Manisa çarşısında ayakkabı tamiriyle geçinen Hüseyin Usta, o gün dükkanı daha erken kapatacaktı...
Akşam misafirleri gelecekti, eşinin ısmarladığı şeyleri alıp bir an önce eve gitmeliydi.
Kıştı, hava oldukça soğuktu; tezgahındaki çekiç, deri parçaları, yapışkan ve diğer malzemeleri toplarken içinden, "Allah bu soğukta aç açıkta olanların yardımcısı olsun" diye geçirdi...
O sırada elektrikler kesildi. Çekmecesinden çıkardığı mumu yakıp, son işlerini tamamladı.
Bu derme çatma küçük dükkan mum ışığında daha bir köhne görünüyordu. Ama bu haliyle dört çocuğunu ve kayinvalidesini idare ediyordu.
Hüseyin Usta Allah'a şükrederek raftaki fileyi aldı. Çekmeceyi açtı, bir köşede kurban için ayırdığı para vardı. Aldı, saydı. Şükür kurban parasını biriktirmişti. Parayı yerine koydu, paltosuna aldı çıktı.
Dükkanının alt tarafındaki fırından ekmek alıp, sonra Çeşnigir Cami'sinin önündeki halden biraz meyve alıp eve gidecekti.
Dükkanı kapattı, fırına doğru giderken, dükkanın köşesinde küçük bir çocuğun kaldırımda oturduğunu gördü.
Çocuğun önünden geçip gidiyordu ki durdu, geri döndü. Akşam akşam, bu 8 yaşındaki çocuğun burada ne işi vardı?
Çocuğun yanına gelip, “Oğlum bu soğukta burada ne arıyorsun?” dedi. Çocuk ağlamaklı, çekingen bir ifadeyle adama baktı.
Hüseyin Usta soruyu tekrarlayınca, çocuk ürkek bir tavırla; “Bugün gevrek satamadım. Eve ekmek alamadım.”
Hüseyin Usta, “Ben de ekmek almaya gidiyordum. Gel oğlum sana da ekmek alayım” dedi. Daha sonra sebebini bilmeden dükkanı açtı, paltosunu içeriye koydu, küçük çocukla fırına gitti. Hem kendisine hem çocuğa ekmek aldı. Çocukla dükkana döndü.
Bu arada çocuğun Cennettepe'de oturduğunu öğrenmişti. Çocuğa yarı yola kadar eşlik edecekti. Dükkanın kapısını açarken içerden sızan ışık dikkatini çekti. Kapıyı açınca, söndürmeyi unuttuğu mumun devrilmiş olduğunu gördü. Mumun çevresindeki küçük deri parçaları tutuşmuştu...
Hüseyin Usta telaşla henüz tutuşan ateşi söndürdü. Yüreği ağzına gelmişti. Dükkanı kontrol edip çıkarken, bu on dakikalık sürede yaşadıklarını düşündü. Eğer bu çocukla ilgilenmeyip gitseydi, belki yalnız kendi dükkanı değil, diğer komşuların dükkanları da yanacaktı…
Durdu biraz düşündü, kararını vermişti. Halden kendisi için meyve alırken, çocuk için de portakal, elma, mandalina aldı. Sonra hep takıştığı esnaf lokantası sahibi Şuayıp Usta’ya uğradı. Küçük bir tencereye sulu köfte, kapaklı bir kabın içine pilav koydurdu.
Şuayıp Usta yemeğin hayır için alındığını öğrenince para almadı...
Hüseyin usta, çocukla birlikte eski garaja uğrayıp bir kilo da balık aldı. Aldıklarını çocuğun evine kadar götürdü.
Kapıyı açan yaşlı kadın, beklemediği bu yardım karşısında dua ve teşekkür ederken, Hüseyin Usta Allah'a şükrediyordu...
O Kurban Bayramı’nda, kurban etinin en büyük payını Hüseyin Usta o fakir aileye götürdü.
O akşam karşısına çıkan o çocuk Hüseyin usta için unutulmaz bir ibret olmuştu.
Çok kısaltarak yazmaya çalıştığım bu anı, bu Kurban Bayramı’nda bizim için de fakirlere destek olduğumuz bir fırsat olsun inşallah…