Arjantinli yazar Carlos Maria Dominguez’in “Kağıt Ev” adlı novellasını bilmem okudunuz mu?
Özgün adı La Casa de Papel’dir ve size hemen çağrışım yapan diziyle ilgisi yoktur. Eğer tutku derecesinde kitap okumayı seviyorsanız bu kısa romanı mutlaka okumalısınız. Romanda, hayatı kitaplarla geçmiş bir adamın hayatının sonlarında bir ev yaptırmasını ve bu evin duvarlarını tuğla yerine kitaplarla ördürmesi anlatılır. Kitapların insan yaşamındaki eşsiz yeri hakkında çok önemli tespitlerin olduğu kitap şöyle başlıyor:
“Kitaplar insanların kaderini değiştirir. Kimileri Malezya Kaplanı’nı okuyup uzak diyarlardaki üniversitelerde edebiyat profesörü oldu. Siddharta binlerce gencin Hinduizm’e merak salmasını sağladı, Hemingway onları sporcu yaptı, Dumas binlerce kadının hayatını alt üst ettiyse de, yemek kitapları sayesinde intihardan kurtulanların sayısı hiç de az değildi.”
Günümüzde kitaplara ulaşmak artık yüzyıllar önceki kadar zor değil. Kitapçılar dışında internet ortamı da kısa zamanda sayısız kitaba ulaşmamızı sağlıyor. Benim gibi dünyanın bir kütüphaneden oluşmasını düşleyecek kadar kitap tutkunu olanlar için ise sahip olmak istenilen kitapların sayısı hiç azalmıyor, sürekli artıyor. Kütüphanemi gören birçok insanın bana sorduğu “hepsini okudunuz mu?” sorusunu (dünyanın en gereksiz sorusudur) adını şimdi unuttuğum çok önemli bir yazara da sormuşlar ve o şu yanıtı vermiş:
“Kitaplar sadece okunmak için değildir, birlikte yaşamak içindir.”
Çünkü hayatına bir kitabı alan bir kitap delisi, artık onu yaşamının bir parçası yapmıştır.
Bakın size söz ettiğim “Kağıt Ev” kitabında şöyle cümleler var:
“Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana. Oysa orada kalmaya devam ettikleri sürece onları birbirlerine yamadığımızı zannederiz. Üstlerinde gün, ay ve yıl yazan sayısız kitap gördüm ben; gizli bir takvimi oluşturur her biri. Kimse bir kitap kaybetmek istemez. Bir daha okumayacak olsak da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz.”
Dediğim gibi, günümüzde kitaplara ulaşmak artık eskisinden daha kolay. Ama onbinlerce kitabı bir arada görmek, onları incelemek, sayfalarını karıştırmak, kokusunu içimize çekmek, yüzlerce kitabın olduğu bir bölümden diğerine geçmek, sevdiğimiz yazarlarla tanışmak, sadece okumayıp gözümüz gibi bakacağımız kitapları yazarlarına imzalatmanın keyfini yaşamak gibisi yok. Bu da hiçbir internet sitesinde ya da kitapçıda değil ancak fuarlarda mümkün olabiliyor. Onbinlerce kitabın arasından sadece birkaçını evimizdeki kitaplığa götürebilsek de o kadar kitabın arasında zaman geçirmek kitap tutkunları için paha biçilmez bir hazine.
Bir düşünsenize; kitap fuarını geziyorsunuz ve Kafka’ya, Dostoyevski’ye, Oğuz Atay’a, Oscar Wilde’a, Edgar Allan Poe’ya, Turgut Uyar’a kitap imzalatıyorsunuz. Bugün gezdiğiniz bir fuarda kitap imzalattığınız yazarların ileride adını yazdığım yazarlar gibi unutulmazlar arasına gireceğini bilemezsiniz. Çünkü adını andığım yazarlar da yaşarken kıymeti bilinmeyen yazarlardı. Oğuz Atay, hiçbir kitabının ikinci baskısını göremedi. Turgut Uyar, ölmeden kısa süre önce bütün şiirlerinin toplandığı kitabı için imzaya gittiğinde kitap imzalatmaya sadece dokuz kişi geldi. Demem o ki, bir kitap aldığınızda, bir yazarla tanıştığınızda, geleceğe yolculuk yapıyorsunuz aslında. Bu büyünün hiç birimiz farkında değiliz. Geçmişte de kimse farkında değildi. İyi bir kitaba sahip olmak zamanı tutmaktır. Onbinlerce kitabın arasında dolaşmak zamanda yolculuk yapmaktır.
28 Eylül-7 Ekim tarihlerini belleğinize not edin. Bu tarihler arasında fırsat bulduğunuz her zaman Fuar Merkezi’ne gidin ve zamanın sesini fısıldayan kitaplar arasında küçük adımlarla yolculuk yapın. Kafka’nın kitapları göz kırpacak size, gülümseyin. Halil Cibran mistik bir fısıldamayla yolunuzu kesebilir, duraklayın. Yaşar Kemal Çukurova’nın kokusunu yayacak yolunuza, içinize çekin. Dickens sizi başka diyarlara götürecek, Balzac hayretler içinde bırakacak, Didem Madak hüzünlendirecek, kulak verin. İkinci Yeni şairlerinin kitaplarını alırsanız Birinci Yeni’yi de unutmayın.
Zamanda yolculuktan günümüze geleceksiniz sonra. Ahmet Ümit karşılayacak sizi güler yüzüyle. Onunla iki çift laf etmenin tadını çıkarın. Ali Lidar’a uğramayı unutmayın, o da gelecek. Dük’le sohbet etmek size iyi gelecek. Ali Lidar’ın hemen yanında Murat Menteş oturuyor olacak, kokusu taptaze yeni kitabı çıktı: Antika Titanik. Benim gibi önceki romanlarını keyifle okuduysanız, bu kitabını imzalatıp okumanın tadına varın. Birden bir kedi karikatürüyle karşılaşabilirsiniz, Kötü Kedi Şerafettin’dir o, Bülent Üstün de fuarda olacak.
Fantastik edebiyat seviyorsanız Deniz Erbulak’ı görmeden ayrılmayın. Özellikle “Yansıma” serisini tavsiye ederim.
İsmail Saymaz’ı televizyonlarda beğenerek izleyenlerdenseniz, ona da uğrayın mutlaka. Çay Güzeli adlı öykü kitabını okudum, çok güzel, öneririm.
Şiir seviyorsanız Şükrü Erbaş’ın şiir dinletisi olacak fuarda, kaçırmayın.
Şiir demişken Hidayet Karakuş da geliyor fuara haberiniz olsun.
Benim gibi Cezmi Ersöz’ün iz bıraktığı bir kuşaktan geliyorsanız, onu görüp sohbet etmekten keyif alacaksınız.
Tuğrul Keskin’den ‘Otisabi’ Yılmaz Aslantürk’e, Sinan Yağmur’dan Uğur Tuna’ya, Bahadır Bayrıl’a kadar adını sayamadığım daha birçok yazar on gün boyunca, Manisa Kitap Fuarı’nda okurlarıyla buluşacak.
Ayrıca Manisa’da yaşayıp burada yazan, üreten yazar ve şairler de fuarda olacak. Onların yanına uğramak, kendi kentimizde gerçekleşen bir kitap fuarında onlarla hasbihal etmek de ayrı bir tat bırakacaktır bizde.
Ben de fuarda onbinlerce kitabın arasında olmanın keyfini yaşayacağım. Belki rastlaşır, iki çift laf ederiz.