“Ama” lafını çok sevmem. Lakin geldiğimiz nokta, yani şartların bizi sürüklediği durumu hangi cümleyle ifade edersek edelim sonuna bir “ama” demeye mecburuz.
Aslına bakarsanız asgari ücret ne olacak sorusuna yanıt arayanların çoğu 4 bin 253 TL rakamını pek tahmin etmiyordu. Yani beklentinin bir tık üstünde. Bu benim genel izlenimim. Çünkü konuştuğum herkes asgari ücretin 3 bin 800 ila 4 bin TL arasında olacağını söylüyordu. 
Bir kere şunu net bir şekilde ifade edelim; 4 Bin 253 TL fena bir rakam değil. Hatta iyi bir artış diyebiliriz rahatlıkla. Bir başka iyi tarafı da yapılan artışın 450 TL’lik bölümünün devlet tarafından karşılanacak olmasıdır. Gelir vergisi ile damga vergisinin kaldırılması işveren üzerindeki yükü bir nebze de olsa hafifletmiş olacak.    
Sonuç itibariyle belki de tüm zamanların en yüksek asgari ücret artışı yapıldı.  Yüzde 50,54. 
Zam oranı herkesi tatmin etmese de genel olarak bir memnuniyet var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı bu oran özellikle sabit ücretle çalışan kesime büyük bir moral oldu. 
Ama… 
Demeden önce şunu hatırlatmak isterim. İktidarlar ekonomiyle gelir ekonomiyle gider. Ve Türkiye’de hiçbir iktidar normal yollarla yapılan seçimlerde ideolojisinden dolayı seçilmemiş veya kaybetmemiştir. 
Seçmenin büyük çoğunluğu oy verirken ekonomik kaygılarla kararını verir. 
Bu kısa hatırlatmadan sonra şu “ama” mevzusuna gelelim. 
Evet… Ocak ayı itibarıyla asgari ücret 4 bin 253 TL oldu. Çok güzel. 
Ama yüzde 50 zam yapmaya mecbur bırakan bir sürecin içindeyiz. Yani; A’dan Z’ye her şeyin fiyatının değiştiği, tedarik zincirinde görülmemiş sıkıntıların yaşandığı, doların, altının rekorlar kırdığı hatta ürküttüğü bir dönemin içindeyiz. 
Soru şu; Bu dönemin başında mıyız, ortasında mı, sonunda mı? 
Eğer sonundaysak sıkınt yok. Ama ya başındaysak! 
Bu sorunun cevabını verebilecek biri var mı? 
Yani kimin öngörüsüne güvenebiliriz? 
Belirsizliğe bir de kontrolsüzlük eklenmiş durumda. 
Mesela fiyat artışlarıyla ilgili bir başı boşluk var. Zamların yüzde 50’si kur artışı, pandemi vs sebeplerden ötürüyse geri kalan yüzde 50’si kontrolsüzlükten veya panikten. Türkiye’de serbest piyasa ekonomisi saldım çayıra mevlam kayıra ekonomisine dönmüş durumda. Firmalar gelişigüzel zam yapıyor. Herkes kafasına göre bir gerekçe uyduruyor.  
Yani bu kontrolsüzlük ve denetimsizlik vatandaşa fatura olarak çıkıyor. 
Vatandaş haklı olarak hükümeti sorumlu tutuyor.
Çok başınızı ağrıtmadan, çok tadınızı bozmadan sonuca bağlayayım. 
4 bin 253 TL asgari ücret gayet güzel bir rakam. Ama siz zamlara, kurdaki artışa, piyasadaki belirsizliğe, kontrolsüzlüğe engel olamazsanız 4 bin 253 TL’nin bir kaç ay içinde hiçbir anlamı kalmaz.    
Yani bugün 150 TL olan 4,5 litrelik Ayçiçek yağı, birkaç ay sonra 250-300 TL olacaksa, ekmek 4 TL’ye çıkacaksa, bir litre süt 15 TL’den 30 TL’ye gidecekse asgari ücret birkaç ay içinde buhar olur gider. 
Bu emek boşa gider. 
Bunu tabiki temenni etmem. 
Ama aksini başarabilirse Ak Parti Hükümeti, bu olumsuz hava tersine döner.  
İktidarlar ekonomiyle gelir ekonomiyle gider derken kastettiğim bu…
Ve Türkiye’de çalışanların yüzde 48’inin asgari ücretle çalıştığı gerçeğinden yola çıkarsak, asıl mesele bundan sonrası...

MERAL AKŞENER’İN MANİSA ZİYARETİ 
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşenler’in Manisa’ya yaptığı ziyareti çok değil, biraz irdeleyelim. Aslında her genel başkan gibi Meral Akşener de Manisa’yı önemsiyor. Parti teşkilatları ne zaman davet etse icabet ediyor.
Kalabalık mıydı değil miydi sorusuna yanıt vermeyeceğim. Çünkü bu tip tartışmalar bu tam bir futbol muhabbetine dönüyor. Sonu olmayan bir çekişme. Ancak coşku nasıldı derseniz fena değildi derim. 
Ben Meral Akşener’in Manisa ziyareti ve meydandaki konuşmasını takip ederken bir yandan da sağında solunda kimler var, Manisa teşkilatları ile diyaloğu nasıl, gözlemlemeye çalıştım.
İyi Parti bence Manisa’da yönetilmesi en zor parti. Teşkilat yapılanması çok karmaşık. Partide birçok kesimden, birçok görüşten insan profili olması hem avantaj hem dezavantaj. Son katılımlarla birlikte bu insan çeşitliliği veya zenginliği daha da arttı. 
Ama bu çeşitli sorunları da beraberinde getirmiş görünüyor. 
Meral Akşener’in ziyareti öncesinde partide bir program düzenleniyor. Sanırım bir yemekli toplantı. Herkes davet ediliyor. Ama herkes katılmıyor. Detaylara girmeyeceğim. Bu bir helalleşme toplantısı belki de. Buna neden gerek görüldü? Çünkü parti büyüme sancıları çekiyor. Her siyasi partinin karşılaştığı koltuk sendromu İyi Parti de artarak büyüyor. 
İl Başkanı Hasan Eryılmaz, bir yandan partinin üye sayısını artırmaya yönelik çalışmalar yaparken bir yandan da kendisine yeni rakipler çıkarıyor. 
Partiye katılan tanınan isimler bir hedefle geliyor. 
Kimi milletvekili adaylığı kimi belediye başkan adaylığı. 
Bunun ne zararı var diye sorabiliriz.  
Çok başlılık her parti için tehlikelidir. Parti kendi içinde tam anlamıyla birliği sağlayamazsa seçim kazanamaz. Buna en net örnek son yerel seçimlerde yaşandı. İyi Parti Yunusemre ilçesini seçmenin büyük desteğine rağmen kaybetti. Çünkü süreç birlikte yönetilemedi. 
Çok uzatmadan sadede geleyim. 
İyi Parti kendi içinde birlikteliği sağlayamazsa, herkes kendi imparatorluğunu kurmaya kalkarsa, seçimlere kadar ciddi kopmalar yaşayabilir. Kontrolü zor bir teşkilat yapısı oluşuyor.  
Ama koltuk sayısı sınırlı!