Günümüzde kavramların içini öylesine boşalttık, çok özel vasıfları öylesine yanlış yerlerde kullanır olduk ki; gerçek anlamlarını da yitirdik ve unuttuk.
Efsane kelimesi de bunlardan biri aslında.
Baş döndürücü bir hızla akan günümüz dünyasında “efsane” olarak nitelemek ve nitelenmek de çok sıradanlaştı ne yazık ki.
Stefan Zweig, Satranç adlı eserinin bir yerinde şöyle der;
“Bir Rembrandt, bir Beethoven, bir Dante, bir Napoleon hakkında en ufak fikri olmayan birinin, kendini büyük bir insan sanması aslında o kadar kolaydır ki.” (Can Yayınları-2006)
İşte Naim Süleymanoğlu, sporun Rembrandt’ı, Beethoven’ı, Cervantes’idir.
O gerçek bir efsanedir!
Yaşı 40 ve üzerinde olan herkesin hayatında 1988 Seul Olimpiyatlarının ayrı bir yeri vardır.
Naim’in dünya spor tarihine geçen performansı için yarıştığı gün hepimiz televizyon başındaydık ve sokaklarda anlamlı ve heyecanlı bir sessizlik hâkimdi.
O küçük dev adamın 60 kiloluk gövdesiyle halterin başına gelişini, nefesini alnına dökülen saçlarına verişini ve kendi ağırlığının üç katından fazlasını kaldırışını soluğumuzu tutarak izledik.
O gün Naim halteri her kaldırışında dünya rekoru kırdı!
Sonra verdiği röportajlarda “Bu benim isyanım” diyordu. İsyanını bütün dünyaya göstermenin yoluydu onun kırdığı rekorlar.
İlk dünya rekorunu 15 yaşındayken kırdı Naim! Spor hayatı boyunca tam 46 dünya rekoru kırdı!
Seul’deki olimpiyatlardan önce antrenmanlarını takip eden gazeteciler, her antrenmanında dünya rekoru kırdığına tanıklık ediyorlardı.
Kendi ağırlığının üç katından fazlasını kaldıran tek sporcuydu.
Üst üste üç olimpiyatta da şampiyon olan tek halterciydi.
Seul Olimpiyatlarından sonra, Uluslararası Halter Federasyonu, Naim’in rekorlarının bir daha kırılamayacağını görerek o rekorları kırdığı 60 kilo kategorisini yarışlardan çıkardı!
Her şeyin, neredeyse her konunun filminin çekildiği ülkemizde ne yazık ki, Naim Süleymanoğlu’nun hikâyesini çekmek kimsenin aklına gelmedi ne yazık ki. Oysa hem hayatı, hem de spor kariyeri başlı başına birer film konusu.
Hele 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda Yunan rakibi Leonidis’le giriştiği, spor tarihinin en büyük kapışmalarından biri kabul edilen müsabaka hem kitabı yazılacak hem de filmi çekilecek denli etkileyici ve nefes kesiciydi.
Olağanüstüydü.
İlk olarak Naim çıkmıştı podyuma ve onun her kaldırışını Leonidis de başarmıştı.
Altı hakkının altısını da kullanmıştı Naim ve beşinci kaldırışından sonra “tekrar geleceğim” dercesine bir işaret yapmış, tekrar gelip şampiyon olmuştu.
Naim Süleymanoğlu’yla ilgili çok şey yazılacak, çizilecektir. 1988 Seul ve 1996 Atlanta’da yaptıkları unutulmayacaktır. Seul’de onu televizyondan izleyen Leonidis, Atlanta’da ona rakip olduğunda “Bir efsaneyle yarıştığımın farkındayım” diyordu.
Peki spor tarihinin efsanesi, dünyanın en büyük haltercisine biz ne yaptık biliyor musunuz?
Okuduğu Beden Eğitimi bölümünde sınıfta bıraktık!
Hem de hangi dersten? Halter!
Üstelik sebep? “Stili hatalı” !
Ancak bizim ülkede görülebilecek bu tuhaf, bu inanılması zor, bu trajikomik olayın ayrıntılarını gazeteci Tayfun Bayındır, Socrates Dergisi’nin Nisan 2015 sayısında anlattı, aynen alıntılıyorum:
“Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Beden Eğitimi bölümünde okuyordu Naim. Atina’daki 1991 Akdeniz Oyunları’nda Türkiye’yi temsil ettiği sırada, gazetede otururken biri beni telefonla aradı ve durumu haber verdi. Başta inanmadım ama ne olur ne olmaz diyerek taksiye atlayıp uçarcasına gittim. Cama listeler asılmış ve hakikaten de Naim halter dersinden sınıfta kalmış. Bunun için özür dileyebilirim ama başkası duyar korkusuyla sonuçların yazıldığı listeyi hemen koparttım oradan, katlayıp cebime koydum ve gazeteye döndüm. Bu haberle de ödül aldım. Hocası Mehmet Ziya Ayaslan ile de görüştük; Naim’in stilinin hatalı olduğundan ve devamsızlığından bahsetti ancak her ne olursa olsun, dünyanın en iyi haltercisini halter dersinden bırakmayı başardık, Türkiye’de biz yaptık bunu. Biz Naim’e halteri bilmiyor, eksik biliyor dedik. Bu bile tek başına film olur.”
Naim Süleymanoğlu, bütün spor tarihinin Muhammed Ali ile birlikte en büyük ismidir bana göre.
“Bu benim isyanım” demiş ve isyanını spor sahasında dile getirmiş, televizyon başındaki çocukların kahramanı, bütün ülke insanının göz bebeği olmuştur.
Seul’de tüm dünyayı şaşkına çevirip rekorları alt üst edişinin ertesi günü, üzerinde ay yıldızın parladığı mavi mayosuyla ellerinin üzerinde 190 kilonun yükseldiği anın posteri ülkenin çoğu evinin duvarlarına asılmış ve Türkiye’ye gelişinde kahramanca karşılanmıştı.
Günümüzde elle tutulur bir başarı elde etmeden el üstünde tutulan sporcuları gördükçe Naim Süleymanoğlu’nun başarısının büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor.
O bir efsaneydi ve hep öyle kalacak…