Sürükleyici olduğunu düşündüğünüz, arka kapağında ve hakkında yazılanlara bakılırsa size peşinden gideceğiniz bir macera, hayal gücünüzü zorlayacak bir dünya vaat eden bir roman aldınız ve günün yorgunluğundan uzaklaşıp romanınızı okumak için yatağınıza ya da kanepeye uzandınız.
 
Roman çok ilginizi çekmenize rağmen uykunuz bastırdı ve kitap göğsünüzde, uyuyakaldınız.
Uyandığınızda, başka bir kentte, başka bir evde ve yataktasınız. Romanın geçtiği yerdesiniz!
Ve ne olduğunu anlamadan roman karakterleriyle hayal gücünü zorlayan bir maceraya atılıyorsunuz.
 
Gerçek dışı mı sizce?
 
Üç kitaptan oluşan Yansıma romanını okumadan emin olmayın bence! Okuyunca “gerçek dışı” değil, “çok fantastik” diyeceksiniz çünkü…
 
Hande Nüvit genç bir editör. Akıl hastalığı tedavisi görmüş, kliniklerde yatmış, artık “normalleştiğini” düşünen, buna rağmen psikiyatrıyla olağan görüşmelerini devam ettiren, zengin bir ailenin kızı. Kendisine editörlüğünü yapması görevi verilen Yansıma isimli romanın ikinci kitabı için yazar Harun Mahir’le buluşuyor. Bu kendisinin kariyerindeki ilk büyük işi… Çok ses getiren Yansıma romanının ilk kitabını okumadığı için yazarla buluştuğu akşam romanı ediniyor ve okumaya başlıyor.
 
Yalnız yaşadığı evinde kanepesine uzanıp romanı ilgiyle okurken kitap göğsünde, uyuyakalıyor.
 
Uyandığında kendisini bambaşka bir kentte buluyor: Lande…
Romanın geçtiği kent!
 
Okuduğu romanın başkarakteri Nadven’le tanışıyor.
 
Nadven… Lande isimli, kasvetli, mor yapraklı ağaçları, kanatlı meydanı ve eğri caddesiyle gri bir şehirde kim olduğunu bilmeyen, kimliğinin ve varlığının amacının arayışında olan genç, hırçın bir adam… Harun Mahir’in Yansıma romanının, Hande Nüvit’in “içine” girdiği romanın başkarakteri.
 
Hande Nüvit, kendi aklının oynadığı bir oyunun içinde mi yoksa asıl gerçeğin mi, sorguluyor. Serinin, alt başlığı Lande olan ilk kitabının arkasında yazdığı gibi; “Ya kendi hasta aklının oyunuydu bu, ya başkasının hasta aklının. Ya şimdi doğru hamleyi yapacaklardı, ya düşeceklerdi oyundan.”
 
 
Deniz Erbulak Manisalı bir yazar. Adak, Aşkın Ötesinde, Kıyametle Savaşanlar yayınlanan kitaplarından sadece birkaçı. Deniz Erbulak Manisa’da yaşamaya ve üretmeye devam ediyor. Kıyametle Savaşanlar romanı Manisa’da geçiyor. Spil Dağı romanın merkezinde yer alıyor.
Yansıma serisinin ilk kitabı Lande 2015’de, ikinci kitabı Luda Kuka 2016’da ve hikâyenin sonlandığı üçüncü kitap Nadven yeni yayınlandı. Ben de ilk kitabı okumuş ve devamını merak eden bir okur olarak çıkar çıkmaz edindim ve hani bir solukta derler ya, o hızla okuyup bitirdim.
 
Bu son kitaptan önce 2016’nın Ekim ayında da Deniz Erbulak’ın Adam ve Kız isimli çok daha farklı türde bir romanı yayınlandı ki, onu da keyifle okumuştum.
 
Deniz Erbulak’ı bir yazar olarak önermekle birlikte, Yansıma serisini özellikle tavsiye ediyorum. Yazar özgün bir fikri, ya da romanın çıkış noktasını diyelim, öylesine halka halka genişleterek bir hikâye örgüsü oluşturmuş ki, okurken o sarmalın içine kendinizi kaptırıyor, daldırıyor ve fantastik bir dünyanın içinde heyecanlı bir yolculuk yapıyorsunuz.
 
Her şeyden önce romanın ve romanın içindeki romanın adının aynı olması (Yansıma), romanın karakterinin (Hande Nüvit), romanın içindeki romanın karakteriyle (Nadven) ve diğer karakterlerle ortak bir kader yolculuğu yapması daha başlangıçta okuru sürreal bir dünyanın içine sokuyor.
 
Yansıma adı, üç kitapta anlatılan bütün bir hikâyenin ana temasına da çok uygun düşüyor. Bir yanda yaşadıkları hayatın kaderin bir yansıması olduğunu düşünenler, bir yanda bu yansımayı gören, bilen, kontrol edebileceği düşünülen bir karakter. Öte yandan günümüz İstanbul’uyla Lande şehrinden oluşan iki ayrı dünya… Hangisinin yansıma olduğu insanı okurken düşündürten iki ayrı kent…
 
Okuru romana ve romandaki hikâyeye asıl bağlayan da bu yaratılan distopya… Fantastik romanları sevenler Yansıma’yı okumaktan büyük keyif alacaklardır. Ama sadece hikâyeyi takip etmeyi değil, resmedilen distopyayı görenler edebi anlamda çok daha büyük haz alacaklardır.
 
Distopik edebiyatın en önemli özelliği bize yaşadığımız dünyanın sorunlarını, olumsuzluklarını, bireysel ve toplumsal problemlerini başka bir dünya yaratarak anlatmasıdır. Bu yaratılan dünya optimistlerin hoşuna gitmese de kötücüldür, acımasızdır, çünkü gerçeklerle ancak böyle yüzleşilir.
 
Örneğin Ray Brudbury’nin Fahrenheit 451 romanında bir itfaiye görevlisi vardır ve diğer itfaiye görevlileri gibi görevi kitapları yakmaktır. Kitapları yakmanın bir “meslek” olduğu bir dünya bize çok şey anlatır.
 
1949’da yayınlanan George Orwell’ın 1984 romanı da bizi çağımızın ötesinde distopik bir dünyaya götürür. Ya da Kafka’nın Dava romanını düşünün, Huxley’in Cesur Yeni Dünyası’nı… Ya da Burgess’in Otomatik Portakal’ını… Hepsi bize var olan dünyamızın ve içinde yaşadığımız toplumun olumsuzluklarını öte bir dünyada anlatır.
 
Oysa Deniz Erbulak daha başka bir şey yapıyor. Var olan dünyayla paralel bir dünya yaratıyor. Yarattığı distopik dünyayla gördüğümüz dünya arasında zamansal ve mekânsal geçişler yapıyor. Bunu yaparken de bizi aklından şüpheye düşen Hande Nüvit gibi düşündürüyor: Hangisi gerçek, hangisi yansıma?
 
Roman fantastik türün hemen bütün unsurlarını da barındırıyor. Korku, gerilim, macera, kovalamaca, “doğa dışı” yaratıklar, şifreler, semboller, metaforlar… Mor yapraklı ağaçlar, gündüz kaybolup gece yükselen kuleler, sonu gelmeyen labirent yollar, gizemli takipçiler…
Hangi gözle okunursa okunsun okuru sarıp sarmalayan bir roman…
 
Yansıma’yı okumadan hayal gücünüzün genişliğinden emin olmayın!
 
 
*Yansıma- Lande. Deniz Erbulak. Doğan Egmont Yayıncılık. 2015
*Yansıma- Luda Kuka (2. Kitap). Deniz Erbulak. Doğan Egmont Yayıncılık. 2016
*Yansıma- Nadven. (3. Kitap). Deniz Erbulak. Doğan Egmont Yayıncılık. 2017