Osmanlı döneminde, bayramdan bir gün önce sabırsızlanıp, bayramı beklemeden yeni cicilerini giyip, sokağa çıkan, sevincini, yeni giysilerini herkese gösteren çocuklara "Arife Çiçekleri " diyorlarmış.
Ne kadar güzel hoş bir benzetme.
Arife Çiçekleri...
Bayramı bekleyemeyen bu sabırsız , sevimli , "Arife Çiçekleri" yeni giysileriyle komşu evleri dolaşıp, el öpüp, bayram şekeri toplamayı da ihmal etmiyorlarmış.
İnsanın içine huzur veren, tebessüm ettiren bir bayram güzelliği...
Kurban Bayramının ilk gününden itibaren, bizler de ihtiyacı olanlara, kesilen kurban etinden vererek, evlerde "Bayram Çiçekleri" açmasına vesile olalım mı?..
Kurban Bayramı hayırlısıyla geldi. Hayatımızdaki birçok şey gibi bayramlar da değişti.
Eskiden kurbanlarımızı genelde kendimiz yetiştirir, evimizin bahçesinde kesimini yaptırırdık.
Eti üçe böler, birini akrabaya, birini konu komşuya dağıtırdık.
Ama gerçekten dağıtırdık.
Küçükken Kurban Bayramında bir tanıdığımıza bayramlaşmaya gitmiştik.
O sırada bir roman vatandaş ev sahibinden kurban eti istedi.
Ev sahibi kurban kestiği halde, kesmediğini söyleyince:
-Sözde Allah rızası için kurban kesiyorsunuz. Ama eti içeri, kanı dışarı. Kimseye vermiyorsunuz deyip gitmişti.
Kadının sitem dolu o sözlerini hiç unutmadım.
Dileğim bu Kurban Bayramında eti içeri, kanı dışarı değil, ihtiyacı olanlara kurban kesen herkesin dağıtması.
90’lı yıllardı. Arife günü komşularla hepimiz, kurbanlık koçları almış, bahçede otlatıyor, onları çocuklara sevdiriyor, oyalanıyorduk.
Komşumuzun biri köyden koç almıştı. Sahibi koçun çok yabani olduğunu, asla dışarı çıkarmamasını tembih etmişti.
Onlarda iki kişi koçu güçlükle zapt ederek bodruma bağlayıp kapıyı kapattılar.
Diğer komşumuz ise koça kendisinin bakacağını, bahçeye çıkarmalarını ısrarla söyleyince, koçu çıkarıp ona teslim ettiler.
Koç bahçeye çıkar çıkmaz öyle bir hamle yapıp, komşunun elinden kurtulup kaçtı ki...
Böyle bir sahne ancak filmlerde olur.
Koç önde komşu arkada, bizim şaşkın bakışlarımız arasında kayboldular.
Bu arada koçun sahibi kadın, koçu bahçeye çıkarın diye ısrar eden komşumuz erkekti.
Koçun kaçtığını gören komşumuz deliye döndü.
" Ben bir sene o kurbanlık için para biriktirdim. Yok canımdan bir koç aldım.
O kadar söyledim, durmaz, zapt edemezsin, kaçar diye "Dövünmeye başladı.
Bir saat sonra bir arabanın bagajında koç ayaklarından bağlanmış, komşu da arabada nefes nefese geldiler...
Ben merakla, o kadar hızlı koşan koçu nasıl yakaladığını sorunca:
-Vallahi koç fişek gibi kaçıyordu, birkaç delikanlı önüne geçmeye çalıştı, onları devirip kaçtı. ..Bir şoför sıkıştırdı, arabanın üstünden sitenin bahçesine atladı, sitedekiler tam yakalamıştı ki , ben gelinceye kadar ellerinden kurtulup kaçtı.
O hızla, Tevfik Lav Spor Tesislerine kadar koştu. Oradaki sporcu gençler etrafını sarınca artık iyice yorulmuştu. Yakaladık getirdiğimiz arabanın şoförü de yardım için beni takip ediyordu dedi.
Ben hayretle:
-İyi ki takip etmekten vazgeçmedin, arkasından koştun deyince:
-Ne demek vazgeçmedin? Koşturmaktan ciğerlerim patlayacak gibi oluyordu, tam koçu yakalamaktan vazgeçiyorken, birden sahibinin hayali gözümün önüne geliyor" Kurbanlığımı sen kaçırdın ,senin koçun benim ona göre!" diyordu.
O zaman yeniden gayretlenip koşuyordum. Üç defa koçu yakalamaktan vazgeçtim, üçünde de komşumun hayali gözümün önüne dikildi. " Koçunu alırım!" diye o yüzden koçun peşini bırakamadım dedi.
Komşumuzun bu açık sözlü anlatımını hiç unutmam.
Her Kurban Bayramında onun koç yakalama macerasını, yorulduğu an, karşısına dikilen komşunun eli belinde "koçunu alırım ha! " tehdidini gülerek hatırlıyoruz...
Bu güzel bayram gününde, kurban etlerini ihtiyaca olanlara dağıtarak, yüzlerde ve yüreklerde, bayram çiçekleri açılmasına sebep olalım.
Allah hepimizin kurbanını kabul eylesin.
Bu sabah yaşadığımız sonu güzel biten bir anekdotla yazıyı noktalıyorum.
Sabah kahvaltı hazırlarken birinci kattaki komşum aradı.
Binanın önündeki elektrik telinin arasına bir kumru ayağını sıkıştırmış.
İki telin arasında, baş aşağı, arada bir kurtulmak için çırpınıyor, sonra halsiz düşüp, hareketsiz kalıyordu.
Birkaç kumru da arkadaşlarını kurtarmak için çaresizce çevresinde uçuyor, sonra gidiyorlardı.
Zavallı kumru ayağını kurtaramıyordu.
Önce itfaiyeyi aradım, onlar Tedaş'a yönlerdirdiler.
Tedaş görevlileri adresi alıp, yarım saat içinde geldiler.
Can havliyle kıvranan kumruyu kurtardılar.
Bu da benim için, günün bayram şekeri, bayram çiçeği oldu...
Arife ve bayram çiçeklerinin gönlümüzde hep açması umuduyla...
KURBAN BAYRAMIMIZ MÜBAREK OLSUN.