır. Nitekim hadisi şerifte de bu şekilde ifade edilmektedir.

“Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük günahlara keffârettir.”

Namaz kişiyi kötülüklerden alıkoyar

Kur’an-ı Kerimde bir ayette de namazın kişiyi kötülüklerden alıkoyacağı müjdesi bildirilmektedir. İlgili ayet şöyledir.

“Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Şüphesiz ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.’’ Namaz cennete girmeye vesiledir. Namaz konusunda hiçbir şekilde eksiği olmayan, beş vakit namaza her türlü şekilde itimat gösteren kimselere yüce Allah’ın cennet sözü olduğunu hadisi şeriflerden öğrenmekteyiz.

“Allah, beş vakit namazı farz kılmıştır. Kim abdesti güzelce alır, beş vakit namazı vaktinde kılar, rükûunu, ve huşûunu tam yaparsa bu kimseye Allah’ın onu bağışlayacağı (ve cennete koyacağına) dair sözü vardır. Böyle yapmayan kimseye ise Allah’ın bir sözü yoktur. Dilerse onu bağışlar (ve cennetine koyar), dilerse ona azap eder.’’

Bizlere Düşen;

Bu kadar önemli olan bu ibadeti hayatımızın merkezi haline getirmek için elimizden geleni yapmalı, namaz ehli olabilmek için Hz. İbrahim peygamberimiz gibi kendimiz ve ailemiz için dua etmeliyiz.

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz bizlere birçok dua şekli öğretmiştir. Bu dualardan biri de Hz. İbrahim (a.s.) namaz ile ilgili duasıdır. Rabbimiz bizlere bu duayı şöyle bildirmektedir.

“Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur. Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla.”

İbadetlerimizin özünü teşkil eden namazı ise terk etmemeye gayret göstermeliyiz. Namaz ile yaşantımızı süslemeli, namaz ile maneviyatımı yükseltmeliyiz. Yüce Rabbim ibadetlerimizi makbul eylesin. Namazlarımızı huşu içerisinde ve sadece Kendi rızası için kılmayı nasip eylesin. Ramazanımız mübarek olsun.

Günün Fetvası:

Mesleği gereği sürekli olarak yolcu olan kişi namaz ve oruç ibadetlerini nasıl yerine getirebilir?

Sürekli yolculuk hali, ibadetlerde bir ruhsat sebebidir. Yolcuların bu ruhsatlardan yararlanmalarında dinen bir sakınca yoktur. Genel bir ilke olarak mazeret devam ettiği sürece ruhsatlar da devam eder.

Yarına dikkat! Meteoroloji'den Manisa'ya uyarı Yarına dikkat! Meteoroloji'den Manisa'ya uyarı

Sürekli yolculuk halinde olan kimseler, namazlarını ertelemeden ve dört rekâtlı farzları kısaltarak iki rekât olarak kılarlar. İhtiyaç duyduklarında veya mecbur kaldıklarında, öğle ile ikindi veya akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek (cem ederek) de kılabilirler.

Ramazan oruçlarını ise mümkün olduğunca tutmaya çalışırlar. Fakat yolculuk esnasında oruç tutmakta zorlanırlarsa, uygun zamanda kaza etmek şartıyla yolculuk süresince oruçlarını tutmayarak erteleyebilirler. Ertelemek zorunda kaldıkları ramazan oruçlarını imkân buldukları ilk fırsatta kaza etmeye çalışırlar. Kaza da edemeyecek duruma düşerler ise sözgelimi artık oruç tutmalarına imkân vermeyen ve iyileşme ümidi olmayan bir hastalığa yakalanmak gibi durumlarda tutamadıkları her bir günlük oruç için bir fidye verirler.

SÖZLÜK:

Cuma:

Kelime olarak "toplamak, toplanmak" demektir cuma. Aynı zamanda Müslümanlar için büyük önem arz eden, haftanın günlerinden birinin adıdır.

İslâm’dan önceki dönemde haftanın altıncı gününe arûbe denirdi. Sözlükler bu kelimenin Arapça olmadığını belirtmiş, araştırmacılar da Ârâmî kökenli olduğunu tesbit etmişlerdir (Goitein, MW, XLIX/1-4, s. 188). Ârâmî dilinde “arefe günü” anlamına gelen arûbe, yahudilerin cumartesine hazırlık yaptıkları ve bunun için Medine’de sabahtan öğleye kadar pazar kurdukları bir gündü. Bu güne cuma adının verilmesini, Kureyş’in atalarından olup bu günde kavmini toplayan, kendilerine öğüt veren ve Harem’e saygı göstermelerini emreden Kâ‘b b. Lüeyy’e kadar götürenler olduğu gibi, hicretten önce Medine’de ensar tarafından toplantı ve ibadet günü olarak seçilmesine bağlayanlar ve ismi bu tarihten itibaren başlatanlar da vardır (İbnü’l-Cevzî, VIII, 264; İbn Hacer, V, 3-4). Bu günün cuma adını alması bilhassa toplantı günü olmasından kaynaklanmaktadır.

Bununla beraber, Kur'ân-ı Kerim'deki 62. surenin adı da Cuma'dır.

Sûrede, “Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen namaza gidin ve alışverişi bırakın” (el-Cum‘a 62/9) meâlindeki âyet, cuma namazının farz kılınmasından önce de günün bu adla anıldığına ve bir toplantı günü olduğuna işaret etmektedir.

Kıssadan Hisse :

ARKADAŞINI SÖYLE, SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM

Ebû Musa el-Eş’arî’nin (ra) naklettiğine göre Allah Resûlü (sas) şöyle buyurmuştur: “Birlikte olduğun iyi arkadaşla kötü arkadaş, güzel koku taşıyanla körükçüye benzer. Güzel koku taşıyan kimse, ya sana o kokudan verir veya sen satın alırsın ya da güzel kokusu sana ulaşır. Körükçü ise ya (ateşiyle) elbiseni yakar ya da kötü kokusu seni bulur.” (Buhârî, ez-Zebâih, 31) Hadis-i şerif, arkadaş seçiminin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Arkadaşlarımız bizim kişiliğimizi olumlu veya olumsuz yönde farkında olmadan şekillendirebilir. Bu sebeple “Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” sözü bu etkinin ne kadar derin olabileceğinin bir ifadesidir. Arkadaş seçimimize dikkat etmeliyiz. Zira bu durum sadece dünyada değil ahiret hayatımızı da etkileyebilir.

HER CÜZDEN 3 MESAJ:

12. CÜZ On İkinci cüzde 3 konu (mesaj):

1. PEYGAMBERLERİN MÜCADELESİ

Peygamberler Tevhid, Risalet ve Ahiret’le İlgili Bilgi Verirler

Hud suresinin girişinde (tebliğ edilmesi emredilen) tevhid, risalet ve ahiret ile ilgili konular aktarılır. Bu girişten sonra önceki ümmetlere gönderilen peygamberlerin tebliğ sırasında yaşadığı olaylar (Yunus suresindeki kaldığı yerden) anlatılmaya devam etmektedir; orada peygamberlerin kavmi ile ilk iletişimleri/tebliğleri ve kavimlerinin tepkileri anlatılırken, bu surede ise olayların devamında tebliği reddeden ve peygamberlere savaş açan o kavimlerin helakı açıklanmaktadır. Hz. Nuh ve kibirli kavminin helak oluşu (Hud, 11/25-49), Hz. Hud ve hilekâr kavminin helak oluşu (Hud, 11/50-60), Hz. Salih ve zalim kavminin helakı (Hud, 11/6168), Hz. Lut ve ahlaksız kavminin helakı (Hud, 11/77-82), Hz. Şuayb ve sahtekâr kavminin helakı (Hud, 11/61-68), Hz. Musa ve kendisini putlaştıran zalim Firavun ile mücadelesi ve zalimlerin sonu (Hud, 11/96-101) anlatılmakta; “Kesinlikle zalimlere meyletmeyin..” (Hud, 11/113) emri ve “Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir” (Hud, 11/123) hatırlatması ile sure sona ermekte; Muhammed ümmetinin aynı hatalara düşmemesi istenmektedir.

2. HAYATIN ZORLUKLARI

Sabretmek Gerekir Bu cüzde Yusuf suresinin ilk kısmı da bulunmaktadır. Yusuf suresinde sadece Yusuf peygamberin hayatı baştan sona anlatılmakta, başka bir yerde Hz. Yusuf ile ilgili bir bilgi verilmemektedir. Sure Hz. Yusuf’un gördüğü bir rüya ile başlar. Bu rüya ile babası Yakup Peygamberin küçük Yusuf’a sevgisi daha da artar. Bunu kıskanan kardeşleri küçük Yusuf’tan kurtulmak isterler ve onu bir kuyuya atarlar. Oraya su ihtiyaçları için uğrayan kervandaki kişiler kovalarını sarkıtınca onu bulup kurtarırlar, ancak Mısır’a götürüp orada köle olarak satarlar.

3. SUÇSUZ OLANLAR KURTULUR

Temiz Halleri Ortaya Çıkar

Hz. Yusuf’u satın alan kişi Mısır’ın üst seviyede yöneticisi olan bir azizdir. Eşi ile birlikte Yusuf’u büyütürler. Ancak Yusuf güzel bir genç olunca Aziz’in hanımı tarafından rahatsız edilir ve kadının yararlanma isteği etrafta duyulunca o dönemdeki skandalı önlemek için; suçsuz olduğu halde Hz. Yusuf’u hapse atarlar. Çünkü sonuçta o ellerindeki bir köledir ve hiçbir kıymeti yoktur. Hapiste Hz. Yusuf iki kişi ile tanışır. Bir gün o ikisi bu temiz gence gördükleri ilginç rüyalarını anlatırlar. Hz. Yusuf rüyalarını tabir etmeden önce onlara tevhid inancını anlatır, I ̇slam’ı tebliğ eder. Sonra bu rüyayı; o iki kişiden birisinin hapisten kurtulup kralın yakın adamı olacağı, diğerinin ise asılıp idam edileceği şeklinde tabir eder ve yorumlar. Daha sonra olaylar bu şekilde gelişir. Kurtulan kişi kralın yakın adamı olur ve Hz. Yusuf’u unutur. Yıllar sonra kralın gördüğü bir rüyayı kimse tabir edemeyince, o kişinin aklına zindandaki Hz. Yusuf gelir ve onu çıkartırlar. Hz. Yusuf bu rüyayı ileride gelecek ve yedi yıl sürecek büyük bir kıtlık ile tabir eder. O kıtlığa hazırlık yapılması gerektiğini söyler. Bunun üzerine Hz. Yusuf, kral tarafından Mısır’ın ekonomisi ile ilgili olarak görevlendirilir ve büyük hazırlıklar başlar. Bu dönemde Aziz’in karısı da vicdan azabından dolayı Yusuf’un suçsuz ve temiz olduğunu itiraf eder…( Sonraki gelişmeler ve olaylar bir sonraki 13. cüzde devam etmektedir.)