182- Bir süre önce Eskişehir Adımlar Kitabevi’nde tuhaf bir olaya tanık olmuştum: Kitaplar arasında bir gezinti yapıyordum. Yeni çıkan kitapları inceliyor, ilgimi çekenleri satın almak için ayırıyordum. Kasaya yakındım. O sırada kasaya gelen bir kadın, elindeki kitabı görevliye uzatarak buyurgan bir tonda ve otorite soslu bir sesle şöyle dedi: “Ben bu kitabı geçen hafta sizden aldım. Okudum, beğenmedim. Değiştirmek istiyorum.” Bir an kitabevinde zaman durdu. Havaya Kafkaesk bir yoğunluk egemen oldu. Kasadaki genç kızın yüzü Viktoryen bir solgunluğa büründü. Edebiyat tanrıları raflardaki aralıklardan şaşkınlıkla bizi izliyordu sanki. Neden sonra solgun kız, yanındaki -o da görevli olan- delikanlıya “kurtar beni” bakışı attı. Delikanlı gülümsemeye çalışarak: “Bu mümkün değil” dedi. “Neden?” dedi kadın. Görevli gençler bunun neden olamayacağıyla ilgili epey dil döktüler. Önce şaka sanmıştım ama değildi ne yazık ki.

183- Kitaplara, yazarlara verilen değerle ilgili bir örnek de yurt dışından vereyim. Zülfü Livaneli aktarmıştı: Livaneli, Yaşar Kemal ve birkaç arkadaşıyla Paris’te bir kafenin dış alanında oturmaktadırlar. Caddeden geçen bir evsiz bunların masasının önünde durur. Sarhoştur, ayakta durmakta zorluk çekmektedir. Saçı sakalına karışmıştır, kıyafetleri kötüdür. Bizimkilerden şarap parası ister. Livaneli, Yaşar Kemal’i gösterir, Fransızca konuşarak “Bu adamın kim olduğunu bilirsen sana para vereceğim” der. Yaşar Kemal, “Uğraşma gariple” dese de, Livaneli onu dinlemez, adama der ki, “Bak bu adam Yaşar Kemal, sen Yaşar Kemal kim bilir misin?” Adam gözlerini kısarak Yaşar Kemal’e bakar, yerinde sallanarak ve işaret parmağıyla Yaşar Kemal’i göstererek şöyle der: “İnce Memed?”

184- “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler.” Yaşar Kemal’in Demirciler Çarşısı Cinayeti romanı bu cümleyle başlıyor ve aynı cümleyle bitiyor. Bu roman yazarın üçleme olarak tasarladığı ama iki kitapta kalan Akçasazın Ağaları’nın ilk kitabı. İkinci kitap Yusufçuk Yusuf ise aynı cümlenin bir kelime eksik haliyle başlıyor: “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler gittiler.” Romanın bitiş cümlesi de şöyle: “O iyi atlar, o iyi insanları aldılar çektiler gittiler.”

185- Sevdiğim kelimeler: çatı katı / çat kapı / çöpçatan / melankoli

186- TDK ile bazen çok ters düşüyoruz. “çatı katı” kelimesini TDK sözlüğü ayrı yazıyor, oysa bitişik olmalı bence. Aynı şekilde “çat kapı” yı da ayrı yazıyor, o da bitişik olmalı. Çünkü iki kelime birleşmiş ve artık bambaşka bir kelime olmuşlar. TDK ironiyi seviyor: “apayrı” yı bitişik yazıyor, “yan yana” yı ayrı. Neyse ki “çöpçatan” bitişik yazılmış.

187- Fransızca kökenli “melankoli” kelimesinin TDK’de bir anlamı hüzün, diğer anlamı ise kara sevda. İlginç değil mi? (Bu arada kara sevda da ayrı yazılmış. Sevgili dostum TDK; burada belirtilen sevdanın rengi değil ki, niye sevenleri ayırıyorsun?)

188- “kara sevda” anlamına gelen bir de Arapça kökenli sözcük var: malihülya. Bu daha çok ruhu okşuyor sanki.

189- Türkçe sözlüğün melankoli’ye kara sevda demesiyle ilgili Şükran Yiğit’in Çatıkatı Âşıkları romanında (yazar TDK ile benim gibi ters düşmüş ve çatıkatı kelimesini bitişik yazmış) karakterlerden birinin güzel bir çözümlemesi var, çok hoşuma gitti:

“Bana melankoli demek daha anlamlı geliyor, iç sıkıntısı, gönül darlığı, hüzün, efkâr… Melankoli tek tek hiçbirisi değil, hele bence karasevda hiç değil… Hepsinin toplamı belki de, ama öyle bir toplam ki sonucu tek tek parçalarına indirgeyemiyorsun, beş tutam hüzün yerine üç tutam hüzün, iki kaşık iç sıkıntısı yerine üç kaşık iç sıkıntısı koysan olmaz. Bir kimya işi…Ben sözcük kimyası ödülünü bu kış melankoliye veriyorum.”

190- Şükran Yiğit 2021 yılında Burası Radyo Şarampol adlı romanıyla Attilâ İlhan Roman Ödülü’nü almıştı. Çatıkatı Âşıkları romanını bir iyilik romanı olarak tanımlayabilirim. (Çatıkatı Âşıkları, Şükran Yiğit, İletişim Yayınları, 5. Baskı, 2022)

191- İyi romanlara ihtiyacımız var. İyi yazılmış iyilik romanlarına daha çok ihtiyacımız var.

192- Kitap önerileri:

Taşların Anlattığı, Clara Dupont-Monod. Çeviren: Bahadırhan Bozkurt. İletişim Y.

Guguk Kuşu, Ken Kesey. Çeviren: Aziz Üstel. Turkuaz Kitap

Sahiden Hikâye, Kemal Varol. Everest Yayınları.

193- Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’nden: (YKY)

*mayna etmek: Durdurmak, bitirmek, son vermek: “Barbut, pasta masalarında gürültülü münakaşa olursa, Hurşit oturduğu yerden doğrulur, ağzını açmadan bir bakışıyla işi mayna ederdi.”

194- Bilge Umar’ın Türkiye’deki Tarihsel Adlar’ından: (İnkılâp Y.)

*İstinye: İstanbul Boğazı Rumeli yakasında, Sarıyer ilçesinde bir semt ve köy’ün (şimdi anakentin parçası olmuştur) adı. Hellen dilindeki aslı Sosthenion idi. Bu ad, Saos/Sos (=Güvenli) ve Sthenion (Sthenia’nın, yani “Güçlü”nün, Athena’nın Yeri) sözcüklerinden türetilmiştir, “Güçlü tanrıça Athena’nın güvenli limanı, koyu” anlamındadır.

195- Sevdiğim roman başlangıçları: (8)

“Bütün görüntüler yok olup gidecek.”- Seneler, Annie Ernaux

196- 2022 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kazanan Fransız yazar Annie Ernaux, Seneler romanında, doğduğu yıl olan 1940’dan 2006’ya kadar geçen zamanın bir dökümünü sunuyor bize. Bunu yaparken diğer kitaplarında olduğu gibi kendini saklamıyor, varlığını en mahrem anlarına dek görünür kılıyor ve böylece modern otobiyografiye getirdiği yeni dil ve biçimi sürdürüyor. Kişisel bellekle kolektif belleği birleştiriyor. Zaten ödülünün gerekçesi de “kişisel hafızanın köklerini, mesafelerini ve kolektif kısıtlamalarını keşfetmedeki cesareti” olarak açıklanmıştı.

197- Seneler romanı, on biri fotoğraf olmak üzere on üç görüntü eşliğinde bizi hem Fransa (Fransa merkezinde dünya) hem de bir kadının (yazarın) tarihi içinde bir yolculuğa çıkarıyor. İnsan ömrünün altmış altı yılını anlatırken günlük yaşamımızdan edebiyata, siyasetten teknolojiye değişen ‘şey’ lerin ‘zaman’ tünelinden geçiriyor. Kitabı okurken şunu hissetmiştim; sanki yazar yanıma oturmuş, albümünü açmış, her bir fotoğrafı gösterirken hem kendisini, hem ülkesini, hem insanlığı anlatıyor bana.

198- “Her şey bir saniye içinde silinip gidecek. Beşikten ölüm döşeğine dek derlenen sözlük tarihe karışacak. Suskunluğa bürünecek her şey ve onu anlatacak bir sözcük olmayacak. (…) Bayram sofrası sohbetlerinde, yüzü gittikçe silinen bir isimden ibaret olacağız ve giderek eski devirlere ait, adsız sansız yığının içinde kayıplara karışacağız.”- Seneler, Annie Ernaux, sayfa 18. Çeviri: Siren İdemen, Can Yayınları, 2021

[email protected]