Ateizm, deizm derken bir de başımıza agnostisizm çıktı. Hadi ateizmi biliyoruz Allah’a inanmamak. Deizm de Allah’a inanıp dine ve peygambere inanmamak. Peki agnostisizm ne oluyor? O da Allah’ın varlığının ya da yokluğunun kanıtlanamaması oluyormuş. Yani bu görüşü savunanlar, “Allah var da diyemeyiz yok da, çünkü bunu bilemeyiz” fikrinde.
Tüm bu akımlar, inanç sistemine kurulan tuzaklardır. Biz Allah’ı açık gözle göremesek de aklımızla düşünürsek sıfatlarıyla ve esmasıyla, O’nun her şeyi kuşattığını, zerreden arşa kadar her şeye hakim olduğunu bulabiliriz. Madem tefekkür de bir ibadet ve Hadis-i Şerif’te “Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır” buyrulmuş, biraz tefekkür edelim. Hem de derin konulara girmeden, gündelik yaşamımızdan örneklerle yapalım bunu.
Mesela güneşi düşünelim önce. Dünyamızı hem aydınlatıyor hem ısıtıyor. Ne yakıtı bitiyor ne enerjisi. Ona bitmez tükenmez bu gücü kim veriyor?
Yıldızları düşünelim sonra. Gökyüzünde direksiz, isnatsız duran, ama düşmeyen binlerce gök cismini düşünelim. Onlara bu gücü kim veriyor?
Vücut yapımızı düşünelim mesela. Ağzımıza attığımız bir lokma nimetin, vücudumuzda hangi organımıza hangi mineral, vitamin vb. lazımsa oraya gittiğini. Midenin aklı yok, böbreğin fikri yok, karaciğerin zekası yok. Öyleyse nasıl oluyor bu tanzim işi?
Vücut organlarımızın her birinin ayrı görevi var. Bunlar rutin olarak çalıştığı için bu nimetleri unutabiliyoruz. Mesela siz bu yazıyı okurken, böbreğiniz, karaciğeriniz, kalbiniz çalışmaya devam etmiyor mu? Böbreğimiz görevini yapmazsa haftada üç gün diyalize girmemiz gerekecek. Böbreğin ne kadar önemli bir organ olduğunu en iyi diyaliz hastaları bilir. Buna hakeza bütün organlarımız önemli.
Peki toprak canlı mı sevgili dostlar, şuurlu mu? Cansız, şuursuz toprağa tohumu atıyoruz, yağmurla birleşerek bize türlü taamlar vermiyor mu? Kuru topraktan, akılsız şuursuz topraktan kim veriyor bize bunca nimeti?
Hadi ineği düşünelim. Yeşil otu, sarı samanı yediği halde bize bembeyaz süt vermiyor mu? Sizce ineğin, koyunun, keçinin aklı var mı? Nasıl yediği bu değişik renkli yemlerden beyaz süt veriyor?
Tavuk da öyle değil mi? Yediğinden habersiz, yaptığından şuursuz. İçinde beyaz ve sarının olduğu, dışında kabuk olan yumurtayı yaptıracak gücü kimden alıyor?
Portakalı, elması, muzu, ayvası… Hepsinin tadı ayrı, koku ayrı, faydası ayrı. Üstelik hepsinin kabuğu bizim için muhafaza edilmiş. Allah’ın nimetlerini buradan saymaya kalksak bitiremeyiz. “Hâlbuki Allah'ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nahl Süresi 18. ayet)
Karıncayı bile incitme deriz. Oysa bu söylemimizle incitmiş olabiliriz karıncayı. Küçük görmeyelim. Çünkü karınca, kendi ağırlığının 50 katını kaldırabiliyor. İnsanın ağırlığının 50 katını kaldırması mümkün mü? Demek ki neymiş, karıncayı bile küçük görmeyecekmişiz.
Peki, gözle görülmeyecek kadar küçük mikrobun bizi yatağa düşürmesi, hatta ölüme bile sebep olmasına ne demeli?
Daha çok örnek verilebilir Allah’ın varlığını ispat eden. Saydıklarım en basitleri, ilk akla gelenler…
Önce Rabbimizi tanıyacağız, varlığını canı gönülden kabul edeceğiz. Sonra da bizi dünyaya niçin göndermiş, bizden istedikleri neler ona göre hareket edeceğiz sevgili dostlar.
Tüm İslam aleminin ramazan ayı mübarek olsun. Rabbim bayrama kavuşmamızı, nice bayramlar görmemizi nasip etsin.
Sağlıcakla kalın…
İsmail AYBEY