Ege ve Akdeniz yemek kültüründe yeşilliğin, zeytinyağlı yemeklerin lezzeti bir başkadır.
Hele baharda toplanıp ayıklanan otlar bir başka lezzetlidir.
70’li yılların başında ilkbaharda komşularla birlikte elimizde bağ bıçakları, pazar çantaları, çoluk çocuk Spil'in eteğine ot toplamaya çıkmıştık.
Hardal, ebegümeci, kapırcak, yabani bakla, kedi dili gibi otları birbirimizle yarışarak topluyorduk.
Bu arada komşumuzun biri ekmek hamuru yoğurmuştu. Biz otları toplayıp ayıklayıp, yıkayıp hazırlayıncaya kadar o da kastırada ekmek pişirecekti.
Ev ekmeğinin ve zeytinyağlı kavrulmuş otun tadını bilenler bilir.
Sağlık ve lezzetin harmanlandığı müthiş bir tattır bence…
Burada konuya ara verip karşılaştığım ilginç bir şeyi paylaşmak istedim.
Biz otları toplarken biraz ilerimizde, yaşlı, uzun boylu, kısa beyaz sakallı, açık tenli, her halinden yabancı olduğu anlaşılan biri vardı.
Sırtında bir çanta, belinde geniş kemer gibi bir deri… Ama ceplerle belini kemer gibi saran bir deri... Elinde minik bir çapa, minik bir çelik kürek. İlgisini çeken otları çapasıyla tek tek çevresini açıyor, küreğiyle topraktan çıkarıp küçük bir naylona koyup belindeki cebe yerleştiriyordu. .
O zaman hiçbirimiz buna bir anlam vermemiştik. Öyle ya dağ taş ot dolu, bu adam niye bu kadar özenle otları kökleyip, ceplerini yerleştiriyordu ki?
Tabii bitki örtümüzün nasıl çalındığından haberimiz yoktu!
Şimdi Spil dağında o eski gür bitki örtüsü ne yazık ki yok.
Her şeyde olduğu gibi bu konuda da bir vurdum duymazlık var.
Konuya dönersem şimdi pazardan aldığım otlarda ne yazık ki o zamanlar topladığımız otların lezzeti yok...